Mustafa M. Atilla

Değirmendeki havuç

Mustafa M. Atilla

Bu konuya değinmeden geçmek çok akıllıca olmazdı sanki.. farkında olduğum önemli şeylerden biri; insanımız ekonomik sıkıntılar içinde boğuşurken ne hayattan ne dostluktan, ne arkadaşlıktan ne de yazılan çizilenden hiç mi hiç zevk almadığını, artısıyla eksisiyle ilgilenmediğini, zihin taramasının kademelerine hiçbir sözel, menüyü sığdırmak istemediğini; sığdıra bildiği tek ama tek şey matematiksel alışveriş listesindeki kötüye doğru giden yarınları fark ediyorum.

Dünya üzerinde; hayalleri, rüyaları gibi bir şeyleri değiştirmek adına insanların yaşamını çekilmez hale getirip geride bir iz bırakmak, ya da farklı bir kişiliğe bürünerek unutulmaz kılınmanın sebep sonuç hikayesi ile bir varmış bir yokmuş günlerinde kalp merkezli insan düşüncesi yaşamı ve hayatı konusunda artık beynini, kalbini, ne revize ediyor ne güncelliyor ne de erteliyor; sadece sabır hassasiyetini devreye sokarak, yaşam mücadelesini ruhunun banyosundan önce bulabildiği;yanaşabileceği güvenilir bulduğu limana demirliyor.Işığı görmek için mutlaka karanlıkta kalmaya gerek olmadığını da artık çok çok iyi biliyor.

Herkes kapasitesi ve becerisinden bellidir. Bunun dışına çıkıldığında havuç peşinde koşarak ömrünü tüketen değirmen eşeğine dönüleceğini bilmeme lüksümüzün olmadığını zihnimize yazmamız gerek. Her ne olursa olsun karamsarlığa kapılmadan şimdilik, evet şimdilik oyalana cağımız hayat felsefemizi yazılardaki karelerle doldurmaya bir süre devam etme düşünsel gelişimimize katkı sağlayacaktır.

Buna ilişkin olarak fizik kanunlarına göre iki şey aynı anda bir yerde barınamaz, o nedenle olumlu düşünceyi alırsan zihnine olumsuz düşünce ve alışkanlığımız olan davranışlar da kendine yer bulamayacaktır. Her zaman olumlu düşünmek ayrıcalığımız olmalı.

Ruhumuzu başımızla birlikte kalbde,gönül evinde entegre etmemiz gerektiğini o nedenle bu idrak içinde aşağıdaki yıldızlı resimi görmek veya kabullenmek yaratılmışların çeki düzeni içinde birlikte çalışmanın ve düşüncelerinin halüsinasyonu olmamalıdır.

*  Şehrimizin yaşam kaynaklarını sık sık sorguladığım zaman hangi taşı hangi taşın üstüne koyacağımı, Bu konuda puzzle resmini nasıl tamamlayacağımı düşündüğümde geçmiş yıllarda öne çıkan öncelikli  gelir kaynağının hayvancılık, kendine yetebilen tarım, sınır ticaretinin kırıntıları ile yıllarını heba etmiş bir şehir sanki. Van gibi bir şehri ve becerikli Van insanını sadece bu alana hapsetmek haksızlıktır. Bazı şehirleri tarıyor olsak kafamızda kimi sanayiyle,turizmle, otomotivle, sağlık turizmi vs gibi önemli projelerde kümelenme yaşandığını hemen fark ederiz. Son durak olma dezavantajı kentin gelişmesindeki dışa bağımlılığını da beraberinde getirdiğinden hiçbir yığılmanın içinde olmayacağı kesin.

