Ümran Öztürk

Sona'nın hikayesi

Ümran Öztürk

"Aşk!  Herkese boyun eğdiren; ulu hakanlara ve kahramanlara. Affedici demirden daha katı kinleri eriten, iyiye ve dürüstlüğe sonuna kadar sadık, bütün duyguların padişahı ve göz kamaştırıcı ışıklar saçan Tanrı vergisi bir nur! Aşk!  Onun yani, Sona kızın hüzünlü öyküsündeki birçok şeyi belirleyen ve o göz yaşartan yazgısının her dokusuna rengini veren asil duygu!"  Sözleriyle yazmaya başlar kitabını yazar Eyyüp Altun. 

Tanıdık bir dil, tanıdık bir coğrafya,  tanıdık olaylar ve tanıdık duygular. Aşk, sevda, tutku, mücadele, yurt sevgisi, din ayrımı yapmadan kurulan dostluklar, yüz yıllarca süren komşuluklar ve tüm bu güzellikleri bitiren, insanların yaşamını sonlandıran geleceklerini karartan savaş…

Savaşın en kaçınılmaz yazgısı ölüm… Kadın ve çocukların acımasızca katledildiği, hamile kadınların, kundaktaki çocukların süngülerden geçirildiği, köylerin ve evlerin yakılarak insanların göçe zorlandığı yürek burkan olaylar.  Göç esnasında yaşanan ölümler, göç yollarında verilen mücadeleler. Açlığa, soğuğa, karşı direnmeler, ölümün soğuk nefesi, kan ve kayıplar. 1913-1915 yılları arasında Van Gölü ve çevresinde yaşayan Ermeni, Türk, Kürt ailelerin birbirlerine karşı besledikleri tüm iyi niyet, dostluk ve paylaşımın bir anda yok olarak kanlı bir sürecin başladığını anlatan romanın adıdır Sona.

Sona! Mavi şehirde yaşanan bir aşktır, bir sevdadır, bir iklimdir, bir coğrafyada farklı kültürlerin dostça yemeklerini paylaştıkları bir sofradır.

Sona! Sevgidir, gülen bir yüz, ışıldayan iki çift göz, güzel bir kadın, vazgeçilmez bir sevgili, yürekli bir annedir.

Sona! Direnmedir, sabırdır, göçtür, ayrılıktır, savaştır.

Romanın dilini son derece akıcı,  üslubunu sade, anlatımını samimi ve sürükleyici buldum. Sevdayla tarihin iç içe geçtiği, yaşanmışlığın kurgulanmasındaki ustaca anlatımdan dolayı okuduğum her sayfayı gözümde canlandırabildiğim bir kitaptı Sona.  Bir sinema filmi izlermiş gibi okuduğum bu kitabı elime her aldığımda; bu kitap bir sinema filmi olmalı diye geçirdim aklımdan.

Zira Kitabı elime alıp okumaya başladığım andan itibaren yazarın dilindeki o müthiş tadı aldım. Dili tanıdıktı, konu çekiciydi. Bir yanım bir an kitabı okuyup bitirmek isterken, diğer yanım tekrar tekrar sindirerek okumayı istiyordu. Romanın kahramanı yazarın Anneannesi Sona'nın yaşamından esinlenerek kaleme aldığı kitap; 1915 sürecinde savaşın ortasında Ermeni bir kız olan Sona ile Türk genci Gazi'nin bir düğünde başlayan sıra dışı bir aşk hikayesini anlatmaktadır. Müslüman bir gençle, Hıristiyan bir kızın tutkulu aşkı tarihi olaylarla birlikte savaşın acımasız yüzünü de gözler önüne seriyor. 

Yazar romanında; İttihat ve Terakki yapılanmasının bölge ve Osmanlı hükümeti üzerindeki etkilerini, bölgede asayişi sağlamak üzere Kürtlerden oluşan Hamidiye Alayların yaptıkları çalışmaları ve o coğrafyadaki etkilerini, Osmanlının ve Ermeni Taşnak Partisinin yanlışlarına kadar pek çok konuyu irdeliyor, tarafsız bir anlatımla okuruyla paylaşıyor.

 Siz bu romanda bir aşk hikayesini okurken Ermeni, Türk ve Kürt kültüründen kesitler de buluyor,  çok kültürlülük vurgusuna da şahit oluyorsunuz. Olayın örgüsünde daha çok Eganis ve Van'dan söz ettiğinden dolayı okuyucu o coğrafyada, o iklimde daha çok gezinmektedir. Kuşkusuz yazarın o döneme ait çok iyi araştırma yaptığı, çok fazla kaynaktan faydalandığı, aile büyüklerinden yaşam hikayelerini iyi dinlediği ve gözlem yaptığı anlaşılıyor.  Kısacası kitabı okurken titiz bir çalışmanın, büyük bir birikimin ürünü olduğunu hemen anlıyorsunuz.

Sona ve Gazi'nin aşkı roman boyunca okuyucuyla sık sık göz göze geliyor, yürek yüreğe değiyor, isyanla yol alıyor. Tarihi ve aşk romanlarını seviyorsanız Sona soluk soluğa okuyacağınız sürükleyici bir roman.

Yazarın Diğer Yazıları