Ümran Öztürk

İlk Çiçeğimi Yılmaz Güney'den Aldım

Ümran Öztürk

 “Henüz 19 yaşındaydım ve ilk filmimdi. Sette onca insan içinde Yılmaz Güney’in bana çiçek göndermesi beni onurlandırmıştı.”

Röportaj: Ümran Öztürk

15. Uluslararsı Marmaris kadın ve Sanat Festivaline davet aldığımızda hem grubumuzla etkinliğin bir parçası olacak hem de bir dönemin unutulmaz tiyatro ve sinema sanatçısı Selma Sonat’la keyifli bir röportaj gerçekleştirecektim. Kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söylediğimde mütevazı ve içten davranışıyla hiç tereddütsüz “peki yapalım “dedi.  Marmaris Belediyesi Kültür Sanat Evi bahçesinde çaylarımızı yudumlarken röportajımızı gerçekleştirdik.

Röportajımızda Yeşilçam’ın o sıcak, samimi havasını, setlerdeki dayanışmayı, arkadaşlıkları, unutulmaz anıları, imkânsızlıklara rağmen çekilen filmleri anlatırken gözleri ışıl ışıl oluyordu. Yüzündeki tebessüme zaman zaman gölge düşüyordu kaybettiğimiz sanatçıları anarken. Bu keyifli söyleşiyi sizler için gerçekleştirdik Marmaris’in çam kokulu havasında.

Selma Sonat Kimdir?

Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Selma Sonat 1946’da Eskişehir’de dünyaya geldi.  Kariyeri boyunca Yılmaz Güney’den Kemal Sunal’a, Kadir İnanır’dan Kartal Tibet’e birçok isimle kamera karşısına geçen tiyatro kökenli sanatçı 60 filmde ve birçok televizyon dizisinde rol aldı. Sırasıyla;  İstanbul Şehir Tiyatrosu, Eskişehir Belediye Tiyatrosu, Ankara Devlet Tiyatrosu, Oraloğlu Tiyatrosu, Gazanfer Özcan -Gönül Ülkü Tiyatrosu, Deve Kuşu Kabare ve Ali Poyrazoğlu Tiyatrosunda çalıştı. Ama asıl şöhretini Metin Akpınar ve Zeki Alasyalı Deve Kuşu Kabare’deki performansıyla yakaladı.

Kendisi gibi sanatçı olan Orçun Sonat’la olan evliliğinden “Orsel” isimli bir kızı ve “Selçun” isimli bir oğlu olmuştur. Daha sonra gazeteci, reklamcı, fotoğrafçı, yazar Umur Özlüer ile evlenmiştir. Sonat, halen Marmaris’te yaşamakta, özel hayatında el sanatları ve resmin yanında amatör ve profesyonel tiyatro kursları vermektedir. Aynı zamanda “Uluslararası Merhaba Dünya Kültür ve Sanat Derneği”nin başkanı ve “Uluslararası Marmaris Kadın ve Sanat Festivali”nin Sanat Yönetmenliği’ni sürdürmektedir. Kendisine ait atölyede 6 -12-17 yaş çocuklara 5 yıl boyunca diksiyon dersleri vermiş çocuklar ve yetişkinlerle de oyunlar sahneye koymuştur. Marmarislileri tiyatroyla kucaklaştıran ilk kişidir.

 

Tiyatroyla ilk tanışmanız nasıl oldu?

Benim tiyatro ile tanışmam 12 yaşında bir provada oldu. Aslında balerin olmak istiyordum. Şehir Tiyatroları yönetmeni Ferih Egemen bizleri dans için seçmişti. Bizim oyunlarımızdan sonra tiyatro provaları başlıyordu. Yaşıtlarım işi bitince giderlerken ben perdenin arkasından o provaları seyrediyordum. Yönetmenin dikkatini çekmişim. Bana bir şans tanıdı ve oyunda küçük bir rol verdi ve böylelikle tiyatroya adım attım. 40 yıl aralıksız tiyatro sahnesinde rol aldım.

