Uz. Dr. Sevilay Zorlu

Depresyon

Uz. Dr. Sevilay Zorlu

 Depresyonun fiziksel bir hastalığın sonucunda ortaya çıkabileceği ve özellikle yaşlılarda riskin arttığı bilinmektedir. Çok sayıda çalışmada depresyonun hipertansiyon, kalp hastalıkları, kanser, inme, angina( göğüs ağrısı) ve diyabet gibi hastalıklar için başlatıcı bir faktör olabileceği bildirilmiştir. 
Depresyonun eşlik ettiği diyabetik hastalarda motivasyonun azalmasına bağlı olarak kilo alımını önlemek diyet ve egzersiz gibi yaşam biçimini içerecek düzenlemeleri yapmak güçleşebilir. Depresyona bağlı nörohormonal ya da nörotransmitter düzeyindeki değişiklikler ve immun(bağışıklık sistemi) değişikliklere bağlı diyabetin seyrinde kötüleşme olabilir.
Düşük eğitim düzeyi, evlenmemiş olma,sosyal desteğin düşük olması,kronik stresörler, kötü yaşam olayları, ekonomik sorunlar,işlevsellik kaybı  depresyon riskini arttırır. Kadınlarda psikolojik sorunlar erkeklere göre iki kat fazladır
Eşlik eden depresyon,hastalığın gidişini olumsuz etkileyebileceği gibi hastalığın komplikasyonlarının (istenmeyen sonuçları) ortaya çıkması da depresif tablonun şiddetini arttırmaktadır.
BELİRTİLER
* Hiçbir şeyden zevk alamama, ilgisizlik ve isteksizlik
* Değersizlik duyguları, suçluluk düşünceleri yaşadıklarını yaptığı ya da yapmadıklarının sonucu olarak kendisine yönelik bir ceza olduğunu düşünme. 
* Kendisini değersiz hissetmesi 
* Başarısızlık ve çaresizlik düşünceleri
* Tekrarlayıcı ölüm  düşünceleri
* Kararsızlık
* Ağlama nöbetleri. 
Hasta etkin olmasına karşın tedaviyi reddediyorsa, tıbbi durumu dengede olmasına rağmen kendisini iyi hissetmiyorsa, tıbbi durumunun elverdiğinden daha alt düzeyde işlev görüyorsa, ilgi alanlarına yönelik isteği azaldıysa depresyon yönünden düşünmek gerekir.
ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
Duygulanımda kaygı, korku, sıkıntı hali olup fizyolojik, bilişsel ve davranışsal belirtileri içerir. Benliğin kendini tehdit altında hissettiği gerilim halidir. Hastalığa bağlı ve ölüm korkusu, hasta olmanın kişi açısından önemi ve sembolik anlamı tehlike ve kaygı duygusu uyandırabilir. Diyabetli hastalarda anksiyete belirtilerinin %40 gibi yüksek oranlarda görüldüğü bildirilmiştir. Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülmektedir. 
Şiddeti bozukluk düzeyinde ulaşmayan anksiyete belirtileri de işlevselliği ve yaşam kalitesini olumsuz etkilemekte ve hastanın tedaviye uyumunu bozmaktadır. Anksiyete bozukluklarının tanınması ve tedavi edilmesi, hastanın uyumunu ve yaşam kalitesini artıracak ve diyabetin düzenlenmesini kolaylaştıracaktır.
* Aşırı endişe ve anksiyete durumu
* Kişi endişesini denetlemede güçlük çeker
* Huzursuzluk, aşırı heyecan,  endişe
* Kolay yorulma
* Düşüncelerini yoğunlaştırmakta güçlük çekme ya da zihnin durmuş gibi olması
* İrritabilite (huzursuzluk)
* Kas gerginliği
* Uyku bozukluğu  
Fobiler, özellikle kan ve yaralanma fobileri hastanın kan vermeden ve girişimsel tetkiklerden kaçınması nedeniyle tedaviye devam etmesini engelleyebilir; psikolojik stres ve zorlanmayı artırabilir.
DİYABETLİ HASTA VE AİLESİ
