Ümran Öztürk

Kadının zerafeti, erkeğin cesareti

Ümran Öztürk

Üzerine yıllar boyunca kitaplar yazılan, filmler yapılan sosyolojik, psikolojik ve biyolojık açıdan incelenen ,irdelenen birbirinden apayrı algılansa da bir bütünü oluşturan kadınlar  ve erkekler.

Her platformda karşı karşıya getirilmeye çalışılmış, birbirinin karşıtıymış gibi algı yaratılmış aslında birbirini tamamlayan bir bütünün iki parçasıdır onlar.

Her insan ayrı bir dünyadır. Ayrı bir renk, ayrı bir çizgi. Cinsiyetin çok da önemli olmadığını düşünürsek karşımızdaki insanı keşfetmek, anlamak,sevmek, değerini bilmek bizim için yeni bir nefes yeni bir ışıktır.

Her ne kadar bilim adamları kadın ve erkeğin arasındaki  farklılıkları hislerinden çok, iletişim kurma ve sevgilerini ifade etme şekillerinden kaynaklandığını söyleseler de, toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında erkekliğin nasıl inşa edildiği, kadının sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini, kadın erkek inşası eril toplumsal yapının bir amacı ve ürünü olarak ataerkil sistem tarafından yapılandırılmakta, geliştirilmekte ve sürdürülmekte olduğunu biliyoruz.

Ancak toplumsal cinsiyet konusunda  toplum tarafından belirlenmiş rol ve sorumluluklar oldukça nettir. Bu roller İnceden inceye kız ve erkek çocuklarına ebeveynlerce  işlenmektedir.

Erkek çocuğu daha cinsiyetini tanımaya başladığı  andan itibaren ebeveynlerinden ona gönderilen bazen sesli çoğu zaman sessiz mesajları  alır. Bu süreçte aldığı mesajlarla  sürekli olarak duygularını  gizlemeyi  ve  örtbas etmeyi  ve böylelikle  kendinden uzaklaşmayı daha o zamanlar öğrenir ve sosyalizasyon sürecindeki dönüm noktalarında artık  kadını kendisinin tamamlayıcısı değil de karşısında duran rakibiymiş gibi kabul eder. Aynı durum kız çocukları içinde geçerlidir. Yani kadın ve erkeklerin rolleri bilgisiz ebeveynleri tarafından daha o zaman yanlış inşa edilmiştir.

 

Bu yanlış öğretiler erkeğin sürekli kendini kanıtlamasını gündeme getirir. Sürecin başlangıcı çok küçük yaşlara dayanır ve oğlan çocuğunun duygularını belli etmemesi, bu anlamda ağlamaması, acı çekmemesi ve her zaman güçlü, mantıklı, başarılı olması telkinleriyle devam eder. Çünkü oğlan çocuk, geleceğin "erkeği" olarak kamusal alanın ve birçok koşulda kendisine oranla "güçsüz" olarak atfettiği çocukların, kadınların, ve toplumda baskı altında olan diğerler grupların;  yaşlıların, engellilerin , sığınmacıların hâkimi olacaktır.

Üzülmek, korkmak, ağlamak, sevmek gibi duyguların yerine İnsan doğasına uygun düşmeyen bir erkek modeli alacaktır.

Sevgiyi bir zaaf ve düşkünlük olarak öğrenen bir erkekle ayıplar ve günahlarla büyütülen bir  kadının normal koşullarda sevgilerini göstermeleri elbette kolay olmayacaktır. Bu nedenle değişim isteyen tüm erkekler ve kadınlar değişime önce kendilerinden başlamalı ve  kendilerine dokunabilmeli, duygularını açıkça ifade edebilmelidirler. Kadınlar bu konuda daha hızlı yol alabilirler çünkü Kadınlar dışa dönüktür; aşkını, sevgisini ifade etmeyi ister. Karşısındaki erkekten de hislerini ifade etmesini bekler. Erkekler duygularını ifade etmek ve altını çizmek konusunda başarısızdırlar. Ancak karşı tarafı kaybedeceklerini anladıklarında harekete geçerler.

Kadının en büyük yaşam motivasyonu sevildiğini hmektir, erkeğin en büyük motivasyonu rahat olmaktır . O söyleyeceğini söylemiştir.  Bunu her daim dillendirmeye gerek duymamaktadır. Oysa kadın ilk günkü ilgiyi, sevgiyi ve tutkuyu arar. Kadın, ilişkisi iyi gitmiyorsa işine konsantre olamaz, erkek ise işi iyi gitmiyorsa ilişkisine konsantre olamaz ve kadın erkekten değişmesini ister, erkek değişime kadın kadar açık değildir kapalıdır .

Kadınlar  değişime daha açık , çağdaş değişim sürecine daha çabuk ayak uydurur. Erkekler mantıklı, analitik olmalarına rağmen  değişen sosyolojiyi, değişim sürecini kadınlar  gibi okuyamadıkları, kavrayamadıkları  için eski düzenden kopamıyorlar. Kadınların sezgisel, yaratıcı ve bütünleştirici olması ise  değişime çabuk adapte olmalarının yolunu açıyor.

Kadınlar ve erkekler farklı alanlarda, belli duyarlılıkta olabilir ama ikisi de ortak bir noktada birleşiyor, işitilmek ve anlaşılmak istiyorlar.

Kadınlar  ve erkekler  cinsiyetlerinden dolayı olayları farklı kalıplar, beklentiler, tutum ve davranışlarla değerlendirseler bile , farklı kutuplarda olsalar dahi birinin olmadığında diğerinin etkisiz, eksik kalacağı  bütünün  parçalardırlar. Onların  birbirlerinde görmek istedikleri ise;

Kadınlar erkeğin içindeki cesareti, erkekler ise kadındaki cazibeyi ve inceliği görmek isterler. Kadının zerafeti,erkeğin cesareti "AŞK"ı doğurur. Onları bir araya getiren,bir arada tutan  büyük mucize de "AŞK" dır.

Yazarın Diğer Yazıları