Yunus Türkoğlu

Zıvıstan'da Bir Bahçe

Yunus Türkoğlu

    Bir zamanlar Van’da her mahallede su kanalları olurdu. Bu kanalların kiminde kehris suyu, kiminden Sıhke Gölü’nden gelen sular akardı. Su olunca evlerde haliyle bahçeli olurdu. Bahçelerde suya bağlı olarak çeşitli meyve ile sebzeler yetiştirilirdi.  Çocuklar kendi bahçelerinde yetiştirilen son derece sağlıklı olan bu sebze ve meyveleri tüketerek büyürlerdi.

    Bu bahçelerde kırmızı sarı kirazlar, reçellik vişneler, çeşitli elmalar, erikler, al yanaklı kayısılar, alolar, cevizler, fındıklar, armutlar ve daha niceleri yetişirdi.

   Van’da kirazlar çiçek açmaya başladı. Seyrine doyulmaz manzaraların vaktidir. Kiraz mevsimine de burada bir şey kalmadı, haziran sonu gibi nasipse yemeye başlarız! 

    Kiraz ağacı, serin ve yüksek olan coğrafyayı sever. Van ikliminde kiraz yetiştirmek çok akıllıca bir iştir. Kiraz ağacının Van iklimini sevdiğini büyüklerimizin yıllar önce diktikleri kiraz ağaçlarından anlıyoruz. Van merkezdeki bahçelerin birçoğunda kiraz ağaçları olurdu.  Koyu kırmızı, pembemsi kırmızı, sarı renkte sert, iri, sulu ve lezzetli olurlardı. Van merkez betonlaşmaya kurban gidince diğer meyve ağaçları gibi kiraz ağacıda istemeden de olsa hayatımızdan çekilmek zorunda kaldı!

   Şamran suyundan mıdır, yoksa Vangölü’nün havasından mıdır bilinmez ama Edremit ve Zıvıstan’ın (Elmalı Köy) kirazları daha da lezzetli olurdu sanki!

   Vakti zamanında Zıvıstan’da bildiğim muhteşem bir bahçe vardı!  Nazlı nazlı akan Şamran Suyu’nun yamacından aşağıya doğru yeşillikler içinde uzayıp giderdi.  Ağaçları öyle sık ve gürdü ki güneş ışınları neredeyse zeminine düşmezdi! Çeşit çeşit meyvelerin olduğu bu bahçede en az yirmi beş- otuz yıllık olan koca gövdeli iki tane de kiraz ağacı vardı. Kirazları sarı lezzetli ve suluydu, tadı yiyenlerin damağında kalırdı!

   Bu bahçe Suvaroğlu Mahallesi’nden Rahmetli Reşit Yılmaz’a aitti. Bir dönem Hacı Reşit amcanın oğlu Abdullah Yılmaz ve ailesi burada ikamet ettiler. Abdullah ağabey,“gönlü gözü tok” yedirmeyi, içirmeyi seven, hoşsohbetiyle tanıdığımız değerli bir büyüğümüzdü! Bahçeye gelen misafirlere izzeti ikramda bulunurdu. Misafirler tabiatın tadını çıkarırken leziz meyvelerinde tadına bakmış olurlardı. Bende arada bir uğrar sohbet ederdim.

   Yine bir gün üç arkadaş, Murat Sait Yaşar, Dr. Metin Arslan ve bu fakir kardeşiniz, Edremit’e yüzmeye gitmiştik. Dönüşte Abdullah ağabeye uğrar bir çayını içeriz diye kararlaştırmıştık. Öylede oldu dönerken yol ağzında minibüsten inip insan ve davarların gidip geldiği yeşillikler arasındaki ince yoldan yamaca doğru yürümeye başladık.

   Sulanan bahçelerden sızan suların küçük derecikler oluşturarak Vangölü’ne doğru akıp giderken çakıllara çarparak çıkardığı şırıltılar, kuş cıvıltıları, etrafa yayılan çiçek ve meyve kokuları arasında bazen patika yoldan bazen de dikenli telleri aşarak bahçelerin içersinden, edebiyat, tarih, ekonomi ve spor sohbetleri arasında geze geze yamaca doğru tırmanıyorduk! Nihayet ikindi güneşi gölgelerimizi uzatırken bahçeye varmıştık.

   Semaver tellenmiş, aslik elmalar toplanıp ortada irice bir küme halinde kasalara doldurulmak üzere bekliyordu. Bahçeyi sulayan Şamran suyunun üzerine merhum Abdullah ağabey suni bir çırçır yapmıştı! Yüksekten taşların üzerine düşen suyun huzur veren sesi bütün yorgunluğumuzu almıştı! Manzara tek kelime ile mükemmeldi. Bir iki çay içimi buranın tadını çıkarmaya tabi ki yetmezdi! Burada bir ömür boyu kalınsa yeriydi!

  Burayı çok seven evin oğlu Mahmut bu güzel bahçenin keyfini gönlünce yaşayarak çıkarıyordu!  Çay faslından sonra Mahmut bizleri bahçede gezdiriyor. Gezerken, ağaçların dallarından koparıp enfes meyvelerin de tatlarına bakıyoruz.

   Bir süre sonra sözünü ettiğim kirazların yanındayız. Sık dalların arasından sızan güneş ışıkları sarı kirazların üstüne vurunca altın sarısı gibi parlamaya başlamışlardı. Kendine has kiraz kokusu da insana tarifsiz güzellikler sunuyordu. Dallarına tırmanıp sonuna yaklaştığımızdan dolayı daha da tatlanan bu kirazlardan Yemeye başlamıştık.

   Tepedeki daha lezzetli olanlar; ibibik, sığırcık, bülbül ve kargaların nasibiydi. Nefis kirazların tadı ağzımızı ballandırmış, ellerimizi yapış yapış etmişti! Kısacası tadı damağımızda kalmıştı!

   Böylesi güzellikler yıllar geçse de unutulmuyor!

  “Boş kubbede hoş seda bırakanlara ne mutlu!”

   Veda vaktidir deyip helalleşmeden önce tadına doyamadığım elmalardan bir-iki tane çantama atıyorum. Ev sahiplerine dua ederek ayrılıyoruz.

   Hacı Reşit amca mekânın cennet olsun. Abdullah ağabey, okuduğum hatimlerde,Yasin'lerdesin…

  Bu yaz, kahvesinde oturup bir çay içip, bir kilo kiraz satın alıp ve güzel insanlarıyla sohbet ederken                       Zıvıstan’ı keşfetmeye ne dersiniz?

 Sağlıcakla kalınız!

 “Evde Kalınız”

Yazarın Diğer Yazıları