İlk sinema filminizi kiminle çektiniz anlatır mısınız?

1965 yılında Prangasız Mahkûmlar filmiydi. Yılmaz Güney’in kız kardeşini oynadığım bu filmde Filiz Akın, Erol Taş, Yusuf Sezgin oynuyordu. Bu film Yılmaz Güneyin ikinci benim ilk filmimdi. Duyduğum heyecanı asla tarif edemem.

 

Sette unutamadığınız anılarınız mutlaka vardır. Sizi en çok etkileyen bir iki anınızı anlatır mısınız?

Yılmaz Güney’le oynadığım Prangasız Mahkûmlar filmi çekilirken sette boş zamanlarımda ayrı bir tiyatro oyununa çalışıyor ezber yapıyordum. Bir gün bana bir buket çiçek geldi Yılmaz Güney ‘den gelen bu çiçekte Nesrin Kardeş başarılar yazıyordu. Nesrin bu filmdeki ismimdi. Çok şaşırmış aynı zamanda çok mutlu olmuştum henüz 19 yaşındaydım ve hayatımda aldığım ilk çiçekti. Sette onca insan içinde Yılmaz Güney’in bana çiçek göndermesi beni onurlandırmıştı. Unutamadığım anılarım arasında yerini daima koruyor. Yılmaz Güney çok ince ruhlu, nazik, kibar analitik düşünen bir insandı ve bana hiç Selma diye hitap etmedi bana hep Nesrin demişti.

Kartal Tibet’le de güzel komik anılarımız olmuştu. Kartal’ı çok severim bütün ekibine hâkimdir. Sette sinirli aynı zamanda çılgın bir yönetmendir.

Kartal Tibet’le Sapanca’da bir film çekiliyorduk. Kemal Sunal da oynuyor. İlk sahne çekiliyor simitçi fırınından simit çıkarılacak. Bana dedi ki:  Bu dükkânın önüne otur böylelikle kaybol görmeyeyim ben kameradan seni. Duvar var pencere var karşıda da üç tane dükkân var. Simitçiden biri simit alacak o sahne çekiliyor. Birden pencerenin içinden ve benim üzerimden birisi atladı resmen uçtu. Meğer tam çekim sırasında karşıdan biri kafasını çıkarmış. Kartal’da ona engel olmak için atlamış çok komik anlardı. O zamanlar filmler pahalı ve kıymetli zor şartlarda çekiliyor bütün yönetmenler de oyuncularda buna çok dikkat ediyordu.

Kartal film setinde hem yönetmen hem oyuncuydu o nedenle çok sinirli olurdu bundan dolayı ben de çok gergindim. O gün yine Kartal’la bir filmde ilk sahneyi çekiyoruz kameraman yine Orhan Oğuz (sonra yönetmen oldu) ben çamaşır asıyorum arkamdan da tavuklar geçecek böyle bir sahne var. Arkama döndüm Kartal tavuklara mizansel veriyor çok gülmüştüm. Sonra onun çalışma stiline alıştım ve çok iyi arkadaş, dost olduk. 

Tiyatromu sinemamı dersek hangisini seçersiniz?

Benim asıl mesleğim tiyatro. Ancak sinema, dublaj, televizyon bunlar bizim ek işlerimiz bunlardan para kazanabiliyoruz. Çünkü bizim ülkemizde tiyatro sanatı en az para kazandıran bir iş, bir meslektir. Tiyatro gönül işidir. 

1970 yılına kadar tiyatro sadece tiyatro seyircisi tarafından tanınan bir oyuncuydum. O yıllarda TRT tek bir kanaldı.  TRT de iş yapmakta öyle kolay değildi. TRT’ de iş yapmaya başladığımızda bütün Türkiye bizleri tanıdı.

 

Yeşilçam ile bugünkü Türk Sinemasını karşılaştırın dersem neler söylersiniz?

Yeşilçam çok nostaljidir. Hiçbir teknik donanımı olmayan tamamen sevgiyle ve sıcaklıkla yapılan bir işti. Onun için hala çok seyrediliyor, o ruhu arıyorlar onu seviyorlar. Tabi ki şimdi teknik çok ilerledi çok da güzel sinema filmleri yapılıyor. Şimdi sinema büyük bir sektör oysa Yeşilçam da biz oyuncular kendi kostümlerimizi kendimiz alır, sabahın altısında kuaför açtırıp saçlarımızı kendimiz yaptırırdık. Sokak çekimlerimizde kostüm değiştirmeye bile bir yerimiz yoktu. Bir defasında kahvede kostüm değiştirmiştim bunu şu an bile yapabilirim hiç kimse kostüm değiştirdiğimi anlayamaz bile. Ama şimdi her bakımdan daha kolaylıklar geldi.  Bir kere ekipler çok kalabalık sanat ekibi,  teknik ekip çok genişledi.  Sponsorlar; kostümü, makyajı, takıları vs. karşılıyorlar sen sete gidip işini yapıyorsun. Yeşilçam ile karşılaştırmaya kalkarsak çok az insanla çok büyük işler yapılıyordu sanırım o yüzden o filmler o kadar sıcak o kadar samimiydi.

Televizyon dizilerindeki kadın oyuncuların kostümlerini çok abartılı buluyorum, gerçekçi bulmuyorum.  Örneğin ofiste çekilen bir sahnede o kadar abiye, dekolte, abartılı kıyafetleri siz doğru buluyor musunuz? 

Benim de çok dikkatimi çekiyor ben de sizin gibi düşünüyorum. Evin içinde çizmeler, ofiste derin yırtmaçlar, dekolte kıyafetler içinde olmalarını garip buluyorum. Doğal hayat diye bir şey var. Düşünsenize bir kere hangi kadın sokaktan çizmesiyle, ayakkabısıyla gelip evin içine giriyor. Türk örf ve adetlerine de aykırı bir şey. Çünkü evde mutlaka birisi namaz kılıyordur ya da bebek vardır. Her şeyden öte evine geldi rahatlamak ister bir eşofman giyer, bir ev elbisesi giyer gerçekçi olmalı bence de.  Ama bu tamamen seyirciyle ilgili bir şey. Seyirci seyretmezse 2 bölüm sonra kaldırılıyor o dizi ama seyirci seyrederse 3 yıl devam ediyor dizi. İşte o şık kıyafetler, o abartılı kostümler, o havuzlu villalar, tüm bunlar seyircinin olmak istediği yerler.  Yani arz talep meselesi.

 

Sizin bir dönem yönetmenlik isteğiniz ağır basmış bu alanda çalışmalarınız da olmuş. Ancak oyunculuğa devam etmişsiniz bu dönemi anlatır mısınız?

Evet, yönetmen olmayı çok istiyordum hatta 20 filmde reji asistanlık yaptım. Ancak o zamanlar kadınlara bu alanda fırsat verilmiyordu o yüzden çok istememe rağmen olmadı ve ben oyunculuğa devam ettim.

Devlet Tiyatrosunda da çok değerli oyuncularla birlikte çalıştım. Sema Aybars, Olcay Poyraz, Haluk Kurtoğlu, Lale Oraloğlu, Nihat Akçan, Şeref Gürsoy hepsi çok değerli isimlerdir.

Günümüzde yetenekli bulduğunuz, oyunculuğunu beğendiğiniz isimler kimlerdir?

Çok yetenekli çocuklar var. Timuçin Esen, Kıvanç Tatlıtuğ, Özcan Deniz oyunculuğunu çok beğendiğim başarılı bulduğum isimlerdir. Ancak Timuçin Esen’i son dizisinde başarılı bulmadım (Hekimoğlu dizisi sanırım orijinali ile karşılaştırma yapma şansım olmasından dolayı)  Mahsun Kırmızıgül’ü yaptığı filmlerle gerek senaryo, gerek yönetmen olarak çok başarılı buluyorum. Şuan aklıma gelen isimler bunlar.

