Yunus Türkoğlu

Lisenin Yolları

Yunus Türkoğlu

Hangimiz düşmedik okul yollarına, hangimiz geçmedik bu yollardan. “Herkesten bir anı saklar bu yollar” Okula, güz renkli, gül kokulu yollarla başladık, kar boran içinde yürüdük, bahar aylarında bitirdik yeşiller deryasında. 

Hayal heybesinden umutlar döktük Van Atatürk Lise’nin yollarına. Sonbaharda bahçe duvarlarından yola sarkan sarı sarı ayvalar,  kışın şoratanlardan sarkan buzdan kılıçlar ve baharda mis kokan kaysı çiçekleriyle hasbıhal ettik lise yollarında…

Van’ın güneyindeki Cevdetpaşa Mahallesi’nden, kuzeyindeki Van Atatürk Lisesi’ne kar-kış, soğuk-sıcak, yakın-uzak demeden üç yıl gidip geldik. Akşamdan giyecekleri sobanın yandığı odaya alırdık,  aksi halde sabaha kadar kaskatı kesilirlerdi. Seher vaktinde, botları giyer, eldivenleri takar, atkımız boynumuzda, kapşonunu çekip başımıza, kitaplar elimizde yolculuk başlardı…

 Etraf bembeyaz karla kaplı, hava buz gibi soğuk fakat tertemiz, ağzımızdan çıkan buğu neredeyse dondu donacak.  Zemheri soğuğu iliklerimize kadar işliyor, yıldızlar da gökyüzünde parlıyorken bir kaç arkadaş okula doğru yol alıyoruz! Çoğu zaman biz yoldayken sabah ezanı okunurdu! Olsun, az sonra sıcak bir sınıfta ders yapmak her zorluğa değerdi…

Çalık ve Dere sokaklarına giden yolları geçip, Merhum Kerim Tuncer’in bahçesinin köşeden yürümeye devam ediyoruz. Muhteşem manzaralar içinde ilerlerken Hacı Davut Camii solumuzda, Hüsrev Paşa İlkokulu Sağ yanımızda duruyor.  Köşe başındaki lambaların puslu ışıkları karların üzerini sarıya boyarken ve bir daha asla yaşanmayacak duygular, nakış nakış, ilmek ilmek ruhumuza işleniyordu…

Uzun Sokağı geçerken, Merhum Şeref Önayların tarihi Van evini bir daha hayranlıkla izleyip geçiyorum. Mühre duvarlar ile ağaçlar karların altında derin bir uykuda gibiler. Maraş Caddesi ıssız ve karlar altında.  Sol tarafımızda Akdamar Oteli kalırken sağ tarafımızdaki Emek Sineması’nı geçip Küçük Cami’den sola dönüp ilerliyoruz. Sağa dönünce Tarihi Van Evleri ve asırlık ağaçlarıyla kartpostallık görüntüler sunan Eski Banka Sokağı bizi karşılıyor. Sıhke Caddesi’ni geçip ara yollardan ilerlerken İskele Caddesi’nin gökyüzüne doğru uzanan kavaklarının arasından okulumuz Van Atatürk Lisesi görünüyor ve neşeleniyoruz. Caddenin karşısına geçip demir kapıdan okulun bahçesine adım atıyoruz…

Birkaç adım yürüyüp basamakları çıkarak sütunların arasından okulun kapısına varıyoruz. Müdürümüz Servet Aydınoğlu, Müdür yardımcımız Burhanettin Müküs ile nöbetçi öğretmenimiz kapıda duruyorlar. Günlerden Pazartesi ise “Bayrak Töreni” olurdu. Bunun dışında kapıdan girerken her zaman ufak bir teftiş geçirirdik. Müdürümüz kılık kıyafetimizi gözden geçirirdi. Bu defa halimize bakıp, karlara bata çıka geldiğimizi görünce belengazlığımıza acıyıp bizi görmemezlikten geliyor. Kadife pantolonun paçaları soğuktan kutu gibi olmuş, elleri hissetmemeye başladık, burun ve kulaklarımız kıpkırmızı olmuş.

Okula girer girmez, eğitim yuvası diyoruz ya, işte bu yuvanın sıcaklık ve huzuru yüzümüzü okşayarak içimizi ısıtıyor. Evet, Van’ın eğitim tarihine damga vuran köklü bir çınarın çatısı altındayız.

Son ders zili çaldı, kitaplar elimizde İskele Caddesi’nden yukarı doğru yürümeye başladık. Öğlen oldu güneş havayı ısıtıyor. Sağımızdaki ara sokakta Polis Karakolu, solumuzda sanayiye giden sokak ve köşede ilçe ve köyden gelen arkadaşlarımızın kaldığı Devlet Yurdu var.  Sağlı sollu bahçeler ile caddeye bakan Van evleri içinde Merhum Hüsnü Bulca evi hep dikkatimi çekmiştir. İlerliyoruz, sol tarafta Halk Eğitim Merkezi, sağda Hz.Ömer Camii ve solda hatıralarla dolu olan Kapalı Spor Salonunu geçiyoruz…

Beşyoldan devam ediyoruz.  Solumuzda tarihi Hükümet Binası, sağımızda Alçekiç Pasajı, Tekel Binası, yine garibim Gardaş Selahattin oralarda! Omzunda teraziyle su taşıyan Gero’yu görüyoruz. Toprak damlı dükkânların tabelalarını okuyup okuyup geçiyoruz.

 Solumuzda tava ekmeği yapan bir fırın var. Buradan yayılan burcu burcu ekmek kokusu, birde etrafta yapılan kıymalı pide, kebap kokuları bizi acıktırıyor. Çabucak eve gidip annemizin yaptığı yemeklerden yiyelim diye adımlarımızı sıklaştırıyoruz.  Kütüphane, Belediye Binası, Atatürk İlkokulu solda kalırken sağda Gümrük Binası çamlar içinde duruyor. Beşkardeşler ile Bayram Otellerini geçerken, Maraş Caddesi ve Yörük Petrol sağımızda kalıyor…

Boylu boyuna uzanan Merhum Remzi Perihan bahçesi ve evleri sağda, solda Günerler akabinde İlvanların evleri var. Solumuzda tüm güzelliğiyle Vali Konağı göz kamaştırıyor.  Yanını Orduevi’nin taş duvarına dayamış ince-uzun kerpiçten yapılmış toprak damlı ve içinde günün şartlarına göre ne ararsan bulabileceğin, hiper, süper ne dersen de türünden Merhum Cemal ve Kemal kardeşlerin tarihi bakkal dükkânları var. Orduevini geçip tahta köprüden sağa dönünce Mercimek Mahallesine geldik sayılır artık…

Düşünüyorum, şimdi rahmetli annem yemek yapmış, yer sofrasını sermiş, tahtayı üzerine bırakıp beni bekliyordur. Bugün ne yemeği var acaba? Sulu köfte, kurutlu Sengeser, Kürt köftesi belki de bu kış günü soğuk havada iyi gider diye, içinde ufak soğan,  patates ve kurutulmuş acı biber olan nefis bulgur aşıda olabilir. Neyse talihimize! Şayet seçme hakkım olsaydı, mercimekli bulgur pilavı, tuzlu balık, ayran ve karışık turşuyu seçerdim…

Yeni eğitim-öğretim yılının tüm öğretmen ve öğrencilere başarılar getirmesini dilerim.

Selametle kalınız.

Yazarın Diğer Yazıları