Ümran Öztürk

Cemreviyye

Ümran Öztürk

Kökeni Arapça dilinden gelen cemre, “ateş, kor, köz” gibi  anlamları olan ve soğuk kış günlerinin ardından havayı, suyu ve toprağı birer haftayla ısıttığına inanılan eski bir tabirdir.

Cemre düştüğünde hava, su ve toprak sırasıyla ısınır cemre döngüsü böylelikle tamamlanır. 

Üç haftada tamamlanan bu süreç sonucu havalar ısınır.

Çocukluğum iklimi sert bölgelerde geçti. Siz de böyle sert iklimlerde yaşadıysanız o yöre insanının cemreye ne kadar anlamlar yüklediğine tanık olmuşsunuzdur.

 Cemrelerin düşmesi ile soğuk hava yerini bahara ve bereketli yağmurlara; sevince, umuda bırakır ve baharın ayak sesleri bu coğrafyalarda daha etkin duyulur.

Karakışın ardından bahar kendini usul usul hissettirmeye başlamıştır. Soğuk ve çetin geçen kış aylarında enerjisini tohumlarında ve köklerinde saklamış bitkiler gibi, yörenin insanları da büyük bir heves ve coşkuyla sadece bedenen değil, zihnen ve ruhen de adeta tomurcuklanır doğaya ayak uydururlardı.

Bu küçük kasabalarda bütün kış ağıllarda saklanan hayvanlar yavaş yavaş ağıllardan çıkarılır çayırlıklara, meralara salınırdı. Sabah çobanlar tarafından ağıllarından çıkarılan bu sevimli hayvanların akşam boyunlarındaki çıngırak sesiyle ağıllarına dönüşünü zevkle ve heyecanla izlerdik. 

Her akşam çobanların dağlarda topladıkları çiğdemler, nergisler,  gelinciklerle dönmeleri bu kasabalara ayrı bir renk ve koku katardı.

İlkbaharın gelmesi doğada yaşayan tüm canlılara bir kıpırdanma, hareketlenme hatta yer değiştirme de getiriyordu. Besicilere büyük olanaklar sunan yaylalar da ilkbahar gelince hareketlenmeye başlardı.

Cemre bu coğrafyada yaşayan insanlar için sıkıcı ve uzun geçen soğuk kış günlerinin sona ermesi, bir cendereden kurtuluşu gibiydi, bir yenilenme bir dirilişti. Neşenin, umudun, heyecanın diğer bir adıydı. 

Cemre, tarımdan yerleşime, sosyal yaşamdan edebiyata kadar bir çok alanda yeryüzünü etkileyen ve mevsimsel hareketleri ifade eden bir doğa olayıdır.  Halk inanışları arasında yer alan soyut bir kavram olmasının yanında takvimsel bir olgudur.

Cemre, edebiyatımızda da yerini almayı başarmıştı. Divan şiirinde şairler cemreyi konu alan şiirlere de yer vermiştir.  Divan şairlerinin cemrenin düştüğü dönemlerde yazdıkları ve bu dönemde çıkardıkları eserlere Cemreviyye denilmektedir.  Çok tercih edilmeyen bir şiir türü olsa da bazı divan şairlerini de etkilemiş onlara ilham kaynağı olmuştur.  Böylelikle bir tür kaside çeşidi olarak cemre şiirde de  yerini bulmuştur.

Divan edebiyatında Cemreviyye türünde en önemli  kasideyi , 17. yüzyılda yaşayan ve dönemin  önemli şairlerinden biri olan Bosnalı Sabit  yazmıştır.

Dil âteş-i muhabbet ile feyz-i âb olur Deryâ gibi cemrede pür âb u tâb olur

 “Gönül, cemre zamanında suyu ısınıp coşan deniz gibi, sevgi ateşiyle dolup taşar.”

Nîl-i hevâya düşdi bugün nokta cemreden Şimden gerü serâb-ı muhabbet şarâb olur

 “Bugün cemreden mavi gökyüzüne bir katre düştü, sevgi hayali bundan sonra şarap gibi haz verici olur.”

Bu dönemde cemreviyye yazan birkaç şairden bir de Lale Devri şairi Nedim’dir.

Nedim, bir şiirinde cemreyi bu beyiti ile anlatmıştır.
“Cemreler her sene ta birbirinin ardınca / Nevbahar erdiği müjdeyle gülistana gelir”

(Cemreler, her sene peş peşe ilkbaharın geldiğini müjdelemek için gül bahçesine gelir)

Bunun dışında Fıtnat Hanım’ın gazel nazım şekliyle yazmış olduğu lugaz (bilmece) Cemreviyye örneği olarak kabul görmüştür. Fıtnat Hanım bu şiirinde cemrenin düşmesini bir bilmece şeklinde sormuştur.

Ol nedür kim üç birâder her zaman /Birbiri ardınca olmuşdur revân

Yılda bir kerre gelirler âleme /Makdemiyle kesb-i feyz eyler cihân  

Kimseler görmüş değildir yüzlerin /İsmi vardur cismi ammâ ki nihân    

 İbrahim Cevrî, mesnevi nazım şekliyle yazmış olduğu ‘Melhame-i Cevrî’ isimli eserinde de cemre olayına yer vermiştir.

Cemre, bir enerjiydi, yüzümüzde bir gülümseme, çocuklarımıza verdiğimiz isim, yüreğimizdeki sıcaklık, zihnimizdeki umuttu. Doğaya sıcaklık, ruha esenlik, gönüllere düşen bir ateştir cemre.

 

Yazarın Diğer Yazıları