 

Marmaris’te yaptığınız sanat çalışmalarınızdan biraz söz edebilir misiniz?

32 yıldan beri Marmaris’te sanat çalışmalarımız devam ediyor. İlk olarak İçmelerde şimdi Bilim Parkı olan Belediye parkında on sene çocuklara İngilizce dersi yanında milli bayramlarımızda İzmir, İstanbul’dan gruplar getirerek çocukları eğitmek üzere drama dersleri verdik. Tabi kendi çocuklarım da sanatçı oldukları için onlarında yaptıkları kabera şowlarla Marmaris’in kültür hayatına ailece büyük bir katkı sağladık. Daha sonra başkanlığını yaptığım Kalmerhaba Derneğini kurduk. 15 yıldır Marmaris’te Uluslar arası Kadın ve Sanat festivalini özveriyle yapıyoruz. Özveriyle diyorum Kültür Bakanlığı listesinde adımız olmasına rağmen daha bugüne kadar Kültür Bakanlığı’ndan 1 kuruş ödenek almadık. Yerel yönetimlerden bir tek kuruş para almadık. Eşim ve benim emekli maaşlarımız ve bunun yanında Ticaret Odası, Esnaf Odası misafirlerimizi ağırlamamızda verdiğimiz kahvaltıda ve yaptığımız çevre gezisinde araç temin ederek sponsor oluyorlar. Bunun dışında ne devletten ne yerelden asla ve asla bir kuruş almadan 15 yıldır bu festivali gerçekleştiriyoruz.  Sanatçıların ve sanatseverlerin de katkısı oluyor. Normal bir festivalde sanatçıyı davet eder yol ve konaklamasını karşılarsın onlarda gelir festivale katılırlar. Ama bize gelen sanatçılar aynı bizim gibi düşünen ve kendi masraflarını karşılayan sanatseverler ve sanatçılar olduğu için tüm masraflarını kendileri karşılayarak bizlere destek veriyorlar. Bundan dolayı kendilerine çok teşekkür ederim.

 

Yurtdışından da festivale katılan sanatçı ve topluluklar oluyor. Bu sanatçılar daha çok hangi ülkelerden geliyorlar?

Festivallerimize Yunanistan, Azerbaycan, İran ve Balkanlardan katılan sanatçılarımız oluyor. Onlarla da diyaloglarımızı geliştirip ülkelerarasında bir gönül köprüsü kuruyoruz. Bu iki tarafı da memnun ediyor.

 

Festivalinizin içeriğinden söz edebilir misiniz?

7-27 Mart tarihlerini kapsayan Uluslar arası Kadın ve Sanat Festivalimizin bir özelliği de gün olarak çok uzun olması. Dünyada bu kadar uzun kutlanan bir festival daha yok. Festival içinde festival yapıyoruz. Ülkenin her yerinden hatta dediğim gibi yurtdışından yazarlarımız, şairlerimiz, ressamlarımız, tiyatrocularımız katılıyor bu festivale. Yani çok kapsamlı uluslar arası bir festivale ev sahipliği yapıyoruz.  Şiir festivali, el sanatları, resim festivali,  bu yıl sinema ve belgeseli de koyduk, 27 Mart tiyatrolar gününü kutlayarak festivali bitiriyoruz.

Bu yıl 10 yıldır Marmaris’te yaşayan Altan Karındaş’a saygı gecesi yapıyoruz.  Altan Karındaş’a vefa borcumuz var diye hissediyorum. Onun jübilesini yapacağımız için heyecanlıyız.

Bu röportajımızı 16. Uluslararası Marmaris Kadın ve Sanat Festivalinde yeniden buluşmak üzere sözleşerek bitirdik.

Yazarın Diğer Yazıları