Veysel Selen

Karamsarlık

Veysel Selen

Ülkenin içinde bulunduğu belirsizlik zifiri karanlık gibi ruhumuza, yüreğimize, beynimize çökmüş. Oysa güneşli güzel günlerin özlemi içindeydik. Ne oldu da böylesi bir akıl tutulmasının içine girdik. Herkeste aynı çaresizlik . FUZULİ'nin dizeleri geliyor insanın aklına.

Söylesem tesiri yok,

Sussam gönül razı değil.

2011'den sonra AKP'nin zihninin arka planında olan ve o güne kadar ustaca gizlediği gerçek niyeti ortaya çıktı. 90 yıllık Cumhuriyet, Cumhuriyetin kazanımlarına  tahammül edilemediği ve değiştirileceği gerçeği ile karşılaştık. Yavaş yavaş "Yeni Türkiye" söylemi devreye girmeye başladı. Kasaba okur yazarlığından öteye geçememiş, devleti, yönetimi, kurumları bilmeyen birileri seçim sisteminin avantajıyla iktidarı ele geçirmiş ve yeniden kuruculuğa soyunuyordu.

Emekli kahveleri ile köy kahvelerinde pinekleyenlerin hoşuna giden, duygularını kabartan delice çıkışlar (van münit, ey ey ler)

mahallenin ya da köyün delisi yapar söyleyenleri. Bu söylem ve çıkışlarla ülke her gün stres yaşıyor. Her sabah televizyonu açarken kıyametin koptuğu kuşkusuna kapılıyor insan.

Rahat yaşamak ve huzur içinde ölmek bile çok görülüyor insanımıza. Kızgın, bağıran, azarlayan yöneticiler. Ona buna ayar çekmeler, dünyaya nizamat vermeler.. Gına geliyor insana, söylemesen olmuyor.

Sen önce ülkeni insanca yaşanır hale getir, herkesi aş, iş sahibi eşit yurttaş yap. Ülkende ölene ağla, Rabia'ya değil. Güneydoğu'nu, Doğu'nu, Orta Anadolu'yu düşün Filistin'i Gazze'yi değil. Ensar (yardıma muhtaç), diye diye 3 milyon Suriyeliyi ne hale getirdiğine bak. Neredeyse kendi insanın ensar olacak.

Kutuplaşma o hale geldi ki bu kutuplaşan grupları bir araya getirip orta noktayı bulacak kişi ya da kurum da kalmadı.

Cumhurbaşkanı tarafsız kişiliği ve tarafsız kurumsallığı ile, çatışan grupları bir araya getirip, uzlaşı sağlardı. Şimdi Cumhurbaşkanının kendisi çatışmanın tarafı. Maalesef tüm gruplara ve onların liderlerine, öyle laflar söylüyor ki , yüzlerine nasıl bakacak da, gelin ortaklaşa şu sorunlara çözüm arayalım diyecek.  Birbirini bir kaşık suda boğar hale gelmiş tarafları, nasıl, hangi konuda ve kim buluşturacak peki, ortak bir hedefin etrafında.

TBMM Başkanı desen O herkesten taraf ve Cumhurbaşkanının görüşmesinin ardından Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nu tek lafla bitirdi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı mı bir araya getirecek makam olarak? Olmaz.

 Cumhurbaşkanlığı makamının üstünde bir makamımız olsaydı keşke.

 Şöyle aklı selim, ülkesini düşünen, halkını seven, birini etnisitesi, ötekinin inancı, diğerinin ideolojisi , bir diğerinin geçmişi nedeniyle ötekileştirmeyen..Kin beslemeyen, intikam hissiyle kavrulmayan.. Bir üst Cumhurbaşkanı....

Belki O getirirdi, bu günkü Cumhurbaşkanını, Başbakanı, CHP liderini, MHP liderini, HDP başkanını bir araya da " ya yapmayın bu ülke hepimizin, gidecek başka yerimiz yok, dökün eteğinizdeki taşları, buradan ortak bir kurtuluş reçetesi çıkarıp kalkalım." diye. Ama öyle bir makam yok..

Şimdiki Cumhurbaşkanı, bu güne kadar söyledikleri ve yaptıklarıyla, her kesimi ortak bir noktada toplayamaz. Bu artık açıkça görülüyor. İşte asıl tıkanma burada.

Görünen o ki bizim asıl sorunumuz ne terör, ne Suriye, ne ekonomik açmaz, ne o ne bu.. Asıl sorunumuz bizatihi bu..

Çaresizlik de burada başlıyor. Sistem tıkanmış. Yeni Anayasa zor, hele Başkanlık o da zor. Ama diyelim oldu, bu yapı ve duyguya sahip biri Başkan olursa vay halimize. Dar ağaçlarından, hapishanelerden, sürgünlerden, el koymalardan geçilmez. Makuliyet yok çünkü. Kin var, nefret var, her şeye sahip olmak var, en iyisini ben bilirimlik var. Müşavere yok.

Tüm bunlar ve daha neler neler.. Sussan gönlün razı gelmiyor, söylüyorsun, söylüyorlar hem de binler ama tesiri yok. Elimiz böğrümüzde, bir çaresizlik içinde, kurbanlık koyun gibi bekliyoruz, bekliyoruz, bekliyoruz...

Yazarın Diğer Yazıları