Van Beylerinin Şatosu Hoşap Kalesi
Ümran Öztürk
İlk kez bu coğrafyaya yolu düşenin şaşkınlıkla ve hayranlıkla izlediği bir kaledir Hoşap Kalesi. Zira uçsuz bucaksız çorak ve engebeli bir arazide sanki o yol üzerinde unutulmuş da birden önünüze çıkan masallardaki şato gibidir Hoşap Kalesi. Van- Hakkari yolunda karşılaşabileceğiniz bölgenin en dikkat çeken en güzel, en muhteşem, en olağanüstü yapılarından birisidir.
O kadar heybetlidir ki, ilk gördüğünüzde bu kaleye kayanın yontularak şekil verildiğini sanırsınız. Efsaneye göre, Hoşap Kalesi gibi muhteşem bir kaleyi inşa eden mimarın o dönemin geleneğine göre böyle muhteşem, başka bir kale daha yapamasın diye elleri kesilmiş.
Mimarına armağanı olan iki kesik eldir Hoşap Kalesi…
Taşlarla yazıldığı, surlarla çevrili Hoşap Suyu'nun kuzeybatısında sarp ve dik bir kaya kütlesi üzerine kurulan Hoşap Kalesi iç kale ve dış kaleden oluşmaktadır
İlk görüşte kaleden çok bir şatoyu çağrıştırmaktadır. Kale olarak anılsa da Doğu beylerinin şatosu olarak tarihe geçmiştir Hoşap Kalesi.
Eylül ayında Van ziyaretimizde Hoşap Kalesine uğradım. Benim bu kaleyi üçüncü gezişimdi. Bu kez kalede Van Yüzüncü Yıl üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, başkanlığında başlatılan Sanat Tarihi öğrencilerinin de yürüttüğü çalışmalarıyla karşılaştık. Sn. Mehmet Top o an için orada yoktu kendisine asistanlık yapan öğrencileri Özlem Meydan ve Sinan Belge ile söyleştik. Bizlere kaleyi gezdiren öğrenciler kazı esnasında çıkan yüzyıllar öncesi topraktan yapılan, mutfak araç gereci olarak kullanılan kapları , çanakları göstererek tarihi bilgileri de bir bir anlattılar. Şu an kazılarda çıkan buluntuların laboratuarda incelemede olduğunu da Yrd. Doç. Dr. Sayın Mehmet Top'tan öğreniyoruz.
Kazıda görevli öğrencilerden Özlem ve Sinan bize tarihi bilgileri de aktararak rehberlik ettiler. Kale içinde bulunan bölümleri gezdirirken, dış kalenin içinde gözetleme kulesi ve köy evlerinin yer aldığını, kalenin eteklerinde kurulan köyün içinde de türbe ve medrese bulunduğunu söylemişlerdi. İç kalede ise cami, fırın, hamam, seyir köşkü, selamlık,harem, zindanları ile tam bir saray teşkilatı oluşturulmuş olduğuna şahit olmuştuk. Mehmet Top hocamızın söylemine göre "Hoşap Kalesinin her ne kadar Urartular dönemine dayandığı söylense de şimdiye kadar bulunan bulgular bize Osmanlı döneminde inşa edilen bir kale olduğunu göstermekteydi.
Kalenin orijinal demir kapı kanatlarının hala işlevini sürdürmekte olduğunu, kalenin güvenliğinin ise korucular tarafından sağlandığını öğreniyorduk.
Yine bize rehberlik eden asistan öğrenci Özlem Meydan kazılar esnasında buluntulara ilişkin bilgiler aktarıyordu.
Yapılan arkeolojik kazılarda küpler içerisinde 250 yıl öncesine ait otlu peynirlerin yere gömülmek suretiyle saklandığını kazı esnasında da biri kırık diğer 3 küpün ağzının çamurla sıvalı şekilde bulunduğunu söylediğinde heyecanlanmıştık. Peynirlerin kireçleşmiş ve tortulaşmış halde bulunduğunu hayretler içerisinde kalarak dinlerken bize, Van kahvaltısının vazgeçilmez tatlarından biri olan otlu peynirin tarihinin çok eskilere dayandığını , hangi otları kullandıkları hakkında da önemli ipuçları verdiğini vurgulamışlardı. Karpuz yiyerek fotoğraf çektirdiğimiz öğrencilerden branşları ile ilgili çalışma ortamında olmaktan son derece keyif aldıklarını eğitimlerini yüksek lisans ve doktora yaparak perçinlemek istediklerini dinlerken onlar kadar mutlu oluyorduk, konuştuğumuz yöre gençleri de restorasyon ve kazı çalışmalarında geçici olarak çalıştıklarını söylediler. Böylelikle işsiz gençlere de bu kazı sayesinde iş kapısı açılmıştı.
Her patikada bir tarih, her basamakta ,her kemerde ve her duvar nişinde bir sanata rastlarsınız bu kalede. Pencere üstlerinın ve kenarlıklarının etrafını çeviren geniş bordür, yüksek kabartma olarak görülen geometrik bir bezeme çeşidi olan zarif oyma sanatı mukarnas işlemeleri binlerce yıla rağmen şıklığıyla yer yer silikte olsa izlerini korumakta.
Çok eski zamandan bu yana mimaride bir öğe olarak kullanılan nişler duvar süslemeleri arasında hem işlevsel hem de görsel olarak önemli bir yere sahiptir.
Duvarlardaki bu nişler eskiden kandil yakılan yer olarak kullanıldığı gibi, değerli objelerin görsel sunumu içinde kullanılırmış.
Bu yoldan geçen herkesin en az 1 saatini ayırıp kaleyi gezmelerini, bol bol fotoğraf çekmelerini bu bakir doğayı tarihin rüzgarına kapılıp izlemelerini öneririm.
Kendini Hoşap Kalesine adayan kazılarla branşına büyük bir ivme kazandıran , kendisinden söyleşi sözü aldığım Van Yüzüncü Yıl üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top hocamızın çalışmalarını yakından takip ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.