Yunus Türkoğlu

Geçen yıllar!

Yunus Türkoğlu

Şimdi benim on yedi yaşımı, o tadına doyulmaz günlerimi, İğde çiçeği kokulu anılarımı, melikan çomağının kulağımın dibinden geçerken çaldığı ıslığı, kuzine sobanın üstünde kaynayan çaydanlığın çıkardığı melodiyi, dut ağacındaki sığırcığın söylediği şarkıyı, şoratandan şırıl şırıl akan saman sarısı yağmur suyunu, damlarda kurutulan sütül eriklerin tadını, rüzgarda salınan çivit kokulu çamaşırları, öküz arabasının aheste ahesta gidişini, şile'nin, asude'nin ve cılbır'ın unutulmuşluğunu bana geri verin desem.Beni duyar mısınız? Beni dinler misiniz?

Sizde bana: Sevgi tadında, Sevda tadında, aşk tadında, horhor suyu tadında, Hüsamettin Subaşı'nın türküleri tadında yağmurdan sonra Kalecik'in üstünde beliren gökkuşağı tadında, sonbaharın üşüten soğuğunun  göğsüme ve yüzüme vurup geçerken Kale'nin tepesinden Vangölü'nü seyredişim tadında, lapa lapa kar yağarken pencereden dışarıyı izleyişim tadında, TRT'nin arkasındaki göz alabildiğine uzanan çayırların üstünde top oynarken yere düştüğümde aldığım çimen kokusu tadında, Sisarderesi'nin sakinliği tadında,  itfaiyenin Cumhuriyet Caddesi'ni sulayışı tadında, mellaki armut tadında,tekgöz kedinin bakışındaki saflık tadında, Şamranaltı'nın şirinliği tadında ve Şehri VAN tadında bir şeyler söyler misiniz?   

Mesela:"Ben, seni unutmak için sevmedim" gibi…

İçimde; Vangölü'nün coşkun dalgaları, Erek Dağı'nın erişilmez dorukları, Canik tuzunun berraklığı ,Erçek Gölü'nün zarif Flamingoları,"Dokuzum durak, onum orak, onbirim minare gölgesi" deyişimdeki heyecanlar, Çoravanıs'da coşkun akan dereler, Amik'te yapılan piknikler, kokladığım leylaklar,Molla Kasım'da açan mor sümbüller, Engil çayının coşup çağladığı ,ayaz gecelerde pırıl pırıl parlayan yıldızlar altında toprak damdaki karları süpürüşümdeki, tazının son sürat Haçort'a doğru koşuşundaki mağrurluğu, fırfıramın vınlayarak  dönüşünde htiğim mutluluklar gibi güzellikler bıraktınız.

Önceki yazımızdan devam ediyoruz, Atatürk Lisesi'nin bahçesindeyiz. Bir teneffüs anı, bir tarafta gezinenler, bir tarafta oturup sohbet edenler ile beslenmeye çalışan arkadaşlarımız. Kimler yok ki!

Taha, Ahmet, Şükrü, Tarık, Selim, Cengiz, Sadullah, Kamil, Mustafa, Abdurrahman, Aras, Ayten, Demet, Şükran, Zeynep, Seyfettin, Baki, İsmet, Serhat, Selçuk, Hakkı, Veysel, Atilla, Ali, Burhan, Necdet, Metin, Osman, Medeni, Çoşkun, Zeki, Ethem, Ebubekir, Yusuf…

Okulumuza tam karşıdan bakınca, giriş kapısının tam üstünde Öğretmenler Odasının iki tane balkonumsu penceresi vardı. Burayı ben hep" Hababam Sınıfı"ndaki okulun balkonlarına benzetirdim. Girişde sağ tarafta merdivenlerin altında cam bölme içinde Okulumuzun maketi vardı, burada okuyanlar bilirler. Bunu incelemek, seyretmek bana çok büyük zevk verirdi. Nöbetçi olduğum günler bol bol inceleme imkanım olurdu.

Okulumuzun arka tarafında ise futbol sahamız vardı.Buraya pek saha denmez ama, neyse öyle demiş olalım.Buradaki  maçın bitiminde inanınki keseyi ve lifi alıp Zeki Güzel Hamamına gidip liflenmeniz gerekirdi..!Arka tarafta doğudan batıya doğru uzanan futbol sahamızın zemini sırf toz,toprak.Yan tarafta kalorifer dairesinden çıkarılıp dökülen çuruflar ile arada bir dökülen kömür.Ter ,toz ve kömür eşittir bizlerin Kunta Kinte oluşumuz.Beden Eğitimi Öğretmenimiz Reşit Göğüş veya Müdürümüz Servet Aydınoğlu'na durumun vehametini bildirseydik çare olabileceklerini tahmin ediyorum.Günün şartlarına göre o cesareti kendimizde bulamamış olabiliriz..

