Veysel Selen

Kürt Siyasetinin Açmazı

Veysel Selen

1990 Yılına kadar adı "Kürt Siyaseti" olarak konmamış olsa da Kürt nüfusun ağırlıklı olduğu bölgelerden seçilen millet vekilleri siyasetlerini kendilerince akılcı bir tabana oturtmuşlardı. Siyaseti çok büyük çoğunlukla toprak ağaları ve şıhlar yaptığı için asla tek bir parti içinde bulunmazlardı. Baba bir partideyse, kardeş ya da oğul mutlaka iktidar alternatifi olan öteki partide yer alırdı. Bu uygulama neredeyse istisnasız olarak uygulanırdı.

1990 lı yıllarda PKK ve öteki Kürt örgütlerinin Kürt milliyetçiliğini tabana yaymasıyla konumları ve gelecekleri açısından buna uyum sağlayamayan Kürt feodal yapısı temsilde yetersiz kaldı. Kürtler, kendileri gibi olanları, siyasette kendilerinin sesi olmasını talep etmeye başladılar. Egemen yasalar ve kendi çelişkileri nedeniyle partileşemedikleri için, halktan kişiler ancak SHP çatısı altında Meclise girdi. SHP milletvekilleri olarak 1989 da, Paris'te toplanan Kürt Konferansında pertileşme kararı alınınca SHP bilinçli olarak meclise taşıdığı bu Kürt milletvekillerinden Kenan Sönmez,İsmail Hakkı Önal,Ahmet Türk, Mehmet Ali Eren, Adnan Ekmen, Salih Sümer'i öncelikle ihraç etti. İhraçlar SHP'de daha büyük çatlak oluşturdu. SHP li olup Kürt siyasetinin oluşması için duyarlı olan bir grup da (Abdullah Baştürk, Fehmi Işıklar, Aydın Güven Gürkan, Cüneyt Canver, Kemal Anadol Arif Sağ, İlhami Binici, Tevfik Koçak, Kamil Ateşoğlu) tepki olarak, SHP’den istifa etti.

Haziran 1990 da 10 eski SHP milletvekili Halkın Emek Partisi (HEP) ni kurdu. HEP 1991 Genel seçimlerinde SHP ile ittifak kurarak  18 millet vekilini meclise soktu. İçlerinden bir kaçı feodal olsa da, artık orta gelirli ailelere mensup, okumuş meslek sahibi Kürtler, Kürt Partisi olarak anılarak mecliste temsil hakkı kazandı. Bu önemli bir şeydi "Kürt Siyaseti" adıyla sanıyla etkin olarak siyasi hayatımızda yer alıyordu.

Ancak egemen Türk siyaseti ve onun oluşturduğu hukuk,Kürtlerin kendilerini temsiline izin vermek istemiyordu. HEP 14 Temmuz 1993'te kapatıldı. HEP'in kapatılma davası sürerken 7 Mayıs 1993' Demokrasi Partisi (DEP) kuruldu. HEP'in kapatılmasıyla  millet vekilleri DEP'e katıldı. DEP çatısı altında önce parti başkanı Yaşar Kaya ve 7 partili tutuklandı.

4 Eylül 1993'te Batman millet vekili Mehmet Sincar öldürüldü, ardından 2 Mart 1994'te  Hatip Dicle, Orhan Doğan, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık'ın ve bağımsız Mahmut Alınak'ın dokunulmazlıkları kaldırıldı. Önce göz altı, ardından tutuklamalar geldi.

DEP 16 Haziran 1994'de kapatıldı. Merkez sağ veya merkez solun içinde yer almayan Kürt kimliğini ön plana çıkararak siyaset yapmaya kolay kolay izin verilmeyeceği ortadaydı. Bu merkez partiler içindeki feodal kökenli Kürt millet vekilleriyse olanların iyi birer seyircisiydi.

Kürt siyasetçiler yılmadı, bu kez 11 Mayıs 1994'de Murat Bozlak başkanlığında Halkın Demokrasi Partisi'ni (HADEP) kurdular.

HADEP 1995 seçimlerinde 1.171.623 oy aldı, 1999 seçimlerinde oyları 1.482.190 oldu. Baraj altında kaldıkları için temsil şansları olmadı.

HADEP'te 13 Mart 2003'te kapatıldı.

9 Kasım 2005'te Demokratik Toplum Partisi (DTP) kuruldu. DTP iyi bir strateji izleyerek Türk soluyla da ittifak yaparak, 2007 seçimlerine adaylarını bağımsız olarak meclise soktu. 22 milletvekili daha sonra DTP'ye katılarak grup kurdu. Artık TBMM'de etkin ve bağımsız olarak siyaset üretebiliyorlardı.

