Ümran Öztürk

Coronovirüsle Sınavımız

Ümran Öztürk

Toplum olarak yaşamımızda kuralları önemsemeyen bir milletiz vesselam. Yeryüzüne bir kabus gibi çöken şu corono günlerinde olduğu gibi ne sosyal mesafe, ne maske ne şu ne bu. Sevgimizi  dokunarak sarılarak, kucaklaşarak gösterme geleneğimizden asla  taviz vermeyiz de bunun böyle salgın günlerinde faturasını da ağır ödüyoruz ne  yazık ki.

Özellikle geleneğimizin bir parçası olan düğünler ,davetler, taziyeler sosyal mesafe kuralları dışında gerçekleşir. Şimdilik düğünlere izin verilmiyor, bu önemli bir önlem ama taziyeler salgının büyümesini tetikliyor. Özellikle son zamanlarda taziyelerle yayılan enfekte  yüzünden vakalarda ve ölüm sayısında artışlar yaşandı. Taziyelerde sosyal mesafeyi ayarlayamama ve maskeyi doğru bir şekilde kullanmama salgınları tetikledi. Alınan tüm önlemler sonuçsuz kalıyor. Bu umursamazlık ve dikkatsizlik sadece kendi yaşamlarını riske atmıyorlar, toplumun genel sağlığı ve kaderiyle de oynuyorlar.

 Bilim Kurulu üyeleri sık sık programlara konuk olup halkı nasıl davranmaları gerektiği hakkında bilgilendiriyor. Sağlık Bakanı her defasında maskenin önemine ve sosyal mesafeye dikkat çekiyor. Zorunlu olmadıkça sokağa çıkmaması, kalabalıklardan kaçınılması, ve hijyene dikkat edilmesi konuusnda uyarılarda bulunuyor.

Artık herkes her şeyin eskisi gibi olmayacağını da çok iyi biliyor . Covit19 henüz bitmedi,  dünyayı etkisi altına almaya devam ediyor. Salgın birçok ülkede hızla yayılmaya devam ediyor ve buna paralel can kayıpları da artıyor. Bu süreçte tüm dünyada yeni ihtiyaçlar ve alışkanlıklar doğuyor. Yaşamımız , ihtiyaçlarımıza göre yeniden şekilleniyor. Bizler bir çok alışkanlıklarımızdan vazgeçmek zorunda kalırken, sağlığımızı kontrol altında tutmak için de hızla yeni alışkanlıklar kazanıyoruz.

Ülkeler her geçen gün aldıkları tedbirlere bir yenisini ekliyor. Maskeler artık bedenimizin bir parçası oldu. Her yaşa uygun en doğru kumaştan maskeler üretilmeye başlandı. Örneğin Tayland’da bir hastane, yeni doğan bebekleri coronavirüse karşı korumak için ‘Mini Yüz Kalkanı’ kullanmaya başladı. Bebeklerin mini yüz kalkanları, bir yetişkinin avuç içi boyutunda tasarlandı. Bir çok ülkede siperlikler de kullanıma girdi. Bu da aklıma “ yeni doğan bebekler coronavirüse karşı  doğar doğmaz mini yüz kalkanları ile korunacak olursa  bebeklere anneleri haricinde kimse yaklaşamayacak, sevemeyecek, dokunamayacak. Bebek doğdu anda sosyal mesafeyi öğrenecek.  Her şeyi uzaktan uzağa mı öğrenecek” düşüncesini getirdi. Eksik olmayacak mı yaşamı algılayışımız? Öğrenmemiz daha yavaş olmayacak mı?

   Dünyamız bu ani değişime ayak uydurmaya çalışıyor. Sistemler değişiyor insanlar sosyal yaşamlarına sosyal mesafeyi koyarak devam edecekler. Normalleşmeye geçene kadar unuttuğumuz bir çok değerlerimizi evde kaldığımız bu süre içinde gözden geçiriyoruz. Bu pandami insan yanlarımızı tekrar keşfedebilmek için beklide bize verilmiş bir şans. Yaşamda olma nedenimiz hakkında biraz kafa yoruyoruz. Yapmak için zaman bulamadığımız, ihmal ettiğimiz eski becerilerimizi anımsayıp tekrar üretime geçiyoruz. Birikmiş kitaplarımızı okuyor, listelediğimiz filmleri izliyor uzun süre görüşemediğimiz dostlarla sohbetler edip günü geçiriyoruz. Yine güneş doğuyor, batıyor zaman geçiyor, gün devinimini tamamlıyor.

Doğanın biz olmadan da kendini güzelce yenilediğine tanık oluyoruz. Denizlerin temizlendiğine, yunusların sahillere kadar özgürce yüzdüğüne, metropollerin kuş sesleriyle uyandığına tanık oluyoruz. Ağaçlar yeşillenip çiçeklerin meyveye durduğunu,  doğanın dengesini yeniden kurduğunu gözlemliyoruz heyecanla.

Uçakların neden olduğu sera etkisi yaratan zararlı gaz salımlarından büyük ölçüde çevre kirliliğine ve dolayısıyla ozon tabakasına ne kadar zarar verdiğini uçuşların iptal edilmesinden sonra, ozon tabakasının kendi kendini onarmaya başladığını , havanın temizlendiğini  soluk aldığımızda ciğerlerimize kadar oksijen dolduğunu htiğimizde anlıyoruz.

Çocuklarımız çocuklarına muhtemelen şunları anlatacaktır

ABD Çin’i virüsü bulaştırmakla suçlarken Çin de ABD’yi suçlamaktan geri durmazken güçlü şirketler ve devletler bile coronavirüs tehdidi karşısında çaresiz kaldılar.

Bu virüs teknoloji, zenginlik, bilim demedi, trilyon dolarlık yatırımlar, projeler demedi  tüm güçlü şirketlerin, devletlerin üzerinden adeta bir silindir gibi geçti.

Bu salgın karşısında tökezleyen devletler sokağa çıkma yasağı ilan ederek tüm sosyal aktiviteleri sonlandırdılar. Başta okullar olmak üzere AVM’ ler, sinema ve tiyatro salonlarını  kapatıp, tüm sanatsal , üretimi faaliyetlerini durdurma gibi ekonomiyi derinden sarsacak kararlar almak zorunda kaldılar. Aslında dünya devletlerinin derdi üretim değildi yeterince tüketimin olmadığıydı. Gıda ve temizlik haricinde tüketim giderleri düştü.  Birçok ülkede halkın tüketimine yönelik işyerleri kontrollü bir şekilde açıldı, bizde de ilk önce  AVM’ler, berberler ve  kuaförler açıldı. Ancak kapanan işyerleri normalleşmeye geçene kadar  Home Ofis sistemleriyle çalışmalarına devam edeceklerini açıkladılar.

 Dünyanın hakimi olduğu imajını çizen bu büyük devletleri coronavirüs dize getirdi. Sürekli savaşa hazırlık yapan, ağır silahlar üreten ülkelerin bir parça bez maskeye muhtaç olduğunu bu salgında gördük. 

Her türlü güce sahip olduğunu bildiğimiz bu ülkelerin bağırarak gelen bu salgına hazırlıksız yakalanmaları ve  ellerinde maske bulunmaması  ilk önce bizde de şaşkınlık yarattı. 

Bu tabloya baktığımızda en iyi durumda olan ülke olarak görünüyorduk. Sağlık Bakanı gerekli ilaç ve maske stokumuzun olduğunu konuşmalarında dile getiriyordu. Evet, ülkemizde maske vardı ve devletimiz birçok ülkeye de maske yolladı.  Ancak ülkemizde maske dağıtımında aksaklıklar meydana geldi. Biz vatandaşlar sağlıklı bir şekilde maskeye ulaşamadık . Ama bu süre zarfında bir kısmımız kendi maskelerimizi kendimiz diktik, kurallara uygun bir şekilde sokağa çıktık. Maskeye ulaşamayanların çoğu da maskesiz sokağa çıkmak zorunda kaldı. Her felakette olduğu gibi bu salgında da fırsatçılar yine işbaşındaydılar.

Salgını fırsat bilenler maskeleri fahiş fiyatla satmak üzere yurtdışına gönderilmek üzereyken işyerleri basıldı, fırsatçılar kıskıvrak yakalandı maskelere de el konuldu bu haberleri de haber bültenlerinde kızarak, öfkelenerek izledik.

 Sadece ülkemizde uygulanan 20 yaş altı ile 65 yaş ve üstü sokağa çıkma kısıtlamasına haftada bir gün belli saatler arasında sokağa çıkma izni verildi. Çocukların,gençlerin ve 65 yaş ve üstünün sokakta bulunduğu  gün ve saatlerde renkli sahneler yaşandı. 

Ama insanlık adına çok umut veren uygulamalara da tanık olduk. Birçok isim altında kampanyalar başlatıldı. Bakkalların  veresiye defterlerindeki borçlarının silinmesi amacıyla başlatılan dayanışma kampanyası ülkenin birçok yerinde çığ gibi büyüdü.

“Askıda Fatura” kampanyasına gerek yurt içi gerek yurtdışından hayırsever vatandaşlarımızın ilgisi dayanışmanın ve yardımlaşmanın hala var olduğunu gösterdi bize. “Alan el veren eli görmesin”  kampanyasına yurtiçi ve yurtdışından hayırsever vatandaşlarımızca ciddi miktarda nakdi yardımların yapıldığı Belediye Başkanlarının sosyal medya hesaplarından tüm kamuoyuna duyuruldu.

 “Biz Varız” dayanışma kampanyası ile yardım kolileri “Halkın Bakkalı” aracılığıyla ürünler üreticiden tüketiciye aracısız ulaştırıldı.

Üreticilerin ürünleri dalında kalmasın diye İzmir’de gönüllü gençlerden oluşan ekipler Kemalpaşa ilçesinin 18 köyünde 46 kiraz bahçesinde hasat kaldırdı. Böylelikle gençler bu zor zamanda üreticinin yanında üretimin gönüllü neferleri oldular.

Tüm yurtta canla başla çalışan Vefa Destek Grupları yardım kolilerinin ve iftar yemeklerinin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında, 65 yaş ve üstü vatandaşların evlerine giderek her türlü ihtiyacını karşılamada büyük efor sarf etti. Tüm bunlar insanların içine umut aşıladı. Karantinada olduğumuz 2 ay içinde  eve yaşamımızı sığdırmayı sağladık ancak işini kaybeden, cebinde parası olmayan eve sığabildi mi?

Yazarın Diğer Yazıları