Yunus Türkoğlu

Rıfat Bey ve oğlu 2

Yunus Türkoğlu

Arnis'te yaz geçmiş, kış geçmiş, günler geçmiş, geceler geçmiş! Mevsimler geçmiş! Hüzünler geçmiş, sevinçler geçmiş. Zaman akıp akıp da geçmiş, belki de çok yaşamak veya uzun uzun yaşamak çok önemli olmaya bilir, önemli olan doya doya ve hissederek yaşamaktır ve yaratanı razı edebilmektir. Bu âlemde olumlu izler bırakabilmektir, dünya imtihanından yüksek not alabilmektir. İşte Şevket burada kaldığı üç yıl içinde zamanı iyi değerlendirmiştir kendini ilmi ve dini yönden mükemmel donatıp vatan ve bayrak sevdalısı bir genç olarak hayata atılacaktır..Şimdi sıra  bu kadim memlekete  hizmet edebilmektir,gerisi Mevla Kerimdir.

 

Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Gemi kuzey doğuya doğru yani Van' a doğru mavi suları adeta yalayarak ilerlerken yemyeşil Arnis hatıralarıyla beraber " Sen içimde bir sevgi olarak kalacaksın."Duygularını depreştirerek geride kalmıştır. Genç Şevket son bir kez döner hüzünlü gönül ve buğulu gözlerle sol taraftaki okuluna bakar. Elveda Erciş! Elveda Arnis! Geminin güvertesinde oturan Rıfat Bey ve oğlu Şevket geminin homurtulu sesi ve karşıdan nazlı nazlı esen rüzgâr tenlerini serinletip geçerken, martıların koro halindeki bağırışları ve kanat çırpışları da bu yolculuğu daha da unutulmaz kılmaya bir vesiledir. Sağ tarafları göz alabildiğine uzayıp giden Vangölü'nün mavi suları ve başı karlı göğsü çimenli Süphan Dağı'nın muhteşem görüntüsüyle bu bir mavi, yeşil ve beyazın sonsuz uyumudur adeta..Baba ile oğul bir müddet sessiz kalıp etrafın büyülü güzelliğini seyretmeye dalmışlardır. Dağlardan, yaylalardan ve ovalardan inen yeşillik deniz sahilindeki kumsalla buluşup muhteşem koylar, yarlar ve sahiller oluşturmaktadır. Şevket"- Baba, bak şu solumuzdaki yamaçtan denize bakan camlıkların olduğu yer var ya! İşte orası Çakırbey Köyü ve Karayollarına ait bakımevi.

 

Rıfat Bey"- Gerçekten muazzam yerler buralar evladım, görülmeye değer" Gemiye binerken baba oğul abdestlerini almışlardır, Şevket yanında duran sırt çantasından Kuran'ı Kerim'ini çıkarır;

 

Şevket"- Baba, gemiye binip Yunus Peygamberi hatırlamamak ve O'ndan bahsetmemek olmaz,"Enbiya Süresi"nden Yunus Aleyiselam'ın kıssasının olduğu bölümü okumak istiyorum. Baba Rıfat Bey;"-Çok memnun olurum."Şevket, ilgili ayetleri okur ve babasına mealen anlatır kısa bir tevekkülün ardından, Şevket, tekrar çevreyi anlatmaya devam eder"- Yine sol tarafımızda Canik ve Canik tuz göletleri, Ayanıs, Adır Köyü ve adası, Amik Köyü ve Kalesi, Molla Kasım sonra Eblanganis Çayının Van Gölü'ne döküldüğü koy ve Zeve Şehitliği' gibi güzellikleri sayar. Vangölü'nün suyu o kadar temiz ve berraktır ki bazen gemi havadaymış gibi farz edilir, çünkü denizi izlerken zemindeki taşları, çakılları sayabilirsiniz, Van Balıklarının vızır vızır kaçıştıklarını rahatlıkla izleyebilirsiniz, denizin tabanı gözler önündedir. Sol tarafta İskele Mahallesi görünür artık, gemi suratını azaltmıştır usulca tahta iskeleye manevra yaparak yanaşır, halatlar bağlanır, demirler suya atılır, keyifli bir yolculuk sona ermiştir.