O dönemlerde Van Atatürk Lisesi'nin olduğu mahalle muhteşem bağ ve bahçelerle doluydu.Memleketin her tarafı "Allah Şen Etsin"hep öyle değil miydi!

ŞEHR-İ VAN

Ey! Vangölü  

Bulunmaz rengini, ömrüm oldukça

seyretsem Dalgaların zikrini mahşere değin dinlesem Sen bir ömürsün,ismini nefes nefes söylesem. İçimde sevdamsın, bitmeyen aşkın ile dile gelsem.

Ey! Şehr-i

Van  Ey! Tuşba

Şehrim Seni anlatabilir mi kelam?

Seni yazabilir mi kalem?                                                                                             

Sen çocukluğum ,gençliğim, hatıralarımsın vesselam,                                                            

Sen şehr-i vatanımsım, gönlümdeki muhkem kalem!

Duygularım,28 Eylül 2018'de yazdığım bu şiirimi buraya yazmama neden oldu.                                  

Akköprü Mezarlığı'nın oralara kadar belgeseller çekilecek  güzellikte etrafı kerpiç ve möhre duvarlarla çevrili irem bağları vardı..Bu bahçelerde vişne, kiraz, armut, elma, ceviz, iğde, şeftali ,dut ,kaysı, alça, alo, ayva, söğüt, dışbudak, kavak, karaağaç,leylak, gibi meyve ve süs ağaçlarının şahları mevcuttu.Sular akar giderdi, baharın zemin türlü türlü renklere gark olurdu. Sarı laleler, mor sümbüller, zeringedekler. papatyalar, kan kırmızısı gelincikler ,zambaklar görenleri mest eder,kendinden geçirirdi..

Sınıflarımız güney tarafta olduğu için havalar ısınınca güneşin sıcaklığından dolayı zaman zaman dersin ortasında  pencereleri açmak zorunda kalırdık.Okulun son günleri artık mayıs-haziran gibi dersteyiz,meyvelerde tam çiçeğe durmuş."- Hocam,sıcak oldu pencereleri açabilir miyiz?Öğretmenimiz pencereleri açtırıyor;"  

Binbir türlü kokuya bürünmüş olan hafif bir esinti sınıfımızın penceresinden süzülerek içeriye giriyor,şeftali,kaysı,vişne çiçeği,kişmiri gül,elma çiçeği,lale,papatya,akasya ,çok sevdiğim iğde çiçeği kokusunu bırakıp,ruhumuzu okşayıp ve beni hülyalara,beni deryalara, beni sevdalara salıp,diğer pencereden yine usulca süzülüüüüüp giderdi..!                                                                                                                                             

Okulumuzun doğu tarafında yurt binası ile basket sahamız vardı. Köşede Orhan TÜRKOĞLU ile arkadaşımız Yusuf'ların evinin arasında ince bir yol, boş derslerde bu yoldan sokağa çıkar Sanayi Çarşısı'na çay içmeye giderdik. Arada İskele Caddesinden aşağıya Suvaroğlu Mahallesi'ne, dereye doğru Değirmenci Kasım Amca, Mehmet Emin Talay'ların civarlara kadar gider gezer gelirdik.  

Elveda Hatıralar! Elveda Lise!    

Eve dönme vakti geldi çattı.  Sayın okul idarecilerimiz, saygıdeğer öğretmenlerimiz, idari personelimiz, bizim kirlettiklerimizi sürekli temizleyen emektar hademelerimiz, kıymetli sınıf ve okul arkadaşlarımız, tatlı dili ve güler yüzüyle, bizi üç yıl domatesli peynirli ekmeğiyle besleyen Hoca abimiz…   Sizleri hiç unutamayacağım, varsa lütfen hepiniz hakkınızı helal ediniz.

Bir iki damla göz yaşı akıtsam, zümrüt yeşili yaprağı ile yüzümü silecek kavak ağaçları neredesiniz? Yüzümdeki gözyaşlarının bıraktığı izi yıkamak için, kehriz suyu neredesin?

