Ümran Öztürk

Annemin Reyhan Kokardı Elleri

Ümran Öztürk

Binaların gri tonlardaki soğukluğu, içi dolu insansız büyük apartman daireleri ve burada kabuğuna çekilerek sürdürülen yaşamlar beni hep uzaklaştırır bu mekânlardan.

Hep bir kaygı taşırım ve yalnızlaşırım.  Ruhuma yapışan zamanın pasını toprak damlı evlerin kireç duvarlarına silerek temizlerim. Hiç bir şey damı toprak, duvarı kireçle sıvanmış olan evler gibi ısıtamaz yüreğimi.

Tek katlı, uzun geniş avlulu bu toprak damlı, kerpiç duvarlı, kireçle sıvanmış evlerin avlularında illaki bir tulumba bulunurdu. Günümüzde bahçe aksesuarı olarak kullanılan tulumbalar bir hane için en önemli, en elzem araçtı.  Tulumbadan çekilen buz gibi su ile kapı önleri sulanıp süpürülürken bahçede bulunan ağaç, çiçek ve bitkiler de sulanırdı.

Avluda bulunan tulumbalar kadar vazgeçilmez bir mekan vardı ki o da evin içinde bulunurdu. Salona açılan odaların dışında mutfağa bitişik en dip alanda bulunan serin kilerler evin en önemli bölümüydü. Kiler geniş ailelerin kullanımında vazgeçilmez bir unsurdu.

İşte bu toprak damlı evlerde karların içine doğan çocuklardık biz. Dünyanın kalp atışını sanki buradan hissederdik. Kışın burası farklı bir gezegendi.

Çetin geçen kış sonrası karlar eriyip bahar gözünü açarak uyanınca kar altında kalan her şey ortaya çıkardı. En çok ta gelişi güzel atılmış meyve kabukları, karda düşürülen kaybedilen eldivenler, atkılar, hırkalar, çocuk patikleri vs. bütün bunlar biz çocuklara ilkbaharın gelişinin bir göstergesiydi.

Çayırlıklarda, dağlarda, bayırlarda açan ve alabildiğince parlak çiğdemler ilkbaharın müjdecisiydi. Çiçekli badem ağaçlarına eşlik eden iğde çiçeği kokusu bu küçük kasabalara başka bir boyut kazandırırdı. Uşkun zamanıydı artık. Dağdan toplanan en körpesinden uşkunlar sofralarımızdaki yerini almıştı.

Reyhanlar filiz sürer dere kenarlarında yarpuzlar kokularını etrafa saçardı. Elimiz, tenimiz hatta ruhumuz yarpuz kokardı. Bu yüzdendir reyhanı ve yarpuzu soframdan eksik etmeyişim.  Yıllar boyunca süre gelen bir şefkat dokunuşunu, bir türkünün tınısını çağrıştırır reyhan.

Bizim topraklarımıza ilkbahar çok geç gelir çabucak ta toparlanır giderdi. Yani bu topraklarda ilkbahar acele yaşanan mevsimdi.

Yıllar önceydi. Sabahın en erken saati olmasına rağmen geceden kalma sıcaklık az önce başlayan yağmurun da etkisiyle havayı biraz daha nefes alınabilir kılmıştı. 

Ferahlık veren esinti  penceremin perdesini hafif hafif havalandırıyordu. Bahçeye açılan penceremden insana umut veren keskin fesleğen kokusu toprak kokusuna karışarak odama dolmuştu. Bu eşsiz koku beni bu erken saatte yatağımdan kaldırmış bahçeye çekmişti.  Aynı zamanda o koku beni çocukluğuma 70'li yıllara da götürmüştü.

O yıllarda irili ufaklı vita yağı kutularına ekilen; fesleğen, reyhan, maydanoz saksıları hemen her evin balkon ve mutfak penceresine sıralanırdı.

Annem de her yıl en az birkaç fesleğen, reyhan, maydanoz saksısını balkonunun penceresine sıralar onları özenle sular, sararan yapraklarını ayıklar, bakımını yapardı. Bu küçük yağ tenekelerinden bozma saksılarda yetişen hoş kokulu bitkiler annelerimizin imdadına yetişir, yemeklerimizin lezzetine lezzet katan adeta onların kurtarıcısı gibiydiler.

Annem her balkona çıkışında fesleğenleri, reyhanları bir çocuğun başını okşar gibi okşardı. Tüm balkona hatta salona kadar ulaşırdı fesleğenin rahatlatıcı rayihası. Bundan dolayı annemin elleri hep fesleğen, hep reyhan kokardı. Aslında lojmanlardaki bütün annelerin elleri reyhan, nefesleri yarpuz, tenleri kekik kokardır. Çünkü onlar Aynı iklimde gülen, aynı coğrafyada seven, aynı sevdada birleşen toprak damlı evlerin, kerpiç duvarlı, kireç sıvalı kadınlarıydı.

Ve o kadınlar reyhana, kekiğe, fesleğene sevdalıydılar. Çünkü ansızın gelen bir mutlulukta, zamansız bir kavuşmada bir şarkının melodisi gibiydiler dokundukça yüreğini saran huzurun kokusuydular onlar. Onlar elleri reyhan kokan toprak damlı evlerin kadınlarıydılar.

Yazarın Diğer Yazıları