 

Baba Rıfat Bey bu güzelliklerin etkisinde kalmıştır. Rıfat Bey"-Şevket, bu benim için rüya gibi bir yolculuk oldu oğlum! Bu ne güzellik! Aman Allah'ım!  Hayran oldum… Şevket"- Gölümüz eşsiz güzelliktedir, bu güzelliğe sahip bir nimettir Baba!"

 

"DÜNYADA VAN, AHRETTE İMAN"

Rıfat Bey"- Evet, gerçekten öyle!

Bir arabaya binip Van Merkeze varırlar, Cumhuriyet Caddesi'nden yürürlerken ikindi ezanı okunmaya başlar hemen Çarşı Karakolu'ndan yukarı çıkıp, Eski Büyük Cami'de namazlarını eda edip birkaç tanıdıkla sohbetten sonra Amiklioğlu Sokak'taki evlerine doğru yola koyulurlar. Bu arada komşuları Haydar Bey'i de görüp sohbet etmişlerdir… Binnaz Hanım yol gözlemektedir, dış kapı çalınır çalınmaz heyecan ve telaşla koşar kapıyı açar karşısında oğulcağızı, gözünün nuru, biricik evladı Şevket durmuyor mu!"- Aman Allah'ım" der sarılır evladına ve sevinçten başlar ağlamaya; Benim muallim oğlum gelmiş, benim eğitmen evladım gelmiş, benim hayırlı yavrum gelmiş… İçeri geçerler, Binnaz Hanım biraz sakinlemiştir.  Şevket"- Anne nasılsın, iyi misin? Seni çok özlemiştim!

 

Anne Binnaz Hanım"- Bende çok özledim, İyiyim, seni gördüm daha iyi oldum, nerde kaldınız? Öğlenden beridir ayran aşı ile balık hazırladım sizleri bekliyor, soğudu bile! Aç mısınız? Sofrayı kurayım mı? Üstüne kalbura bastı da var, baban sever.  Şevket"- Babam bilir, ona soralım.

 

Rıfat Bey"- Yoldan geldik yorgun ve açız yiyelim bari… Yemekler yenir, üstüne çaylar içilir ve yorgun ama mutlu bir şekilde gece sona ermiştir.

 

Sabah kahvaltı yapılmıştır, Rıfat Bey İngiliz külot pantolonunun altına körüklü çizmesi, gömlek üzerine yeleğini giymiş başına kalpağını takmış elinde kırbacı ve Hanımı Binnaz Hanım ile kahvelerini içerken gözü kapı da, kulağı sestedir. Ve nihayet! "- Hacı Bey, Hacı Bey amca! Diye seslenen komşunun oğlu Coşkun bu;

 

"- Babam hazır sizi bekliyor, geliyor musunuz?

 

Rıfat Bey"- tamam Coşkun oğlum kahvemi bitirip hemen geleceğim. Coşkun tamam der ve gider. Rıfat Bey, kahvesini bitirdikten sonra karşısında duran atını eyerler, koşumunu ve üzengilerini takar son kontrollerini yaptıktan sonra: "- Hadi Şevket oğlum gidiyoruz !" Diyerek seslenir, hemen Şevket evden koşar adımlarla gelir, atın yularını tutar önde yürürken at arkasında olduğu halde evden çıkarlar, hemen bir üst sokakta Haydar Bey onları beklemektedir, onunla buluşup Haçort Düzlüğünde at bineceklerdir. Şevket önde atın yularından tutmuş yürürken birkaç adım geriden Rıfat Bey atının o asil yürüyüşünü ve nal seslerini dinleyerek büyük bir mutlulukla onlar takip etmektedir. Köşe başında Haydar Bey ile buluşurlar Kışla Caddesini geçince Rıfat Bey'de biner atına, iki arkadaş Erek Dağı'nın yamaçlarına doğru deeeh deyip dörtnala tozu dumana katarak giderler. Burada yani Haçort Düzü'nde yola doğru olan kısmında Şevketlerin kırk elli dönümün üzerinde yerleri vardır, arada Şevket babasıyla gelir burayı gezer giderlerdi, epeycedir buralara gelemeyen Şevket bunu fırsat bilip hem burayı da gezmiş olacaktır. Göz alabildiğinde uzanan Haçort Düzü'nde, Erek Dağında eriyip gelen kar suları ufak ufak derecikler oluşturmuştur ve bunun yanında gelincikler, sümbüller ile sarı sarı açan papatyalar ise bu mevsimde buraya ayrı bir güzellik katmıştır.

 

Birkaç gün sonra izni sona eren Rıfat Bey artık Çatak'a dönmek zorundadır. Bir sabah hanımı ve oğluna harçlıklarını bırakıp helalleşip veda ederek yola çıkar. Asıl şimdi oğul Şevket'in hayat hikâyesi başlıyordur!

 

Şevket Beşyol'da Hükümet Konağı'nın önündedir, kapıdan girer mozaik desenli koridordan yürüyerek Maarif Müdürlüğü'nün olduğu ikinci kata çıkarak Şahadetnamesini (diploma) ve istidasını (dilekçe) yazarak teslim eder. Artık yaz tatilidir biraz bekleyecek okullar açılınca ataması yapılacaktır diye ümit etmektedir. Şevket annesiyle beraberdir mutludur, Van'da temmuz ve ağustos aylarıdır, Edremit'e yüzmeye, Van Kalesine gezmeye, Çatak'a babasını görmeye bunun yanında arkadaşlarıyla güzel günler geçirdikten sonra yazda bitmiştir, tatilde, nihayet okullar açılıyordur.

 

Şevket, Van Merkez Cumhuriyet İlkokulu'na atanır, askerlik görevini daha yapmamıştır buna bağlı olarak, askerlik bitimine müteakip boş olan herhangi bir ilçeye tayini yapılacaktır. Artık muallim olmuştur herkes ona Şevket Hoca diye hitap etmektedir. Cumhuriyet İlkokulu Mercimek Mahallesi ile Hafiziye Mahallesinin birleştiği noktadadır. Okulun bir tarafında Çalık Sokak diğer tarafında ise Dere Sokağı vardır. Şevket Hoca, bazen Çalık sokaktan bazen de Dere Sokaktan yürüyerek okuluna gider gelir. Bu iki sokakta gerçekten görülmeye değerdir, Çalık Sokak boydan boya uzanan mühre duvarların içinde ve her iki sokakta da; şekerpare kaysılar, cebe sığmaz, pamuk, aslik, kışlık ve ekşi elmalar, mellaki armutlar, ekmek ayvalar, cevizler, şeftaliler, dutlar, vişneler, kirazlar ve Mahmut Şaran'ın Konağı, Eşekçi Nebi Dayının tarlasında yetişen buğdaylar, yoncalar, Çakal oğullarının bahçelerdeki alolar, Yörüklerin meşhur tarihi Van evleri ve sokaklarından akan kanal sularıyla, Dere Sokağından ise Sıhke Gölünden gelen suyla akan derenin bir tarafı yol diğer tarafında ise söğüt ve kavak ağaçları birde gökyüzünde Sabri Ağabeyin uçuşan ev kuşları(güvercinler) görülmeye değer manzaralar oluştururdu… Böylesine güzel bir ortamdan tam bir yıl okula gider gelir, zaten çoğu tanıdık olan sokak sakinleriyle arada oturur sohbet eder çay içerdi ve böylece bir yıl geçmişti. Yaz tatili başlarken Şevket Hoca kısa bir dönem bir ay gibi askerlik yapmak üzere Bitlis'e gider bu görevini ifa edip memleketine döner. Yaz tatili de başlamıştır ve bir akşam annesiyle otururken; Binnaz Hanım "- Şevket, oğlum seni evermenin vakti geldi! Ne diyorsun? Şevket"- Babam ve siz bilirsiniz!

 

Anne"- Biz bir şeyler düşündük! Sende tanırsın! Babanla biz sana Tütüncü Mehmet Efendi'nin büyük kerimesi Naile'yi düşünüyoruz! Şevket"- Siz uygun gördükten sonra, bana söz düşmez.

Anne"- Baban gelsin o zaman, nasip olursa istemeye gideriz İnşallah…               

                                                                                  

DEVAM EDECEK

Yazarın Diğer Yazıları