AH! NERDESİNİZ? NERDE?

Son ders zili çaldı kitaplar elimizde İskele Caddesi'nden yukarı doğru yürümeye başladık.Öğlen oldu güneş etrafı ısıtıyor,caddenin iki tarafından sular akıp gidiyor,ağaçların üzerindeki eriyen karlar lap lap diye yerlere dökülmeye başladı.Sağımızdaki ara sokakta Polis Karakolu,solumuzda sanayiye giden sokak ve köşede Devlet Yurdu,yine solda Hüsnü Bulca evi,sağlı sollu bahçeler ile caddeye bakan şahane Van evleri.Sol tarafta Halk Eğitim Merkezi,Sağda Hz. Ömer Camii yine solda hatıralarla dolu olan Kapalı Spor Salonumuz.

Beşyoldayız devam ediyoruz, solumuzda tarihi Hükümet Binası, sağımızda Alçekiç Pasajı, Tekel Binası, yine garibim Selahattin oralarda, omzunda teraziyle su taşıyan Gero'yu görüyoruz. Toprak damlı olan dükkanları da tek tek geçiyoruz. Sağ tarafta Yüzbaşıoğlu, Adıgüzel kuyumcular tam bunların karşısında bize göre solda tava ekmeği yapan bir fırın vardı. Buradan yayılan buram buram ekmek kokusu, birde etraftan yayılan kıymalı pide, kebap kokuları daha da acıktırırdı bizi ve pergelleri açmamızı sağlardı. Çabuk eve gidelim annemizin yaptığı yemeklerden yiyelim. Daha önceki yazılarımda Cumhuriyet Caddesini anlatmıştım, çoğu yerlere değinmeden geçmeyi düşünüyorum. Bayram ve Beşkardeşler Otellerini, Maraş Caddesi sağımızda kaldı, Yörük Petrolü de geçtik.

Soldayız, Hüsrevpaşa İlkokulu'ndan Öğretmenimiz Ayten Güner'ler'in, İlvanlar'ın ve Cemal-Kemal Özcan kardeşlerin evi, evlatları arkadaşımız Cevdet, Cengiz. Perihanoğlu evleri, solda Vali Konağı yine sağdayız Ünlü Özcanların Dükkânı! Bu dükkan sağ yanını Orduevi'nin taş duvarına dayamış ince uzun kerpiçten yapılmış toprak damlı biraz kodun altında olan ve içinde günün şartlarına göre ne ararsan bulabileceğin, hiper, süper ne dersen de türünden bir bakkal dükkanı. Karşısında ise Vehbi ağabeylerin bakkal dükkanı. En önemlisi Cemal, Kemal ve Vehbi ağabeylerin son derece güvenilir olmaları, güler yüzleri ile dostluklarıydı.

Orduevi'ni geçtik solda Garip ağabeyin dükkanı, sağa döndük Mercimek Mahallesine geldik gibi .Zulumat ve Mecürüm amcaların dükkanlarını da geçtik.

Evde sayılırız, iyice acıktık artık, ben düşünüyorum; Annem kuzine(maşınga) sobanın üstünde ne yemeği yapıyordur acaba? Sulu köfte olabilir! Kurutlu Sengeser, belki de bu kış günü soğuk havada iyi gider diye, içinde ufak soğanlar ve patatesler, birde kurutulmuş acı biberli bulgur aşıda olabilir. Neyse talihimize fakat ben mercimekli bulgur pilavı, tuzlu balık yanına ayran birde turşuyu tercih ederim.

Van'ın 81 yıllık gazetesi, hepimizin buluşma adresi Vansesi'nde köşe yazmaya başlamanın heyecanını yaşıyorum. Yazılarıma "Kar Boran" dedik sonra "Van Atatürk Lisesi" devamı olan okuduğunuz bu yazıya da "Elveda Hatıralar" dedik. Yarım günlük bir yazıydı bu fakat konu konuyu açtı. Engil Çayından Molla Kasım'a, oradan Erek Dağı'nın zirvelerine, Cumhuriyet Caddesi'ne, Van Kalesi'ne kadar çıktık. Beraber duygulandık, beraber gülümsedik, beraber gezdik.

aBu haftalıkta bu kadar bir sonraki yazımızda buluşmak dileğiyle. Rabbim,ölenlere cennetini nasip etsin,kalanlara sağlık ve afiyet versin.

Sevgiyle kalın. 

 

Yazarın Diğer Yazıları