2011 seçimlerinde de aynı  şekilde bağımsız girip, sonra grup kurdular. İlk kez 7 Haziran 2015 seçimlerine parti olarak katılma kararı alınca baraj sorununu aşmak için BDP'li olmayan ve batı illerinde yaşayan CHP li ve diğer sol gruplardan %5-6 oranında insan BDP' nin barajı aşarak meclise girmesini aynı zamanda AKP' nin tek başına iktidarının sonu olarak görüp bilinçli bir şekilde BDP' ye oy verdi ve %13.5 oy oranı ile, 80 millet vekili çıkarmasını sağladı.

BDP' nin sağladığı bu öz güven, aynı zamanda handikabı oldu. Birbirini izleyen yanlışlar sonucu özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın taktikleriyle ve PKK nın katkısıyla yeniden seçim, AKP nin büyük üstünlüğü, ülkemizin güney doğusunda bir kan gölü, yıkım, sokağa çıkma yasağı acı doğurdu...

İşte tam bu noktada "Kürt Siyaseti"nin öngörüsüzlüğünün acı sonuçlarıyla karşılaştık. Kürtler bölgelerinde tüm oylarını BDP ve AKP ye verirken, bir yerde  1990 öncesi ağaları ve şıhlarının akılcılığının dışına çıktılar. Tüm yumurtalar tek sepette olunca, sorunlarını meclise taşımada da yetersizlik duydular.

1990'dan beri kendilerini meclise taşıyan, her sıkıştıklarında destek veren, bölgeye heyet gönderen sosyal demokratları ,özelinde CHP yi bölgeden sildikleri için adeta sevinç çığlıkları duyuluyordu. Bu bölgede artık yoksunuz diye AKP ile birlikte el ovuluyordu. Oysa bilinçli davranıp bölgeden en az 10 CHP li vekilin çıkmasını sağlasalardı, bu gün onların sorunları daha güçlü şekilde meclise yansırdı. Onların AKP tarafından suçlanarak yetersiz kaldıkları anda, CHP li vekiller soruna sahip çıkardı.Bu bilinci gösteremediler.

Son olaylar nedeniyle bölgeye giden CHP heyetine Diyarbakır Barosu'nu ziyarette,"sizden tek şey istiyoruz, Mecliste sesinizi yükseltin, Burada yaşananları daha fazla ifade edin " deniyordu.

Diyarbakır belediye başkanı Gülten Kışanak, CHP heyetine; "Tarifi imkansız acılar, izleri kolay silinmeyecek travmalar, demokratik bir ülkede yaşanmaması gereken şeyler yaşıyoruz. CHP den parlamentoda rolünü oynamasını ve hak ihlallerinin üzerine gitmesini, çözüm politikaları üretmesini bekliyoruz. En önemlisi, ölümleri durdurmak ve bunu batıya anlatmaktır. Bunu en iyi CHP yapar" diyordu.

İşte sizin için bu kadar önem arz eden CHP ye bölgede nefes aldırmadınız. Bu günse her şeyin belirleyicisi Cumhurbaşkanı kestirip attı. Bırakın PKK yı, Öcalan'ı, HDP yi bile tanımıyor. E her şeyin egemeni O, Başbakan, hükümet dalga geçmeyin beyler..

Kürtler artık bir şeyi görmeli, son kongrede ortaya çıktığı gibi "Türkiye Ortak Vatan". Açın gözünüzü, Kürtler Türkiye'nin her yerinde.

Sadece İstanbul'da 3.5 milyon Kürt var. Edirne'de var, Tekirdağ, Çanakkale'de, Balıkesir'de, Manisa'da, İzmir'de, Muğla'da, Denizli'de, Antalya'da, Eskişehir'de, Zonguldak'ta, Bolu'da Ankara'da, Konya'da, Adana'da, Mersin'de, Antakya'da hasılı Türkiye'nin her yerinde, her il, ilçede. Siz kalkmış sadece bir coğrafi bölgede Kürt haklarını dile getiriyorsunuz. O bölgede Türkler de, başkaları da var. Ancak size göre Güney doğudaki Kürtler de Kürtler.

Bu yanlış siyaseti bırakıp, ülkenin tümünde demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri, düşünce ve ifade hakkını, hukukun üstünlüğünü, eşit vatandaşlığı savunmalı ve tek adam rejimine gidişin gidişin önüne geçmeliyiz. Gelin bu açmazdan kendinizi kurtarın.

Yazarın Diğer Yazıları