Kronik bir hastalık tanısı konması, kişide olduğu kadar ailede de krize neden olabilir. Önceki ilişkilerin de niteliğine bağlı olarak, hasta ile aile arasında güçlüklere yol açabilir. Ailenin aşırı koruyucu ve kaygılı olması, hastanın olumsuz ve riskli tutumlarını aşırı hoşgörüyle karşılayıp boyun eğmesi  ya da ilgisiz, dışlayıcı tutumları hasta ve tedavi ekibi için zorluk yaratır.
İlişkilerin dengeli ve çatışmasız olduğu, duyguların rahatça ifade edilebildiği ve iyi işbirliği yapan ailelerde hastanın uyumu daha iyi olmaktadır. Aile içinde ilgili, ancak aşırı kaygılı ve koruyucu olmayan tutum hastanın uyumunu arttırmaktadır. Varolan çatışmaların rahatça konuşabilmesi, hastalık sonrası duyguların açıkça ifade edilebilmesi olumlu özelliklerdir. Ancak çatışmaların karşılıklı olarak inkar edilmesi, görmezden gelinmesi sorunların çözümünü zorlaştırabilir. 
Hastanın ve ailenin hastalığa gerçekçi ve akılcı uyumunda hekimin tutumu da önemlidir. Yeterli zaman ayırma, bilgilendirme, duyguların ifade edilmesine izin verme bu bakımdan yararlıdır. Hastanın kaygılarını arttırmayacak düzeyde doğru bilgilendirme, hastalığın doğru anlaşılması kolaylaştırılır. Tıbbi duruma ilişkin yetersiz bilgi verilmesi, tedavi seçeneklerinin açıkça tartışılmaması hastalığa ilişkin korkutucu ve yıkıcı algılar geliştirilmesine kolaylaştırabilir. Sorunların tanımlanıp çözüm önerilerinin tartışılması, ilerleyen süreçte hastanın tedavi sürecine aktif katılımını kolaylaştıracaktır. Hekimin tüm sorumluluğu alması kadar hastaya yüklemesi de sorun yaratabilir. Doğru tutum ve süreçte ortak katılım önemlidir.
İLAÇ TEDAVİSİ  VE PSİKOTERAPİ
Hastada anksiyete bozukluğu ya da depresyon saptandıysa psikotrop ilaç kullanmak gerekecektir. Olguya  ya da hastanın psişik durumuna göre ilaç tedavisi, psikoterapi , relaksasyon teknikleri, aile ve grup tedavileri yararlı olabilir.
Psikoterapötik yaklaşımlar hastanın tedaviye uyumunu kolaylaştırması nedeniyle diyabet tedavisinde önemlidir. Diyabetli kişi ihtiyaçları ve dürtüleri ile zorunluluk ve engelemeler arasında denge sağlamak zorundadır. Hastalık ve komplikasyonları, beden görümünde ilişkin endişeler, iş, aile,okul sorunları, aile ve toplumsal rollerde zorlanmalara neden olur. Hastanın insülin gereksinimi, enjeksiyonlar, beslenme ve yaşam biçimi değişiklikleri ve hareket kısıtlılığı yaşam alanlarını kısıtlar. Ancak yaşam boyu süren bir hastalık olması nedeniyle, hastanın yeni uyum ve denge geliştirmesi zorunludur. Diyabetli bir hastada fiziksel tedavi ile psikiyatrik tedavinin eş zamanlı olarak yapılması önemlidir. 
Kognitif davranışçı terapinin diyabetik hastalarda başetme becerilerini arttırdığı, anksiyete ve hipoglisemi(kan şekeri düşüklüğü) korkusunu azalttığı bildirilmiştir
Psikofarmakolojik tedaviler ve psikoterapinin birlikte uygulanması tedaviye yanıtı arttırmaktadır. Tedavi ekibinin sağaltım tekniklerinin hasta tarafından kabul edilmesindeki destekleyici tutumu ve hastanın endişe ve duygularını ifade etmesine izin veren tutumu son derece önemlidir. Bilgilendirme ve eğitim göz ardı edilmemesi gereken yaklaşımlardır. Psikiyatrik tedaviler birincil tedaviyi üstlenen hekimlerle işbirliği içinde yapılmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları