Şahbettin Uluat

Geçmiş zaman olur ki…

Şahbettin Uluat

İlkokul 4. sınıfa başlayacağım yıl Hüsrevpaşa İlkokulu karşısındaki evimizden, babamın o gün için yeni yaptırmış olduğu, şimdiki Hayat Hastanesi’ne iki yüz metre uzaklıktaki yeni evimize taşındık.

Çıktığımız evin bitişiğinde bir başka ev vardı ve o ev de vali konağından gelen Uzun Sokak ile Yüzbaşıoğlu Sokağın köşesiydi.

Yüzbaşıoğlu Sokağın Uzun Sokak’a çıkan karşı köşesi de rahmetli Kemalettin Görgülü beylerin evleri ve bahçeleriydi.

Yüzbaşıoğlu Sokağın devamı durumundaki Nurlu Cami’nin, Kerim Beylerin evlerinin bulunduğu sokağı biz Siirtli Mahallesi olarak bilirdik. O sokaktakilerin çoğu Siirt kökenli olduğu için öyle denilirdi. Bu sokaktaki yurttaşlarımız kendi aralarında Arapça konuşurlardı. Annem de onların bazılarıyla arkadaş olduğu için söylediklerini anlar, az biraz da konuşurdu.  

O tarafta, yani Hüsrevpaşa İlkokulu’nun olduğu tarafta da girişte rahmetli Hüsnü Abi’nin evi vardı. Yanlış anımsamıyorsam evinin önünde birkaç ağaç da vardı.

Rahmetli Fikri Abi onun oğluydu ve bizden birkaç yaş büyüktü.  Ciddi ve cesur biriydi. Sapanıyla, yani bizim bildiğimiz adıyla kuşatanıyla serçeler, sığırcıklar vurur, şişe dizer; ateşte pişirir yerdi.

Bir keresinde heveslenip sapanla bir serçe de ben vurmuştum. Heyecanla koşup yere düşen kuşu avucuma aldığımda henüz sıcaktı. Gagasını açıp kapayınca ağzından birkaç damla kan çıkmış, hayvan elimde can vermişti. Bu beni şok etmiş çok üzmüştü. O günden sonra kuşlara taş atmadım ve o olaydan sonra Fikri Abi’nin avcılığı bana hep zalimce geldi.

Onların evlerinin sağ tarafında, okulun hemen sokağa bakan yanında 1945 depreminden kalma iki tahta baraka yapı vardı. Biri bizimdi, öteki de komşumuzdaki köşe toprak evin sahibi rahmetli Saniye ile yine rahmetli Bekir çiftine aitti.

Bekir abimiz engelliydi. Şimdiki Ulu Cami’nin o günkü adıyla Büyük Cami’nin önünde bulunur, yardımları kabul ederdi.

Çocukları yoktu. Eşi Saniye Abla yoksulluk içinde yaşarken biz komşu çocukları için harcama yapmayı severdi.

Çok fazla harçlık almazdık ama harçlıklarımızı kaptığımızda Hüsrevpaşa ilkokulunun önündeki arsadan geçip dükkânlardan birine ya Cemal ve Kemal kardeşlerin işlettiği Şen Bakkaliyesi ’ne ya da caddenin karşısındaki rahmetli Vehbi Abi’nin dükkânına, Çağdaş Bakkaliyesi ‘ne giderdik. Ya leblebi, ya bisküvi ve lokum ya da bonbon şekeri alırdık. Leblebi tozu ve çiklet aldığımız da olurdu.

O günlerde evimizden aşağı tarafta yaşayanlardan hatırladıklarım İsrafil Amca, Hünkâr Abla ve çocukları, Terzi Hayrettin Abi ve eşi Hediye Abla, Karayollarında çalışmakta olan başka bir komşu, Ebe Sevim,  sokak çeşmesinin hemen arkasındaki bahçeli evi olan fötr şapkalı bir hacı babadır.

Evimizin yukarı tarafında ise Şeref Abi ile Töriye Ablanın, Muhtar Sabri Amcanın, Nesim Dayıların ve Perihanoğullarının evleri vardı.

Yüzbaşıoğlu sokakta bahçe içindeki evlerinde Misbah Amca ve ailesi yaşardı. Sokak tarafında tahta bir kapıdan geçilerek evlerine gidilirdi. Yanlış anımsamıyorsam, sonradan bitişiğimizdeki eve taşındılar. Onlara varmadan bir ev daha vardı. Orada Saatçi Ali Usta yaşamıştı. Bir diğer komşumuz Kasap Fuat Amca ve ailesi de o tarafta mıydı, tam anımsamıyorum.

Yakın komşularımızdan biri de görme özürlü Günnaz Hanım’dı. Koluna girip onu kadınlar hamamına götürürdüm. 

Evimizin karşısında, Hüsrevpaşa İlkokulu’nun önünde bir su kanalı vardı.

Sokaklarda kedilere, tavuklara, horozlara, ördeklere, kazlara rastlamak mümkündü. Hayvanlar küllüklerden beslenir, ördekler, kazlar su kanalında yüzerlerdi.

İlkokulun vali konağına doğru olan tarafında, doğu kısmında mahallenin çocukları top oynardı.  Bazen başka takımlarla mahalle maçları yapılırdı. 

Ben hem futbolla aram iyi olmadığı için hem de yaşım küçük olduğu için kenardan maçları izlerdim.

O sokaktaki eski evimizden yeni mahallemize, yeni yaptırdığımız kerpiç evimize taşındığımızda ben on yaşımdaydım.

Gittiğimiz yerde evimizin karşı tarafı boş tarlalarla doluydu. Bizim gibi yeni gelen insanlar evler yapıyorlardı. Bahçelerine kavak ve meyve ağaçları dikiyorlardı.   

Evle birlikte okulumuz da değişti. Dördüncü sınıfa İrfan Baştuğ İlkokulu’nda Ali Laleci Hocamızın sınıfında başladım.

Kısa zamanda eski sokağımız ve oradaki geçmiş yaşantılarımız ufuktan kayboldu; tatlı bir hayal haline geldi. 

Yazarın Diğer Yazıları