Uz. Dr. Sevilay Zorlu

Kadınlar Neden Daha Zedelenebilir Konumda?

Uz. Dr. Sevilay Zorlu

Aile içi şiddet, ülkemizde ve dünyada beden ve ruh sağlığını ciddi biçimde tehdit eden bir sorundur. Aile içi şiddette, çoğunlukla kadın olmak üzere eşler, çocuklar, kardeşler, yaşlılar, bakıma gereksinimi olan özürlüler hedef alınabilmektedir. 
Ekonomik, politik ve toplumsal etmenlerin yanı sıra, bazı psikolojik etmenler de kadınları şiddet karşısında daha savunmasız kılmakta ve çok ciddi örselenmelere yol açmaktadır. Bunlar arasında çocukluğun ilk yıllarındaki gelişimde cinsiyete bağlı farklılıklar, özgüvenin düzenlemesi ve kimlik algısındaki ilişkisel etkenlerle, kadınların saldırganlığı ifade etme biçimlerini etkileyen toplumsal etkenlerin psikolojik rolü sayılabilir.
ÇOCUKLUĞUN İLK YILLARINDAKİ GELİŞİMDE CİNSİYETE ÖZGÜ FARKLILIKLAR
Chodorow'a (1978) göre, bir kadının annesiyle erken ve birincil özdeşimi, onun gelişimini bir erkeğin gelişimsel yaşantısından farklı kılar. Örneğin; ayrılma-bireyleşme sürecinde, kız çocuklar ayrılmak için, erkek çocukların duyduğu şiddette bir baskı hissetmezler. Kızlar kadınsı kimliklerini, birincil özdeşim nesnelerine, yani annelerine zaten var olan ve yakın olan bağları nedeniyle geliştirebilirler. 
Bir annenin kız bebeğini algılayışı ve onunla kurduğu ilişki biçimi, aşağıdakileri içerecek biçimde yaşanır: 
" Annenin kendilik imgesi,
" annenin kendi annesiyle olan içselleştirilmiş ilişkisi,
" bebeklekurduğuözdeşim. 
Bu yaşantı, kız çocuğun özdeşim sürecini etkiler. Erkek çocuklar tarafından ise, bu erken özdeşimler ve bağlanmalar aynı şekilde yaşanmaz. Gerek anne, gerekse oğul, birbirlerini "aynı" değil, "farklı" olarak algılarlar. Erkek çocuğu bekleyen gelişimsel süreç, annesinden ayrılıp babasıyla özdeşim kurmasıdır. Bunun anlamı şudur: Çocuk annesinden ayrılacak ve erkeksi özdeşim için, hâlihazırda orada bulunan değil, çoğu kez hemen oracıkta bulunmayan birine yüzünü dönecektir. Bu nedenle, kadınlarda erkeklerin tersine, kimlik ve kendini tanımlama "ayrı oluş"tan (separateness) ziyade, "bağlantılı oluş" (connectedness) üzerinden gerçekleşir. Kadınların gelişiminde, yakınlık ve samimiyet yetisi kimlik oluşumu sürecine eşlik ediyor olabilir ve erkeklerden farklı bir gelişimsel dönemde (daha erken) gerçekleşiyor olabilir.
KİMLİKTE İLİŞKİSEL ETKENLER
Kadınların ve erkeklerin gelişimsel yaşantılarındaki farklılıklar, kadının ve erkeğin yaşamlarında ilişkilerin yerini belirlemede rol oynar.
Kadınların erken kimliklerinin önemli bir yönünü başkalarıyla ilişkiler oluşturmaktadır.
Erkekler ise kimliklerini büyük oranda kendilerini ayrı ve otonom görmek üzerinden oluştururlar. Bu durumda, kadın kimliği ilişkileri koparmaktan ziyade, tamir etmeye yatkındır. Oysa kız ve erkek çocuklar, hem anneyle hem babayla özdeşim yaparak büyürler. Hepimiz içimizde kadına ve erkeğe atfedilen özelliklerin dengeli bir karışımını barındırırız. Sağlıklı erkekler aynı zamanda, yapıcı ve onarıcıdırlar. Sağlıklı kadınlar da aynı zamanda, gereğinde "hayır" ya da "dur" diyebilirler, yürümeyen ilişkilerini bırakabilirler. Buradaki amaç, bu türden yatkınlıkların örseleyici durumlarda patolojik kısır döngüleri ne yönden etkileyebildiğini anlatmaktır. 
ÖZGÜVENDE İLİŞKİSEL ETKENLER
Kadınlar erkeklerden daha fazla oranda, kendilerini ilişkileriyle tanımlarlar ve dış dünyada ilişkileriyle tanımlanırlar. Bu ilişkisel bağlar, birçok kadın için özgüvenin düzenlenmesinde önemli rol oynar. Bu nedenle, bazı yazarlar kadınların istismar ilişkilerinden kendilerini kurtarmalarının daha zor olduğunu ima etmektedirler. Ancak, bu görüşlere yalnızca kısmen katılmak mümkündür. Çünkü burada kültürel etkenleri ayrı bir parametre olarak dışarıda tutmak olası görünmemektedir. Bir yandan, bazı kültürel etkenlerin gelişim sırasında özdeşim süreçlerini etkilediğini gözden kaçırmamak gerekirken, bir yandan da, yine bazı kültürel ve toplumsal etkenlerin bu varsayımlara damgasını vurduğunu unutmamak gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları