Ümran Öztürk

'ERKEK OLMAK DAHA ZOR'

Ümran Öztürk

"Erkek olmak daha zor. Erkek egemen kültür yani erkeğin evinde, mahallesinde, köyünde, kasabasında üzerine yüklenen şeyler var. Bu yüklemelerle erkek daha sorunlu, daha gergin daha travmatik bir duruma geliyor." şair -yazar Cezmi Ersöz böyle diyor
 "Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar, hayata ve insanlara merhamet duyarlar, ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar... Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar"…


Cezmi Ersöz'ün "Gözlerimden çok yaramı sevdim"  yazısıyla tüm okurlara Merhabalar diyorum. 
Bu haftaki köşe yazımda; şiirlerini severek okuduğum zaman zaman Kitap Fuarlarında bir araya geldiğimiz şair -yazar Cezmi Ersöz'e yer vermek istedim.
Cezmi Ersöz' le bu kez "1. Susurluk Kitap Günleri"nde bir araya geldik. Sohbetimiz esnasında bir söyleşi yapalım mı teklifime her zamanki nazik davranışıyla peki dedi. Sizler için ben sordum Cezmi Ersöz cevapladı.


Genç okurlarımıza Cezmi Ersöz'ü nasıl anlatmalıyım. Cezmi Ersöz kimdir,ne zaman yazmaya başladı, ilk kitabı hangisidir?
1959 yılında İstanbul'da doğdum. Kabataş Erkek Lisesi'nden sonra  İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde Siyaset ve Kamu Yönetimi Bölümünü bitirdikten sonra askere gittim. Askerlik dönüşü Cumhuriyet gazetesinin Pazar ekinde yazmaya başladım. Cumhuriyet Gazetesindeki çalışma hayatım  altı yıl sürdü. O yüzden Cumhuriyet Gazetesi benim okulumdur. İlginç, sıra dışı önümüzden gelip geçen ama hayatlarını pek merak etmediğimiz,  marjinal insanların hayatlarını yazmaya başladım. Bu yazılarım çok ilgi uyandırdı ve ilk kitabımı  köşe yazılarından derlenen "Son Yüzler"    kitabında topladım.  Bundan sonra şiir,deneme, öykü kitaplarım ardı ardına geldi.
Altı yıl Cumhuriyet Gazetesinde çalıştıktan sonra 3 yıl Güneş Gazetesinde,  ardından 15 yıl Leman Dergisinde, 1,5 yılda  Deli Dergisinde çalıştım.

Toplam kaç kitabınız var?
Toplam 33 kitabım var.
Şimdilerde çocuk kitapları yazıyorsunuz bize anlatırmısınız
6 setim var. 4 kitap yeni çıktı İzmir Tüyapta olacak ,3 tanesi de yolda.  Bir Atatürk seti hazırlıyorum. Atatürk'ün çocukluğundan ölümüne kadar olan dönemi kapsıyor. Eylül'de piyasaya çıkacak.
Sosyal Sorumluluk Projelerinde yer aldığınızı biliyorum. Bunları anlatır mısınız.
Okullara ve Ceza evlerine kitap gönderiyorum. Hakkari'de yakılan  gençlik köprüsünün 2010 yılında onarımını yaptık.Bu çalışma iki yılımı aldı.
Daha sonra  Can Yücelin vasiyetini yerine getirdik. Seferihisar'da Can Yücel Devrim Ormanını yaptık.  Deniz Gezmiş'ten Musa Anter'e Ahmet Taner Kışlalı'dan Hüseyin İnan'a ,Uğur Mumcu'dan Abdi İpekçi' ye kadar  öldürülen her devrimci için bir fidan diktik.  500 fidan diktik şimdi hepsi büyüdü bir orman oldu.
Tüyaplar hakkında ne düşünüyorsunuz. Kitap Fuarlarını yeterli buluyor musunuz?
Tüyapların çoğalması sevindirici. Kitap okunmuyor denmesine karşılık son yıllarda hemen her yerde her şehirde kitap fuarları açılıyor. Bakın Susurluk'ta bile eksiklikler olmasına rağmen kitap günleri düzenlenmiş bu güzel bir girişimdir. Bu aylarda Türkiye'nin birçok yerinde Tüyaplar var. Hemen bu arada İzmir, Urfa , Malatya ,Sarıyer,siirt'te var. İzmir'den sonra ben Sıvas'a gideceğim bunlar güzel şeyler. Bir tarafta fuarlar açılıyor bir heyecan var , bir tarafta bir kayıtsızlık, korkunç bir yozlaşma var. Ancak eski okuyucuyu bulamıyorsunuz. O coşkuyu bulamıyorsunuz. Oysa bu ülkede  bir yılda altıyüzaltmışyedi  milyon kitap üretiliyor bu kişi başına 8,5 kitap düşüyor bu çok güzel. Ancak dediğim gibi eski okuyucuyu bulamıyorsunuz.
Peki bu tabloyu nasıl okuyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz
Hiç sağlıklı bulmuyorum.
Yazarken kendinize bir otokontrol koyuyor musunuz?
Hayır koymuyorum. Ama son yıllarda, son iki üç yıl basına uygulanan baskılar aratıyor.Dergilerin,kanalların kapatılması  herkeste olduğu gibi bende de endişeler,tedirginlikler  yaratıyor. Son romanım bitti şu an yayınlamıyorum çünkü endişeliyim.
 Peki yazarken daha mı çok düşünüyorsunuz.Bunu yazsam mı, yazmasam mı ya da yazarken biraz daha mı yumuşatarak yazsam ya da hiç mi yazmasam diye düşündüğünüz oluyor mu? 
Bunu kendime yakıştıramıyorum. Ben yazarım en büyük tehlike bir yazar için oto sansürdür. Ya şunu nasıl yapsam dediğiniz noktada yaratıcılığınız gider körelirsiniz.
1.Susurluk Kitap Günleri  hakkındaki izlenimlerinizi bize aktarır mısınız.
Organizasyonda sorunlar var. Okurla buluşmam tam anlamıyla gerçekleşmedi. Kitap imza günüm ve söyleşim vardı ancak bana bir yer gösteremediler. Eksik buldum organizasyonu. Ama ilk olmasından kaynaklanan bir takım sıkıntılar olabiliyor. Okuyucularıma kitaplarımı imzaladım.
Katıldığınız organizasyonlarla bu günkü organizasyonu karşılaştırır mısınız
Yakın bir zamanda Manavgat  Belediyesi'nin düzenlediği bir organizasyondaydım . Olağanüstü güzel geçti kitaplar imzalandı, kuyruklar oluştu.Okuyucular içtendi,saygılıydı.  Muhteşemdi. Ancak burada ilk olmasından dolayı, deneyimsizlik, tecrübesizlikten  bazı aksaklıklar olmuş. Sosyal medya kullanılabilir, Salon hazırlanır, bültenler hazırlanır ,okuyucuya duyurulabilirdi. Belki yarın ve daha sonraki günler daha iyi olur diye düşünüyorum. Ama bir ilk gerçekleşti Kaymakam beyi kutladım.
Okuyucuyla aranızda nerede tıkanma oluyor, nerede açılma oluyor. Okuyucuyla aranızdaki mesafe nasıl?
Ben okurumla çok aktif, bire bir ilişki kurarım. Onları tanırım . Benim okurum günlük siyaseti sevmiyor. Günlük siyaseti kutuplaştırıcı buluyor. Ben basın özgürlüğünden,insan haklarından  yana biriyim. Gönül okuru benim okurum, evrensel dil kullanmamı seviyor. Vefalı bir okurum var.
Sizce okuyucu ne istiyor?
Okuyucu siyasetten çok sıkılmış. Günlük siyaseti sevmiyor. Kutuplaşmayı sevmiyor. Aşk konuşmak istiyor, kadın erkek  ilişkileri çok çekiyor okuyucuyu. Yabancılaşma, yalnızlık okurun dikkatini çekiyor.
Sizce de insanlar yalnızlıktan, sevgisizlikten muzdarip değiller mi?
Evet insanlar çok yalnız, çok büyük bir sevgisizlik hakim maalesef. Şefkat ve hoşgörü eksikliği yaşıyoruz. Yabancılaşma hakim. Bu durum tabiî ki büyük kentlerde daha fazla. İnsanlarda ruhsal problemlerde başlıyor. Şu an yazmakta olduğum bir kadını hikayesi gibi.
Bu hikayeden ve son romanınızdan ipuçları verebilir misiniz?
"Şizofren Aşkın Günlükleri" adlı 39 kahramanın olduğu 500 sayfalık son romanım Eylül de piyasaya çıkacak. Çok heyecanlıyım. Benim en güzel kitabım olacak. Diğer kitaplarımdan çok farklı aksiyon bir kitap. Şimdi ise sürekli ellerini yıkayan, kendi kendine konuşan duyguları sürekli değişen Obsesif Kompulsif kişilik bozukluğu olan bir kadının hikayesini yazıyorum daha sonra bunu tiyatro oyunu haline getireceğim.

Hep deriz bu ülkede kadın olmak zor, peki bu ülkede erkek olmak nasıl bir şey?
Erkek olmak daha zor. Erkek egemen kültür yani erkeğin evinde, mahallesinde,  köyünde, kasabasında üzerine yüklenen şeyler var. Bu yüklemelerle erkek daha sorunlu, daha gergin daha travmatik bir duruma geliyor. Oysa kadın daha neşeli, daha dışa dönük, duygularını açığa vuruyor, daha özgür düşünüyor. Çünkü kadın değişime daha açık. Çünkü kadın çağdaş değişim sürecine ayak uyduruyor. Erkek değişen sosyolojiyi, değişim sürecini okuyamadığı için şiddete başvuruyor. Erkek egemen model artık bu sosyolojiye uymuyor. Erkek önce içindeki kadını keşfedecek. Erkek duygularını açamıyor, dertleşemiyor, içine atıyor karısıyla bile konuşamıyor. Ekonomik özgürlüğüne kavuşan kadın kendi parasını kazanıyor. Bir erkeğin yardımı olmadan ayakları üzerinde durabiliyor. Boşanma talebi en çok kadından  geliyor. Erkek kadındaki bu değişim sürecini okuyamadığı, hala babasından öğrendiği ile kaldığı için kadını anlayamıyor değişime kapalı olduğu için  değişen sosyolojiyi  kavrayamıyor. Kadın cinayetlerinin artmasının sebebi de budur.
Susurluk Kitap Günlerinden sonra nerelerde olacaksınız?
İzmir Kitap Fuarına katılacağım. Oradan Sıvas'a dönünce Sarıyer, Batman  mayıs ayı sonunda Diyarbakır Tüyapa katılacağım.
Bir okur olsaydınız Cezmi Ersöz'den ne beklerdiniz?
Yeni ürünler beklerdim. Romanlar ve şiir kitabı beklerdim.
 Son Yüzler kitabındaki tek tek hayat hikayelerini anlattırdığı, sistemin dışında olan, ortak özellikleri sıra dışı işler yapan örneğin çiçek pasajında akordeon çalan madam, ile yüz yüze geliriz, varoluşçuluk felsefesiyle ilgilenen ayakkabı boyacısını görürüz ama fark etmeyiz azınlıkta olan bu  gibi insanların hayat tarzlarını anlatan hikayelerinin aktarıcısı Cezmi Ersöz'e içten ,keyifli sohbeti, mütevazi ve samimi davranışları için teşekkür ederken çok sevdiğim şiirinden birkaç mısra ile söyleşimizi sonlandırdık.
"….Bazen aşk gider...
Ve adresi değişir evinin...
Sesinin tonu değişir, yüzünün rengi...
Yastığının sıcaklığı, yediğin yemeğin tadı uykuların değişir...
Ve rüyaların her aksam açıp girdiğin kapıdan başka bir sevda giriyordur artık.
.."

Yazarın Diğer Yazıları