Eyyüp Altun-Sosyolog

Sona Hanıma Açık Mektup ve 24 Nisan (1915)

Eyyüp Altun-Sosyolog

Sona Hanım; tarih bir olguysa eğer onu açığa çıkarmak somut yollardan olabilir ancak. Duygusallık ya da romantizm tarihi analiz etmede temel bir yöntem olamaz. Soyut kavramlar kullanıldığında ortaya kişisel fanteziden öte bir şey çıkmaz. Bu durum tarihi romanlar için de geçerlidir. Kitabı okunulası kılmak için romantizm elbette bir zemin olarak kullanılabilir. Ancak her romanın vermek istediği bir temel mesaj vardır. Asıl olan bu somut mesajı görebilmektir. 'Bir halkı kurtarma adına yola çıkanlar, aynı zamanda o halkın mahvına neden olabilirler.' Romanın vermek istediği mesaj tam da budur. Eğer roman bu belirleme üzerine kurgulanmasaydı size Müslümanların (Kürt, Türk) binlerce Ermeni'yi öldürdüğünü rahatlıkla söyleyebilirdim.

Bu romanda işlenen konu kaç Müslümanın ya da kaç Ermeni'nin öldüğü meselesi değildir. Roman, bir halkı kurtarma adına yola çıkanların doğru politika izlememeleri durumunda onları nasıl aymazca felakete götürebileceklerini anlatır. Çünkü böyle durumlarda yapılan hatalar düşman kuvvetlerinin yaptığı kıyımlar kadar zarar verebilir. Romanda Papaz Bedros ile Terzi Garabet'in arasında geçen diyalogu dikkatle okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

Konuya bilimsel yaklaştığımızda o dönem itibariyle bölgede bir Ermeni devletinin kurulma koşullarının olmadığını görürüz. Yani Taşnaksütyun, Ermenileri atlayamayacağı bir hendeğin önüne getirmiş ve onları atlamaya zorlamıştır. Maalesef Ermeni halkı bu hendeği atlayamamış, uçuruma yuvarlanarak paramparça olmuştur. Bu durumda İttihat Terakki kadar Taşnak Partisinin stratejisinin ve öngörüsünün sorgulanması gerekmez mi? Yoksa kolaycılığa kaçıp Osmanlıyı suçlamakla mı yetinmeliyiz? Bu romanda Taşnak Partisinin hatalarına projektör tutulmuştur. Belki başka bir romanda Osmanlı'nın ve İttihat Terakki'nin hataları işlenir. Sizce Taşnak Partisinin yaptığı hataları görmezlikten gelmek kadim Ermeni halkını ne derece kurtarır? Ya da bunu yapmak ne kadar bilimsel bir tutum olur? Unutmamak gerekir ki Taşnaksütyun az suçlu değildir. Bunu kabul ettiğimizde Ermeni halkıyla Türkiye halkı arasındaki buzlar çok daha kolay eriyecektir.

Değer verip kitabımı okumuşsunuz. Eleştirileriniz ağır olmasına karşın saygıyla karşıladığımı belirtmek isterim. Keşke bu eleştirileriniz duygusallıktan öte bilimsel ve edebi bir temele oturtulabilseydi. Roman kahramanı Sona'nın bir Müslüman gencine gönül vermesini ihanet olarak değerlendiriyorsunuz. Bu, milliyetçilik kokan duygusal bir tepki gibi geldi bana. Sona'yı bir Müslüman gencine âşık olduğu ya da din değiştirdiği için aşağılıyorsunuz! Oysa burada aşkın dinleri de aşan soyut ama güçlü bir duygu olduğunu vurgulamak istemiştim.

Ayrıca bir vapurun ambarındaki kirli çuvallar arasında iki gencin aykırı sevişmelerini abartılı bulduğunuzu söylüyorsunuz. Tarih boyunca hiç değişmeyen ve eskimeyen iki şey vardır: Aşk ve cinsellik! Evrime uğramayan bu iki doğal duygu aslında bütün zamanlarda canlı varlıklar için geçerliliğini sürdüre gelmiştir. Kaldı ki şehveti duyguların bizi nerede ve ne zaman vuracağını kim bilebilir? Başka kaynaklardan alıntı yaparak Ermeni çocuklarının o dönem itibariyle süngülendiğinden söz etmişsiniz. Buna kısmen katılıyorum ama aynı şeyi Taşnaksütyun kontrolündeki Ermeniler de yaptılar. Bu ve buna benzer olaylar inanın iki taraf için de geçerlidir. Sakın birini aklamaya kalkmayınız. Ermeni Öncü Birliklerin Ruslarla birlikte Van'ı işgal ettiklerinde yaptıkları kıyımlar (J. M. Cartny), Yine Kars'ta ve Kafkasya'da Müslümanlara yapılanlar. (R. Maraşlı, A. A. Lalayan ve Kızıl Kitap) Erzurum ve Erzincan'daki kıyımlar vs… Son dönem Azerbaycan'da yapılanları zaten biliyorsunuz.

1915'te her şey karşılıklı oldu. Fakat okuduğum, soykırım tezini savunan bütün kitaplar, Ermenileri tanrıya teslim olmuş tepkisiz kullar gibi veriyor. Gerçekte durum böyle değildir. Taşnakcı Ermenilerin insanlıkla bağdaşmayan eylemleri oldu. Ermenistan'ın ilk başbakanı (1918-1919) Kaçaznuni 1915'te olanları kastederek "biz yaptık onlar da karşılık verdi" diyor. Hiç kimsenin bir şey söylemesine gerek yok; Ermenistan'da başbakanlık yapmış Ovanes Kaçaznuni Romanya'daki bir konferansta (1923 yılı) her şeyi anlatıyor ve Taşnak Partisinin hatalarını benden daha fazla sayıp döküyor. Sakın bazı Türkçü veya Kürtçü şovenlerin yaptığı gibi geleneksel görüşe ters tutum takınanları hain ilan etmeye kalkmayınız. Çünkü konuya ilgi duyan bazı şahsiyetler Kaçaznuni'yi yaptığı bu özeleştiriden dolayı Ermeni davasına ihanet etmekle suçluyorlar.

Ayrıca Osmanlı hükümetinin Ermenilere altı vilayette özerklik vaat ettiğini, ancak Taşnaksutyun'un bunu reddettiğini hem Mavi Kitapta, hem de Çelebyan'ın 'Antranik Paşa' adlı eserinde okuyabilirsiniz. Kürt Tarihçi Mehrdad R. Izady 'Kürtler' adlı eserinde 1915 ve 1920'de Ermenilerin talep ettiği toprakları gösterir haritalar yayınlamıştır. Bu haritalarda Trabzon'dan Kilikya'ya kadar yirmiye yakın vilayet yer almaktadır. Söyler misiniz Ermeni Öncü Birlikleri eşliğinde sürdürülen Rus ilerleyişi durdurulmasaydı sizce bu bölgede tek bir Kürt kalacak mıydı? Elbette kalmayacaktı. Ruslar Kilikya'ya kadar inebilseydiler bugün bir Kürt soykırımından söz ediyor olacaktık. Yani bu plan bir Kürt kırımını öngörüyordu hiç kuşkusuz, ancak başarılı olamadı (Kaldı ki ABD'li tarihçi J. M. Cartny o dönemde 700 bin Müslümanın öldürüldüğünü söylüyor). Çünkü bölge başka türlü boşaltılamazdı. Kürtlerin Ermenilere ve Ruslara karşı savaşmasının gerçek nedenini o haritalara baktığınızda rahatlıkla görebilirsiniz.

Bu arada ikiyüzlü Kürt siyasetçilere de bir sözüm var. Ermeni soykırımını tereddütsüz kabul ettikleri halde o dönem itibariyle Ermeni vilayetlerini şimdi Kürdistan haritası içinde Kürt vilayetleri olarak göstermekten çekinmiyorlar. 'Kıyımda en büyük pay bizimdir. O nedenle boşaltılan yerler de bizim olacaktır' denmek mi isteniyor acaba? Bunu bir ara not olarak düşüyorum; zira bu tutumda bariz bir ikiyüzlülük görüyorum.

Kitabımda Ermeni halkına dönük en ufak bir aşağılama yoktur. Bilakis Ermenileri sosyal, kültürel ve insani açıdan yücelttiğim söylenebilir. Fakat Taşnak Partisinin politikalarını eleştirdiğimi kabul ediyorum. Bu partinin hataları olmasaydı, en azından Ermeniler (devlet kuramasalar bile) bugün kendi topraklarında yaşıyor olacaklardı. Kaldı ki AKP'yi ya da CHP'yi eleştirmek nasıl ki Türk halkını karalamak anlamına gelmiyorsa, Taşnak Partisini eleştirmek de Ermeni Halkını karalamak anlamına gelmez. Daha doğrusu halklar eleştirilemez, fakat politika yapanları aynı kategoriye koyamayız. Çünkü onlar bir halkın kaderine yön verme iddiasıyla yola çıkıyorlar.

Son olarak size 1915 döneminde Anadolu'da görev yaptığı sırada zor durumdaki Ermeniler için büyük çaba sarf eden Rahip Lipsius'tan yaptığım bir alıntıyı aktarmak istiyorum. Lipsius Berlin'de devam eden Talat Paşa mahkemesine bilirkişi olarak çağrılıyor. Ünlü papaz, Anadolu'da olan biteni anlattıktan sonra sözlerini şöyle bitiriyor. Aynen aktarıyorum: "Ermeni sorunu durup dururken ortaya çıkmamıştır. Avrupa diplomasisinin yarattığı bir sorundur. Ermeniler, Rusya ve İngiltere'nin politik çıkarlarının kurbanıdırlar." "Ermeniler Londra ve Petersburg arasındaki diplomatik satranç oyununun piyonu oldular." "Padişah ve Jön Türkler, İngiltere ve Rusya'nın diplomatik oyunlarının bir sonucu olarak Ermenileri, Türkiye'deki en tehlikeli etnik gurup olarak görmeye başladılar." "Önce arkanızdayız dediler sonra onları (Ermenileri) yalnız bıraktılar." (Talat Paşa Davası - Doğan AKHANLI)

Saygılarımla…

Yazarın Diğer Yazıları