Ümran Öztürk

İlk Aşk Mektubunun Öyküsü

Ümran Öztürk

Aşk; en büyülü duyguları bağrında yeşillendiren ve onları çoğu zaman eşit olmaksızın harmanlayan derin bir tutku,   arada anlık kırılmaların yaşandığı tarifsiz hazların yumağıdır.

Âşıksanız eğer; özlem, şefkat, kıskançlık, hırs, güven ama en çok da acılarla dokunur yüreğinize. Aşk  bazen şiir, bazen şarkı, roman  ve öykülerle terennüm edile geldi hep.  Eskiler mektuplarda nakış nakış dile getirmişti bu asil duygunun yüreğindeki kuşkanadı çırpınışlarını.

Günümüzde o derin duyguları anlatmakta ne yazık ki mektuplar ve sözcükler yetersiz kalıyor, görüntü ve sesle desteklenmiyor. Günlerce yazdığı mektubu koynunda taşıyan, bir fırsatını bulup sevdiğine ulaştırabilenler çok şanslı sayardı kendisini.  Sevdiğinin kokusunu hatta parmak izini mektup kağıtlarında arayan  sevgilinin içindeki o duygunun yüceliğini tahmin edebiliyor musunuz? 

Gönülden gönüle yol açan sihirli sözcükler bir mektup kağıdında yazıya dönüştüğünde bu mektubun onun ruhunda nasıl  bir kıymet, nasıl  bir gizem kattığını bilemezsiniz.

İşte size tarihin derinliklerinden birilerinin aşkla ilgili özgün sözlerden birkaçı…

Eski ABD Başkanı Gerald Ford'tan karısı Betty Ford'a yazdığı mektupta "Yazılmış hiçbir kelime aramızdaki derin aşka karşılık gelemez"derken,

Winston Churchill'in karısı Clementine Churchill'e yazdığı mektupta da bu mısralar yer almış;

"Eğer aşk hesap tutabilseydi, mahcup bir şekilde sürekli size borçlu hissederdim kendimi. Bunca yıldır size hem yoldaş hem de kalbinizde bir köşe olmamın değerini anlatabilecek kelime bulamıyorum".

Napoleon Bonaparte'tan Josephine'e yazdığı tutkulu mektubundaki cümleleri ise aynen şöyle;

 "Benim için mutluluk senin yanın.  Zihnimde sürekli olarak senin dokunuşların, gözyaşların ve tutkunla yaşıyorum"

Kral VIII. Henry'den Anne Boleyn'e yazdığı mektupta; "Bir yılı aşkın bir süredir aşkın okundan yara almış biri olarak ve hala kalbinde kendime bir yer bulabileceğimden ya da hayal kırıklığına uğrayacağımdan emin olmayarak; içine düştüğüm çaresizlik beni senden bir cevap almaya zorluyor."

Dünyada beklide en büyük güce sahip bu şahsiyetler aşk karşısında ne kadar da çaresizler.

Saygının öne çıktığı bu mektupları okurken sevmek ve sevilmek böyle güzel işte dedirtiyor bize.

İlk aşk mektubunu kim, kime yazmış, hangi coğrafyada aşk daha tutkulu, yürekte daha derin yer etmiştir?

Hiç şüphesiz Dicle ve Fırat nehirleri arasında yer alan, tarihte hep ilklerin yaşandığı bölge olarak bilinen gelenekleri, adetleri, öyküleri ve söylenceleriyle insanlık tarihinin en büyük kültür birikimlerine ev sahipliği yapan Mezopotamya'da AŞK daha gizemli, daha tutkulu hatta daha olanaksız ve daha özel yaşanmıştır.

Yazının icadı,  bu uçsuz bucaksız kültürün köşe taşlarından bir tanesidir ve burayı özel yapan da  bu yazılı kültüre sahip olmasıdır. Tarihe yön veren, ışık tutan bu masalsı bölge keşfedilmeyi bekleyen pek çok şeye gebedir. Tarihin, yaşanmışlıkların, yeni öykülerin her an karşımıza çıkabileceğini varsayarsak, bu bölgede yolculuk yapmak bir anlamda geçmişe yolculuk yapmaktır. Yeni sürprizlerle karşılaşmaktır.

Mezopotamya'nın şehirlere, medeniyetlere, kültürlere hep katkı yaptığını biliyoruz. Peki duygulara nasıl bir katkı yapmıştır?  Örneğin ilk şiiri, ilk öyküyü kim yazmış, kim ilk şarkıyı bestelemiş, seslendirmiş ya da ilk aşk mektubunu sevgilisine kim yazmıştır?

Bunları düşünürken elbette renkli, kokulu bir ucu yanık mektupları hayal edemiyoruz. Daha eskilere, çok daha eskilere gitmemiz gerekiyor.

Tarihte ilk aşk mektuplarının hiyeroglif veya çivi yazısıyla mağara duvarlarına yazılmasının 4500 yıl önceye dayanan bir geçmişi olduğunu düşünüyoruz  ki mektuplaşma geleneğini başlatan dünyanın bu ilk aşk mektubunun Mezopotamya' da yazıldığını tarihi belgeler ortaya koyuyor.

Bu mektup Mezopotamya'da yaşayan eşsiz güzelliğe sahip Enlil isminde Sümerli bir rahibe tarafından yazılmıştır.

Güzel rahibe Enlil Sümer Kralı Su-Sin'e aşıktır. Bir şekilde Kralın dikkatini çeker ve kralla evlenir. Evlendiği gün Sümer Kralı Su-Sin'e olan aşkını itiraf ettiği bu mektubu yazar. Bu satırlar daha sonra dönemin müzisyenleri tarafından bestelenerek herkesçe bilinip söylenen bir şarkı olur.  M.Ö. 2500 tarihli dünyanın en eski aşk şiiridir ve aynı zamanda bir kadının bir erkeğe yazdığı ilk mektup özelliği taşır. Bu mektup 1889-1900 yılları arasında  Mezopotamya'nın Niffer Vadisi'nde yapılan kazıda bulunmuş ve Osmanlı Hükümetine teslim edilmiştir. Çivi yazısıyla taş levha üzerine yazılı bu mektup  ünlü Sümerologlar Muazzez Çığ ve Hatice Kızılay tarafından 58 yıl sonra dilimize çevrilmiş ve günümüze uyarlanmıştır. Gerçek sevginin, aşkın sembolü, dünyanın ilk aşk mektubu olarak kabul edilen bu taş levha halâ İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.

Enlil'in mektubu

"Güveyi, kalbimin sevgilisi, Senin güzelliğin fazladır, bal gibi tatlı.

Beni büyüledin, Senin önünde titreyerek durayım.

Güveyi, seni okşayayım, Benim kıymetli okşayışım baldan hoştur,

Bağışla bana okşayışlarını, benim beyim,

Benim beyim baygınlığım, Enlil'in kalbini memnun eden Su-Sin'im,

Bağışla bana okşayışlarını"

Yıllarca süren platonik bu aşkın simgesi,  Enlil'in mektubunu çok daha değerli kılıyor. Daha da önemlisi gerçek sevginin sembolü olan aşk şiiri saraya bu şekilde giriyor ve o kadar çok beğeniliyor ki devrin musiki üstatları tarafından besteleniyor. Bu da bize müziğin mektuptan daha eski tarihlere dayandığının ipuçlarını veriyor.

 Gelecek bir bakıma geçmişten gelen satırlarla aydınlanıyor.

Yazarın Diğer Yazıları