Yunus Türkoğlu

İstikbale Yolculuk

Yunus Türkoğlu

İnsan, bitip tükenmeyen arzu ve istekleri içersinde sürekli debelenip duruyor. Bu dünyada ebedi kalacakmış gibi hayat sürmeye devam ediyor. Dünya hayatının geçici olduğunu unutup hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor. Uyanacağı zamanın ölüm olduğunu bilmeden bir rüyaya dalıp gidiyor. İnsanoğlu aç gözlüdür, elinde olana şükretmeyip devamlı olarak burada kalacakmışçasına daha fazlasını istiyor. Bu âlemdeki hayatı bir anda bitirecek olan ölümü hiç aklına getirmiyor.

Kulluk imtihanına tabi tutulan her insan, sayılı nefeslerini tamamladıktan sonra gireceği kabirde muhakkak sorgulanacak ve imandan sonra ilk sual namazdan olacaktır. Öyleyse hazırlıklı olmak gereklidir. Ölüm bir son değil bilakis ebedi yurdumuza yani istikbale yolculuktur.

Aniden gelen ölüm ile hayatımızın sona ereceğini unutmayalım. Gelin bu konuyu farklı bir zaviyeden tefekkür edelim.

Haydi!

Her gün sabah 07.00 gibi uyanıp, kahvaltı yapıp giyinip evden çıkar, saat 08.30 olmadan işyerinde olurdu. Fakat bu sabah nedense uyanamayıp yatmaya devam ediyordu! Duvardaki saate gözü ilişiyor ve mesai saatinin geçtiğini fark ediyordu.

Niye hala yataktayım, buna bir anlam veremiyor ve harekette edemiyordu! Hanımına bakıyor, o uykunun en tatlı yerinde sanki İskele’den Edremit’e doğru kulaç atıyordu.

Biraz sonra hanım uyandı, yanında beyini görünce saate bakıp, mesai saatinin geçtiğini fark edince telaşla seslenerek onu uyandırmaya çalıştı. Uyanmadığını görünce eliyle silkeleyerek uyandırmaya çalışıyordu.

O, sesi duyuyor, onu görüyor fakat ne gariptir ki uyanamıyordu!

Hanımı tekrardan silkelemeye başlayınca beyinin vücudunun soğuk ve kaskatı kesildiğini fark edip çığlık atmaya başladı. Sese çocuklarda uyanıp odaya koşuştular. Onlarda durumu fark edip ağlayıp sızlamaya başlamışlardı. O, bu duruma bir anlam veremiyordu.

Az sonra eşi yakın akrabalarını arayıp onun öldüğünü haber veriyordu!

Hemen sonrasında Seyit Fehim Arvasi, Cevdet Paşa, Hafiziye Mahallesi ve yakında oturan sevdikleri apar topar geliyorlar. Daha sonra Gevaş, Gürpınar, Özalp ve Antalya'da ki yakınları da burada olacaklardı.

Eşi-dostu cansız bedeninin başında toplanmış ağlıyorlar. O her şeyi görüp duyuyor fakat sesini onlara duyuramıyordu.

Artık ölümün acı gerçeği ruhunu kaplıyor ve kendi kendine sorular sormaya başlıyordu…

Daha yapılacak çok işlerim vardı!

Biraz daha para kazanıp arabanın modelini yükseltip, eve yeni eşyalar alacaktım. Çocukları okutup iş-güç sahibi yapıp evlendirecektim. Krediyle aldığımız Molla Kasım’daki yazlığın taksiti bitmemişti. Biraz daha yaşlanınca veya emekli olunca namaz kılmaya başlayacaktım! Belki hanımla Hacca bile giderdik…

Heyhata heyhat: geçti Bor’un pazarı…

O bunları düşünürken, salası okunuyordu! Mahalle camisinden tabut getirip içine koyup camiye götürmek üzere evden çıkarmışlardı. Şimdi sevdiklerini ve evini bırakıp gidiyordu işte!

Neden hep acele ediyorlardı? Sanki benden bir an önce kurtulmak istiyorlar, diye düşünüyordu.

Onu yıkayıp, kefenleyip ve tabuta bırakmışlardı. Duyanlar cenaze namazına katılmak için gelmişlerdi. Hepsinin yüzünde bir hüzün vardı. Ama bu geçicidir. Onu toprağa verdikten birkaç gün sonra unutacaklardı. Cenaze namazına çok kişinin katılması çok önemli değildi, az sonra tek başına kalacak ve ameliyle haşrolacaktı.

Acele etmeyin ne olur!

Ben namazlarımı kılmazdım. Rabbim beni kızgın karşılayacak, ateşe dayanamam, nasıl hesap vereceğim? Ah! Bir geri dönebilsem, namazlarımı kılsam, sadaka dağıtsam, hep iyi ameller yapsam ne olurdu!

Cenaze namazı kılındıktan sonra sevdikleri onu acele acele mezarlığa götürdüler. Onun için kazılmış olan mezarın etrafında dualar eşliğinde onu mezara bırakıp, üzerine sal taşlar, tahtalar bırakıp, üzerini hızla toprakla doldurup, âlemi faniden-âlemi bakiye uğurladılar. Dünya serüvenine Garipler Mezarlığı’nda nokta koymuş oldu.

Ailesi ve malı geri dönerken, ameli onunla baki kalıyordu!

Bu kısa ömürde çalışıp çabalayıp elde ettiklerimiz, her şey dünyada kalıyor. Bu kadar uğraşıp didinmemize karşı eli boş gidiyoruz. Bekleme salonumuz, ister İstanbul Zincirli Kuyu Mezarlığı’nda olsun, ister Van Akköprü Mezarlığı hiç fark etmez. Önemli olan oraya ameli Salih ile gidebilmektir!

  Bizler daha ölmedik, yeniden kendimize gelip kabirde bizi kurtaracak hayırlı işler yapmaya başlayabilir. Samimi bir tövbeyle yürekten bir başlangıç yapabilir. Şayet namaz kılmıyorsak, bu yazıyı okuduktan sonra namazlarımızı kılmaya başlayabiliriz?

Ne dersiniz...

Rabbim! Bizlere, kendi rızası doğrultusunda yaşamayı nasip etsin.

Hoşça kalınız.

Yazarın Diğer Yazıları