Ümran Öztürk

Zamana ince bir ayar çekmek

Ümran Öztürk

Zamanın bilinmezliği hep merak konusu olmuştur. Zaman denince evrenin tamamını kuşatan bir güç, sonra yaşam, geçmiş, gelecek, şimdiki zaman kavramları… Ardından yıl, ay ve günler. Daha ayrıntılarına girdiğimizde çocukluğumuzun tik-takları saatler gelir aklıma.

Bir ezgi dinler gibi dikkatle dinlediğimi bazen de kulağıma dayayıp zamanın ince ayarları olan dakikalar, saniyeler içinde gezindiğimi anımsıyorum.

Akrep ve yelkovan artık bizim çocukluğumuzda kaldı.

Bizler zamanı yavaş yavaş ve doya doya yaşayan, acelesi olmayan çocuklardık. Oysa şimdi saniyelerin kölesi olduk. Çünkü artık hız çağında yaşıyoruz ve çok hızlı akıp gidiyor zaman. Bir zamanların zaman makineleri kol,cep, masa, duvar,pano,meydan saatleri. Bilhassa masa saati evimizin en zaruri ihtiyaçları arasında yerini alıyordu.

Evlerimizdeki bu kurmalı çalar saatlerin bakımı ayrı, kullanımı ayrı bir itina gerektiriyordu. Çocukluğumda babam masa ve kol saatinin ayarlarını radyonun ajans öncesi gong sesine göre her akşam aynı saatte kontrol eder, kurardı. Sabah çalar saatin sesiyle gözümüzü yeni bir güne açardık. O saatin tik-takları öyle bir yerleşmişti ki hayatımıza, o tik-taklar olmayınca bir eksiklik hissederdik o vakitler.

Saatler bir zamanlar evlerimizin en değerli eşyasıydı. Bozulan bir saat hastalanan bir dost bir aile bireyi gibiydi. Derhal bir tamirciye götürülür, bakımı ve tamiri yapılan saat yine evdeki yerini alırdı. Zamanı iyi kullanan, zamana göre hareket eden bireylerdik biz. Dersimize, işimize geç kalma lüksümüz yoktu. Verilen randevuya yetişmek en büyük sorumluluğumuz olduğu kadar aynı zamanda nezaketimizdi. Bunu elbette zamanı doğru gösteren saatlerimize borçluyduk.

Saat tamircileri…

Onlara hep hayranlık duymuşumdur. Onların tutkusu bir saate tekrar hayat vermek, zamana ince bir ayar çekmektir. Onlar ayrıntıları algılayabilen, mekanik bir yeteneğe sahip, göz, el ve parmakları sağlam ve bunları ustalıkla kullanabilen, dikkatli, sabırlı kimselerdir. Bu nedenle onlar benim gözümde hep bir bilgedir. Küçücük aletlerle her şeyi yapabilen, zamana en çok değer veren, zamana yön veren adamlardır onlar.

Saat tamiri mesleği unutulmaya yüz tuttu.

Zaman değişince saatler de değişti. Tüketim kültürünün getirdiği kullan at mantığı saatlerde de kendini gösterdi. Bundan dolayıdır ki bir zamanların gözde mesleği olan saat tamirciliği yok olmaya yüz tuttu. Çoğu saat tamircileri teknolojinin gelişmesiyle şimdilerde sadece pil ve kordon değiştirme gibi ufak tefek işleri yapar oldular. Bunun yanında her türlü saat ve saat aksesuarları satarak mesleklerini ayakta tutmaya çalışıyorlar. Saat tamirciliğinin tarihe karışmasından korkan tamirciler mekanik saat kullanımının çok az olduğundan yakınıyorlar.

Bu mesleğin yok olmasındaki ilk büyük etken ucuz Çin malı saatlerin piyasada çokça ve ucuza bulunmasıydı. Hemen ardından başlayan cep telefon çılgınlığı da bu rüzgâra güç kattı.  Bundan dolayı insanlar artık eskisi gibi kol saati kullanmıyor, onun yerine zamanı telefondan öğrenmeyi tercih ediyorlar. Kullanan kesim de genelde saate sadece kıyafeti tamamlayan bir aksesuar gözüyle bakıyor. Ucuz olan bu saatlerin çoğu da dijital pilli saatlerdir. Dijital saatlerin tamiri olmadığından bozulunca da eskisini atıyor, yenisini alıyorlar. Ancak saat tamircilerinin işi, kullanımı gittikçe azalan ve sadece tamiri mümkün olan mekanik saatlerle.

Tamire giden mekanik  saatler ya ata yadigarı, hatıra saatler ya da iyi marka pahalı saatlerdir ki onlar da tamircilere değil, bir telefon gibi kendi servisine gitmekte. Mevcut durumdan dolayı üzüntü duyan saat tamircileri  maalesef bu mesleğin babadan çocuklarına miras bırakılacağını  düşünmüyorlar. Hali hazırda bu mesleği yapanlar ise baba mesleğini devam ettirdiklerini söylüyorlar. Günümüzde geçimini bu  zanaatla sürdürenlerin sayısı parmakla sayılacak kadar az kaldı. Onlar da bu mesleğin belki de son temsilcileri. Saat tamircileri para kazanmaktan ziyade sanatı yapan zanaatkârların ve yetişen eleman sayısının azlığından şikâyetçiler… Piyasada ufak tefek tamircilerin bulunduğunu, ancak saate cam ve pil takmakla saat tamircisi olunmayacağını, bu mesleğin çok ince ve sabır isteyen bir meslek, olduğunu söyleyen zanaatkarlar bu mesleğin unutulmasına müsaade edilmemesini istiyorlar. Yok olmaya yüz tutmuş bu zanaatı yeniden canlandırmanın ve ayağa kaldırmanın yolu eğitimden yani, Çıraklık ve Mesleki Eğitim Merkezleri'nden geçiyor. Talep az da olsa bu merkezlerde saat tamirciliği  eğitiminin verildiğini biliyoruz. Bir zamanların itibar gören ata mesleği olan bu zanaatın eski itibarını kazanması güç görünüyor.

Şimdi babaannemizden, dedemizden,annemizden kalan kurmalı saatlerimizi tavan arasından, sandıklardan çıkartarak saat tamircilerine götürüp bakımlarını yaptıralım ve evimizin en güzel köşesine koyalım. O tik-takların eşliğinde zamana yolculuk yaparak zamanın ruhunu çatlatalım. Yitirdiğimiz o heyecanları yeniden yakalamaya çaba sarf edelim.

Sormadan edemiyorum o eski saatlerin gösterdiği zaman daha mı değerliydi?

Yazarın Diğer Yazıları