İstiyorum ki; kentin menfaatlerini öne çıkaracak kaynakları konusunda elbirliğiyle, ilgili kamu ve özel paydaşlar buluşturulsa ortaya çıkacak puzzle ın önemli parçası  yerine oturur “VAN GÖLÜ” sahillerindeki kamu arsalarının güzelim berrak, pırıl pırıl, serin, şifalı, sodalı, eşi benzeri olmayan sular da, kıyılarda, gelirin rantabl’ı olan turizmi en azından şimdilik bizde varız dedirtiriz. Geçen yıl mollakasım köyündeki  camiye cuma namazı için gittiğimde gördüğüm küçük fakat başlangıç için gerekli kabul ettiğim küçük  konaklama yatırımı bana akşam güneşinin doğru yönünü gösterdi. Bana kalsa bakir kalsın fakat artan nüfus, çoğalan göç,merkeze kümelenme problem ve sıkıntıları dalga dalga yaşam tsunamisine sokabileceği , o nedenle Vansesi Gazetemizin bir süre önce haber yaptığı, başlangıç için genç eğitimli  beyinler projesi olarak düzenlenen ‘’Sürdürülebilir Geleceği Tasarla yarışmasını da önemsediğimi,desteklenmesine gerek olduğunu düşünüyorum.

Göl turizmden sonra ki ikinci düşündüğüm proje; devlet kanalıyla özelleştirmeden,parti bağlantısı olmayan ortadoğu'ya açılan tren istasyonuna sıfır dev bir,ithalat,ihracat deposu.Kafamda kurduğum hayalimdeki bu projeyi BOĞAZİÇİ,ODTÜ,YILDIZ,İTÜ gibi üniversitelerin yetiştirdiği yurtdışı stajlarında almış tecrübeli,yetenekli kişilerin yönetiminde istihdamda oluşturacak büyük girdi sağlayacak projeyi ’’ANKARA’’… VALİMİZ KANALI İLE DUYMALIMI DUYMALI.

Değerli okurlarım araya bunuda sığdırmak istiyorum Van'ın yakın zaman kaderinde varmı yokmu bilmiyorum fakat içimde bir gün kuyuların ardı ardına açılacağı petrol yataklarının,”gölünün”  Van topraklarının altında şu an uyuyor olması var, anlamadığım bir konu da yanı başımızda sınır boyunda yüzlerce kuyu dans ediyor, yerden bereket yağıyor kadim şehire bereketsiz deniyor. Yıllarca Ankara bu güzel insanlara, bizlere mütemadiyen hep havucun faydalarını anlatıp durdular. Yine biz neyse diyelim ve birkaç sevimli düşünceyle yazıma son vereyim.

-Hayal edebileceğimiz her şeye sahipmiş gibi mutlu olmayı deneyelim.

-Vatanımıza sahip çıkalım çünkü yaşamımızın kalan kısmını burada geçireceğiz.

-El birliği ile ülkeyi talan ettiğimizi anlamadan gülümseyelim.

-Yanınıza gelen insanlara yanınızda güvende olduklarını hissettirelim..

-Araştırıp kendi süzgecinden geçirmeden başkalarının doğrularına sahip çıkmayalım.

-Tabi olduğumuz dini hiç araştırmadan koca bir hayatı geçirmeyelim..

-Bize lüksü ve markayı tüketmeyi var olmak olarak aşılamaya çalışan reklamları zihnimizde hemen kapatalım.

-Taklit yürüyüşler,duruşlar,gülümsemeler,konuşmalar,kendimizden farklı insan komikliğini hayatımızdan çıkaralım.

-Fransız bir kız çocuğu master yapmak için ailesinden para istemiş, Aile olur deyip parayı vermiş ama tek bir şartla “mirastan düşeriz “ diyerek anlaşmış. bu düşünce yapısı ile derim ki batı insanının fikirleri ve kitapları bizi anlayamaz olduğunu her zaman anlamamız gerektiğini anlayalım.

-Suyu damağında tutup şükrü çok çok fazla hisseden düşüncesinde olanlarla birlikte kaliteyi oluşturalım….

-ÖNEMLİ, kayınvalideyi gözümüzde küçültmeyip onu anlamayı deneyelim.

-Bayramları önemseyelim, önemsetelim yeni nesillere….

 

Yazarın Diğer Yazıları