Yunus Türkoğlu

Kişmiri Gül Şehri…

Yunus Türkoğlu

Gelin, bizim yetmişlerdeki çocukluk yıllarımıza gidelim.

Bir pencerenin buğulanmış camlarından geçmişi izleyelim!

Kişmiri güllerden bahsedelim, onu yâd edelim, nerde olduğunu birilerine soralım.

Sonrada rüzgârlara söyleyelim, bize onun kokusunu getirsin…

Anlatacaklarıma; Nostalji mi, hatıralar mı, yoksa bir yudum mutluluk mu dersiniz? Kararını siz verin!

Kadim Van şehrinin sokakları, bir zamanlar kişmiri güllerin o bulunmaz kokularına bürünürdü!

Bu şehrin; Gecesinde, gününde, Salı'sında, Perşembe'sinde, suyunda ve ekmeğinde kişmiri gülün kokusu olurdu.

O koku; Leylakları kıskandırır, akasyaları imrendirir, zambakları ise dile getirirdi!

Ey Van! Bir zamanlar kişmiri güllerin şehriydin! Şimdi betonlar içinde mutlu musun?

Mayıs sabahlarında açan kişmiri gülün renklerini, ressamlar boyalarının içine katıp Vangölü'nün üstüne resimler çizsinler, biz temaşa edelim.

Şairler, kalemlerindeki mürekkepler bitirinceye kadar onu yazsınlar, biz okuyalım…

Ozanlar, onu anlatabilirlerse anlatsınlar, biz dinleyelim!

Fotoğrafçılar, bir kuşluk vaktinde onun resmini çeksinler, biz duvara asalım...

Bestekârlar, en güzel güfteleri onun için bestelesinler, biz seslendirelim!

Sen yoksun diye, bak satırlarım hüzünlü, gözlerim nemli ve içim buruk!

Geçenlerde senin kokunu alır gibi oldum! Rengin, kokun, mütevazı duruşun, utangaçlığın yanı sıra asaletin aklıma geldi. Seni aramaya karar verdim düştüm yollara!

Seni sordum "Sevda yüklü kervanlara, mehtaplı gecelere"

Seni sordum "Alıcı kuşa, serçeye, hudhuda, kumruya birde üzerlik çiçeğine" yok dediler.

En son kırk yıl önce; Köşe başlarında, duvar diplerinde, küllüklerde ve moloz taş kümelerinin arasında görmüştük."Bizde çok özledik" dediler…

Yalnız alıcı kuş "- Kişmiri gülü mayıs aylarında gökyüzünde gezerken arada bir görüyorum. Senin hiç aklına gelmeyecek bir mekânda açıyor." Deyince, içime su serpmiş oldu! Umutlanmış ve sevinçten kanatlanmış gibiydim.

"-Yesirin olayım! Söyle bana yerini?"

"- Sana yardımcı olmayı isterdim fakat senin arayıp bulmanı istiyorum. Sonunda bulacaksın! Biraz sabredip beklersen, içindeki aşk seni kişmiri güle götürecektir!"

 Demiştim ya; Bu gül çok mütevazıydı, utangaçtı. Çok arzı endam etmeyi sevmezdi.

Bahçelerin en kuytu yerinde kök salıp yerleşirdi. Bakarsın bir mühre duvarın altında yeşermiş. Bir de bakarsın taşların arasından ayı kıskandıran yüzünü göstermiş olurdu!

Kişmiri gülün kokusunu alınca; Sanki Norduz yaylarında kara donlu yağız bir atın üstünde dört nala koşuyormuşum gibi olurdum!

Sanki Canik'te bir evin önünde oturup, dalgaların Adır Köyünün kıyısına vururken çıkardığı sesi işitir gibi olurdum!

Sanki Ünseli'nin ovalarında göz alabildiğine kan kırmızısı açan gelinciklerin arasında uzanmış, bulutların İran'a doğru aheste aheste akışını seyrediyor gibi olurdum…

Rivayet, kişmiri gülün Van'a, Keşmir'in cennet vadilerinden geldiği yönündedir! "Keşmirli", "Kişmirli" sonunda dilimize "kişmiri" olarak geçtiği söylenir. Buna bağlı olarak vakti zamanında Van'dan Amerika'ya göçen Ermeni vatandaşları halen bulundukları yerde kişmiri gülü yetiştirdikleri bilinen bir gerçektir. Bazen insan düşünmeden edemiyor! Birinci nesil belki "kişmiri gül" ismini kullanmış olabilir. İkinci veya üçüncü nesil bu çiçeği dedelerinin Van'dan getirdiğini bildiklerinden dolayı neden buna; "Van gülü, Vanlı gül" vs. demesinler!

Sesli düşünüyorum derler ya! Bende, affınıza sığınarak yazılı olarak düşündüm!

Van kazan ben kepçe, dolaştım durdum. Üzülerek söylemek zorundayım ki,

Kişmiri'yi zar zor bulabildim. Hem de tam ümidimi kaybetmek üzereyken. Bir 19 Mayıs günü okullar tatil olunca, Garipler Mezarlığı'nda merhum babamın kabrini ziyarete gittim. Kabrin başında, birçok yeri ezberimde olan Yasin Süresi'ni okuyordum. Arada bir başımı kaldırıp etrafa bakınırken birde ne göreyim! Kişmiri gül, az ileride karşımda duruyor! Kuran-ı Kerim'in güzelliği, babamın hasreti ve kişmiri gülü bulmanın sevinci ile gözlerim nemlenmişti. Sonrasında, baharda lale yaprakları üzerinde biriken şebnemlerin döküldüğü gibi gözlerimden yaşlar dökülmeye başlamıştı!

Okumamı bitirir bitirmez, yanına koştum. Başına çömeldim, iyice kokladıktan sonra doya doya seyrettim. Sevincimi, başımın üstünde uçuşan alıcı kuşların kanat çırpışları daha da ziyadeleştirdi. Başımı kaldırıp gözü ucuyla onlara teşekkür ettim, sevinçle uzaklaşıp gittiler.

 "-Neden buradasın?"

"-Hırsınız ve betonlarınız bize hayat alanı bırakmadı! Dirilerden zarar görünce, ölüler daha zararsızdır diye burada hayata tutunmaya çalışıyorum! Sizin gibi eski dostlar tarafından hatırlanmak, bizi çok mutlu etti!" derken, hüzün gönlünün kıyısına çarpmıştı sanki…

Sonrasında vedalaşıp ayrıldık. Sevenler ile soranlara selam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları