Yunus Türkoğlu

İstiklal Marşı ve Ezan

Yunus Türkoğlu

Öğrenmenin zemini, zamanı ve yaşı yoktur. Yaşarken her gün bir şeyler öğrenmek zorundayız, zaten istesek de istemesek de öğreniyoruz. İki günü müsavi olan zarardadır" Düsturunu unutmamak lazım. Her gün bir önceki günü aşmaya çalışanlar başarılıdır. Bazen farkında olmadan yanlışlıklar yapabiliriz fakat bunun farkına varır varmaz olumsuzu terk edip anında olumlu davranışı hayatımıza tatbik etmeliyiz. Umulmadık bir yerde ders niteliğinde ve kalıcı bilgiler bizi bulabilir unutmayalım. Her zaman için ve her yerde büyükler küçüklere karşı sorumludurlar, onlara iyi örnek olmalı, onlara güzeli öğretmelidirler. Buna bağlı olarak insanlara karşı ön yargılı ve toptancı olmamak gerektiğini düşünüyorum, işte bunlar hepsi böyledir veya bu topluluk iyidir kötüdür vs dememek lazım. Bunları niye mi anlatıyorum! Şunun için anlatıyorum, aşağıda anlatacağım hatıralar ders niteliğinde olduğundan dolayı. İsterseniz sözü fazla uzatmayayım nasipse konumuza geçelim. Sayfadaki yerimiz ve kelime sayımız el verdiğince bir iki hatıramı sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım…

Bu hafta Erek Mahallesi'ndeyiz ve buna bağlı olarak Erek Lisesi'nin bahçesindeyiz. Hafta içinde genellikle okul sonrası mahallemizdeki çayırlarda, tarlalarda futbol oynardık, hafta sonları ise Erek Lisesi'nin bahçesinde top oynamaya giderdik. Pazar günleri bizim Mahalleden (Mercimek), Erek, Haraba ve Meteoroloji Mahallelerinden arkadaşlarımız ikindiye yakın burada toplanır, biraz daha üst düzey futbol oynar, bazen de çok teknik ve çekişmeli maçlar yapardık. Burada daha çok Van'ın amatör liglerinde futbol oynayan sporcu arkadaşlarımız olurdu. Yeri gelmişken Erek Mahallesi ile bizim mahalle yani Mercimek Mahallesi iç içe gibiyiz hepimiz bir birimizi tanır ve arkadaşız. Bu mahallede tanıdığımız büyüklerimiz ile Van'ın çeşitli futbol takımlarında oynayan ve futbolseverlerin yakından tanıdığı kişilerde var. Onlarada burada bir iki satır ayırıp bahsettikten sonra yazımıza devam edelim. Çok isimler var fakat hepsinin adını anmak zor. Van Eski Belediye Başkanlarından Rahmetli Burhan Türkoğlu, Rahmetli eski Şoförler Odası Başkanlarından Şevket Alpaslan ile Muhtarımız Şeref Dizlek, Hamaloğlu Mustafa Kürşat, Ali Rıza Atacan ve Faytoncu Kadir ağabeylerimizi de anmış olalım. Sporcularımız ise Van 2 Nisan takımından Ferik Refik, Van spordan Yakup ve Güven ağabeyler, Van Gençlikten Mürsel ve Sarı İlhan arkadaşlarımız var… Pazar günü öğlenden sonra Erek Lisesi'nin bahçesindeyiz. PTT direklerinden yapılmış kale direkleri, kuzeyden güneye doğru uzanan futbol sahası, okula doğru yan tarafta ve karşı cephede genişçe taş duvarların üzerinde oturup hem çiğdemlerini çıtlayıp hem de bizleri seyreden seyirciler. Her şey futbol oynamaya müsait. Kendi aramızda alıştık oyuna başladık. Oyunumuz devam ederken evden sesimizi duyan Güven Alpaslan'da dayanamamış bir iki şutta ben atayım, biraz gençlere takılıp geleyim diye kalkmış gelmiş! Yanılmıyorsam kardeşi Tekin ve yeğeni Bilal'de orada.

"- Gençler ne haber?"

"- Hoş geldin Güven Ağabey." Dedikten sonra biraz sohbet ve akabinde bir takıma dâhil oldu. Bize bir iki hareket gösterdi gerçekten çok teknik ve hızlı futbolcuydu, fırtına gibi derler ya işte öyle. Tabi bizimde o dönemlerde lise çağlarımız fena sayılmayız yeni yeni amatöre başladık başlıyoruz! Oyunumuz gayet zevkli ve çekişmeli geçerken bir baktık ki ikindi ezanı okunmaya başladı, biz oyuna devam ediyoruz. Bu arada Güven ağabey sert bir ses tonuyla

 "- Durdurun bakiyim oyunu!"  Ne olduğunu anlayamamıştık. Oyunu durdurduk ama bizim afalladığımızı anlayınca.

"- Arkadaşlar! İstiklal Marşı okununca duruyor musunuz?"

"- Ne demek ağabey?- Tabii ki duruyoruz, durmaz mıyız? "

- Öyleyse bundan sonra ezan okununca da duracaksınız, ezan bitince tekrardan oyuna devam edeceksiniz! Emir gibi bir ricaydı bu bize! Hepimize bir sünneti tebliğ edip gitmişti. Van duası; Ayağın taşa değmesin, işin gücün rast gelsin. Orada epeyce kişiydik, onları bilmem ama bu söz benim kulağıma küpe oldu ve artık o günden beridir bu sünneti uyguluyorum. Ne demiştik büyükler küçüklere bildikleri güzellikleri ve kültürümüzü aktarmakla mükelleftirler. Güven ağabey, Allah razı olsun siz görevinizi yaptınız, farkına varamadığımız bir yanlışlıktan bizleri döndürdünüz. Size selam ve sevgilerimi sunuyorum.

Yine bir yaz günü tekrardan Mercimek Mahallesindeyiz. Çok sevdiğim Rahmetli Fikrîye Teyzemlerde yaşadığımız unutulmaz bir" Sıladan Geçmiş Zaman Esintisi"ni sizlere sunmak istiyorum; Karşımızdaki tek katlı kerpiçten yapılmış sevimli bir Van evinin bahçe kapısından girdik, kısa bir beton bahçe yolu ve bu yolun sağında solunda ceviz, kiraz, kaysı, salkım söğüt ağaçları ile renk renk çiçekler. Karşımızda ahşaptan yapılmış bir antre, sağ tarafında çeşme, buradan biraz ilerleyip ince bir aradan bahçeye geçiyoruz, sol tarafta biri mutfak penceresinin karşında olmak üzere iki tane tadına doyulmaz armut ağaçları ve devamında akrabaların, komşuların toplanıp bazen üç dört tane semaver yaktığı keyifle çay içtiği sıra sıra vişne ağaçları mevcuttu. Soldamisafir salonun penceresinin olduğu tarafta ise teyzem bir divan ve sehpa koymuştu, burası küçük bir kamelyamsı bir yer. Rahmetli Baki Enişte seferden gelince beraberce oturup sohbet eder ve çaylarını yudumlarlardı. Teyzemin beyi Baki Haytabaşı, Vangölü Seyahat Firmasında hepimizin anılarında mutlaka yer alan o meşhur 0302 Mercedes otobüslerinden vardı ve firmanın ilk kaptanlarındandı. Teyzem, yalnız olunca divanda oturur tesbihini çeker belki de anılara dalıp giderdi. Burası sarmaşıklar ve yeşilliklerden dolayı dışarıdan pek görünmezdi. Arada dayım oğlu Taner ile teyzemi ziyaret eder çay içer, şayet o gün yapmışsa leziz su böreğinden bize ikram eder, hem böreğimizi yer hem de sohbet ederdik.

Dua: Hz. Hatice (ra) annemize komşu olasın. Antreye girince pencerelerdeki çiçekli perdeler bir güzelliğin habercisiymiş gibi içimizi ısıtıyor. Sonra genişçe salona giriyoruz klasik kanepe ve bunun üzerinde kırlentler sol tarafta misafir salonunun girişinde masanın üzerinde cam sürahi altında ise dantelli tabağı vardı. Sol tarafta küçük bir oda akabinde mutfak var, biz sağ taraftaki oturma odasındayız. Teyzem mahallenin terzisiydi bu sebeple evi çok düzenli ve tertipliydi. Bu ev bana hep siyah beyaz Türk filmlerindeki o unutulmaz klasik evleri hatırlatırdı.  Vakit öğlenden sonra pencereler açık, ceviz, kiraz ve erik ağaçlarının gölgesi içeriye vurmuş. Hafif bir esinti bahçe tarafındaki pencereden tül perdeyi dalgalandırarak odaya girip, mis gibi kokuları bırakarak diğer pencereden odayı terk ederken beni de unutulmaz anılara gark ediyordu. Odanın baş uçunda, bahçe penceresinin sağ tarafında köşede Teyzem, SİNGER dikiş makinesinin başında oturmuş dikiş dikiyor. Çiçekli kumaştan yapılmış, karpuz kollu güzel bir elbise giymiş ve başında tacıyla gençlik yılları. Teyze oğulları Mürsel, Diler ve ben odada oyun oynuyoruz, teyzemin kızları Dilek ile Ayşe'nde Annelerinin yanında bir şeylerle meşgul oluyorlar. Güzel bir ses beni daldığım hülyalardan usulca, usulünce belki de etkisi yıllarca sürecek anılara uyandırıyordu. O anda başımı kaldırıp bakınca Rahmetli Fikriye Teyzem; "KANARYAM GÜZEL KUŞUM, BEN SANA VURULMUŞUM… "Şarkısını terennüm ediyordu! Bu şarkı beni pek çok etkilemişti. O gün orada yaşananlar unutulmaz bir güzellik olarak hep gönlümün derinliklerinde duruyor. Ben bu şarkıyı her duyuşumda o güzel ve tadına doyulmaz yıllara gidip, biraz hüzün, bazende bir iki damla mutluluk gözyaşı döküyorum.

"- Ah! O günler uzun olaydı…"Görev yaptığım bazı okullarda daha çok batı memleketlerindeki arkadaşlarım bana, sen Vanlısın fakat bu kadar "Türk Sanat Müziği" şarkılarını nereden biliyorsun? Diye sorduklarında! İşte o an aklıma bu olay geliyor ve gülümseyip geçiyorum.  Evet, ne demiştik hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ön yargılı olmamak lazım, insanları iyice tanıdıktan sonra karar vermek bence en doğrusu. Ölenlere Rabbim Rahmet etsin, kalanlara sağlık ve mutluluklar diliyorum.

Görüşmek dileğiyle.

Yazarın Diğer Yazıları