Veysel Selen

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun

Veysel Selen

Göklerin ve yeryüzünün hakimiyeti Allah'ındır. Padişah da Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi olduğundan dolayısıyla onun adına yer yüzünün ve o yerde yaşayan her şeyin tek sahibidir. Bu anlayışla tüm toprakların sahibi padişahtır, insanlarda Allah adına onun kullarıdır.

Padişahlar kendilerini hep öyle görmüş, mülkün sahibi olarak her şeye sahip olmanın hakkı olduğunu, düşünerek, toplumsal ilişkide, idari işlerde ve ekonomide ağırlığını hissettirmiştir.

Toprağın sahibi padişah adına, o toprağı yönetmek için tayin edilen tımar sahibi, o topraklarda yaşayan ama asla toprağın sahibi olmayan köylüleri Padişah için köle gibi çalıştırır.

Ekilen topraktan elde edilen ürünün yarısı padişah hakkı olarak payitahta (başkente ) gönderilir, geri yarısının yarısı padişah adına o Tımar sahibince alınır, kalanın bir bölümü kadıya, diğer yetkililere gider. Sonuçta tüm ürünün yalnızca %10 luk bölümü toprağı işleyene kalır.

Tohumluğu da ayırdıktan sonra  1 yıl yarı aç, yarı tok kalır köylü.

İnsanlarda genel anlamda Allah'ın kullarıdır, o halde onun yeryüzündeki gölgesi padişahın da kullarıdır. Dolayısıyla kulları üzerinde her türlü kullanım hakkı Padişahındır. İster asar, ister keser, ister sürer, ister savaşa çağırır. Yani kulun, insanın hiç bir hakkı yoktur. Zaten onlara kulum ya da kullarım der. Sadrazam ya da veziri vüzera halk adına bir şey isteyecekse, "kulların şunu diler sultanım" derler.

Toprağın ve insanın bu hale gelmesinde din adına söz söyleyen din adamlarının ve alimlerin! payı çoktur. Onların da geçim yolu her şeyi eğip bükerek söylemektir.

Bir gerçekle ne demek istediğimi pekiştireceğim;

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 1683'te 2. Viyana Kuşatmasında hem Sadrazamdır, hem Serdar-ı Ekrem'dir. Yani başkomutan.

Kuşatma başarılı olmayınca Padişah 4. Mehmet, bir Hatt-ı Şerif verir, bir baldırı çıplağa. Belgrat'ta görkemli çadırında  okumadığı, yani içeriğini bilmediği bu hatt-ı şerifi bizzat Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya teslim eder.

Hattı okuyan Merzifonlu katline hükmedildiğini görünce, Sadrazam olmasına rağmen, Serdar-ı Ekrem olmasına rağmen ve kendisinden başka hattı okuyan olmamasına rağmen, "bari 2 rekat namaz kılayım" deyip yağlı urgana kellesini uzatır.

Oysa emrindeki orduyla İstanbul'un üzerine yürüse ne padişah kalır ne de Osmanlı.

Ama anlayış kendini  Sadrazam da olsa, Serdarı Ekrem de olsa "kul" olarak görmesinde. Kişi, şahsiyet, birey bile değil.

İşte bu Allah'ın yeryüzü temsilcisi, toprakların sahibi, insanların kulların sahibi padişahların yetkisi, bu hakkı, 23 Nisan 1920'de kökten kaldırılarak "EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ULUSUNDUR" denerek, son bulmuştur.

Bu gün yani 23 Nisan 1920'de egemenlik halka , millete dolayısıyla ulusa geçince kul olarak görülen insanlar "Vatandaş" olmuş, anayasa ve yasalar önünde eşit haklara kavuşmuştur., özgür bireyler olarak insani gelişimini tamamlamıştır. TBMM başkanları da bu onuru göğüslerini gere gere yaşamışlardır. Böylesine kutsal bir makamın başkanı oldukları için.

Bu gün  yani 23 Nisan bunun için önemlidir. 14 yıllık AKP iktidarı son 7 senesinde elde edilen bu kazanımı yeniden padişahlık benzeri bir yönetime döndürmenin kavgasını veriyor. İnsanların itirazsız biatı sağlanarak, üretmeden, soru sormadan eleştirmeden itaati arzulanıyor.

Egemenliğin kayıtsız şartsız kendinde olduğu TBMM  ne yazık ki bu egemenliğini bizzat başkanı vasıtasıyla  anılmasını yasaklanıyor.  Halk kendine geçen bu yetkiyi pervasızca ve doya doya anamıyor. Tüm cihana artık ve sürekli  egemenlik bende diye bir "respsiyon"la  yaniden ilan edemiyor, coşkuyla meydanlarda, stadlarda kutlanamıyor, son dönemlerde gelen şehitler, neden gösteriliyor bu yasağa. Oysa bu bayramın bir diğer amacı da, uzun savaşlar nedeniyle şehit olanların,  çok sayıdaki, yetim kalan çocuklarını sahiplenmektir.

Şimdi de yüzlerce, binlerce yetim var, onların daha iyi bir gelecekleri olması için vesile sayılabilirdi, yeni çabalar, girişimler gerçekleştirilebilirdi.

Ne gezer, on binlerce bankamatik memuru olan bu ülkede, ne işe yaradıkları bilinmeyen, kerameti kendinden menkul ancak on binlerce lira aylık alan danışmanlar varken, bırakın yetimlerine sahip çıkmayı, şehit yakınlarına kur'a ile iş veriliyor.

TBMM başkanı o makamı hak etmiyor. Bu utancı her türlü düşmanlığa rağmen TBMM'ye yaşatmamalıydı.

Yazarın Diğer Yazıları