Ümran Öztürk

Bir yağmur damlası olmaktı niyetim

Ümran Öztürk

Mevsim yağmur mevsimiydi artık. Ağaçlar, sokaklar, bağlar, bahçeler hazırdı, büyük bir özlemle bekliyordu tüm tabiat yağmuru.

Benimse bir bulutun koynunda hiç bilmediğin bir mecraya yolculuk yapmaktı ve bir yağmur damlası olmaktı niyetim.

Bağrı çatlamış toprak büyük bir özlemle bekliyordu can suyu yağmurun gelmesini. Toprak için  ab-ı hayattı,  yaşam kaynağıydı yağmur.

Bir yağmur damlası içinde muhteşem bir olaydı bereketli toprağa can verirken topraktan can bulmak. Ama bir yağmur damlasının ömrü kadar da kısaydı vuslat.

Oysa vuslat gönül topraklarımızı hatta umut topraklarımızı serinleten yağmurları getirir bize.

Yağmurun gelişine toprak bir başka sevinir. Gök gürültüsü yağmurun habercisidir sevdiğinin geleceğini müjdeler toprağa. Yağmurun ve toprağın kavuşması kavuşmaların en görkemlisidir.

Özlemlere son veren kavuşma, yeniden yaşama karışma, canlanma, filiz sürme toprağın o çok özlediği, beklediği yağmur damlaları…

 Önce ürkek ve çekingen bir iki damla düşerken ardından üç dört, daha sonra damlalar çoğalır hızla iner toprağa.

Onlar kavuşmaları ile birlikte çevreye muhteşem bir toprak kokusu yayarlar. Bu aslında kavuşmalarının mutluluklarının müthiş bir tabiat olayına dönüşmesinin kokusudur. Tüm evreni saran ilahi bir kokudur toprak kokusu.

Doğanın en tatlı dokunuşu, gökyüzünün inci tanecikleridir onlar. Hele bahçeye bakan penceremin camına ritmik bir şarkının ezgisi gibi vurması doğanın bizler için yapmış olduğu beste beni her defasında adeta eşsiz bir zaman dilimine taşıyor.

Yağmur yağdıkça sokaklar temizleniyor, ağaçlar sarhoş gibi sallanıyorlardı. Çoluk çocuk kaçışıyordu saçak altlarına. Sanki bir orkestra şefi yönetiminde yağıyordu bazen hızlanıp zaman zaman yavaşlayan bir konçerto kıvamında toprağın kucağına düşüyordu.

Yağmur usulca fısıldadı özlemini toprağa sarıldı iki sevgili. O gece yağmur toprağın bağrında yattı rüzgar bile ıslık çalmadı yıldızlar yoldaş oldu. Yağmur toprağa hayat verdikçe, toprak yağmura beden oldu. Çok uzaklardan gelen yağmur yorgun, toprak onu beklemekten bitkindi. Yorgunluk sevgiliye sarılınca akıp gitmiş, toprak da yağmurdan hayat bulmuştu. Gün uyanmadan iki yorgun sevgiliyi uyandırmıştı çekip gitmeden yıldızlar.

Her mevsim başka renkleri bağrında taşıyıp renklere bürünen toprak bazen saflığın, temizliğin, masumiyetin ve devamlılığın rengi beyaza, bazen hayatın ve umudun rengi yeşile, bazen güneşin, sıcaklığın rengi sarıya ve bazen de aşkın tutkunun, cesaretin rengi kızıla dönüşüyordu. Doğumun ve bereketin rengi kahverengi bakan toprak; yağmurla her buluşmasıyla kendini yeniliyor ve her defasında canlanıp serpiliyordu. Yağmurun gelişiyle başak başak filizleniyordu tarlalar.

Bereketiyle gelen yağmur giderken de sevdiğini taçlandırarak gider. Güneşin de yardımıyla havada bulunan yağmur damlacıklarının ışıkla kırılması bize yağmurdan geriye kalan, doğa mucizesi, yani yağmurun bize armağan ettiği rengarenk gökkuşağıdır.

Her yağmur yağdığında her gökkuşağı çıktığında çocuk yanlarımız canlanır. Yeşile, sarıya, kızıla öykünerek rengarenk düşlerimizle uykuya daldığımızda aslında ağlarken gülümseyen saf, temiz bir yağmur damlası olmaktı niyetimiz.

Yazarın Diğer Yazıları