Ümran Öztürk

Başkaldırı ve İsyanın Dansı Tango

Ümran Öztürk

Bazen gözlerinizi kapatıp kendinizi dünyanın diğer bir ucunda hayal edersiniz. Bedeninizi bırakıp ruhunuzu, yüreğinizi uçurursunuz hayalini kurduğunuz, gitmek istediğiniz o yere. Belki görmek istediğiniz bir ülke, belki çocukluğunuzun geçtiği anavatanınız ya da sevgilinizin diyarındasınız. Bedenlerin değmediği ama yüreklerin seviştiği ruhların değdiği sonsuz özgür hissi duyduğunuz yerdesiniz. Belki okyanusun dibine dalıyorsunuz, belki bir yerde yamaç paraşütü yapıyorsunuz ya da Arjantin’de tango…

 

Tango; dansların dansı, bitmeyen bir aşkın beden dili, insanın duygularını, onun ümitlerini, hayal kırıklıklarını ve yaşamın kendisini yakalayan, aşırı dokunaklı bir danstır.

 

Tango bedeniniz ve ruhunuzla bir bütünlük oluşturduğu gibi, partnerinizle de birlikte hareket etmeyi bir bütünlük oluşturmayı sağlar.

 

Tutkunun ve aşkın dansı olarak efsaneleşen tangonun aslında  başkaldırı, isyan keder ve ölüm dansı olduğunu biliyor muydunuz?

 Latince dokunmak anlamına gelen "tangere" kelimesinden türeyen tango bilinenin aksine soylulardan değil zamanın olumsuz yaşam koşullarından bunalan işçi sınıfının bir dışavurumu olarak ortaya çıkmıştır.

 

Aşk ve tutkunun bir araya gelerek harmanladığı, bir tavır sergileyen zarafet, hüzün ve bol miktarda duygunun bütünleştiği, yaratıcılığı tetikleyen bir dans türü olarak görülmektedir. Oysa tango gerçekte hayal kırıklığına uğrayan milyonlarca insanın dramıdır.  Tango duyguların hem dansa hem müziğe yansıtılmasıdır.  Bu duygular öfke, hüzün, vatan hasreti ve düş kırıklığı olmuştur. Yani tangonun doğuşu ve süreci yanlış anlaşılmıştır.

 

Zira tangonun çıkış öyküsü 1800’lü yıllara dayanır. Uzun süren yorucu savaşlar, nedeniyle Avrupa’nın büyük çoğunluğu büyük sıkıntılar yaşarken bu sıkıntıdan etkilenen, açlık, kıtlık, ekonomik ve sosyolojik sıkıntılar çeken işçi sınıfı daha iyi bir yaşam sürmek umuduyla Güney Amerika’ya göç etmişlerdir.

 

Avrupa’dan Güney Amerika’ya göç eden bu insanlar gittikleri yerlerde göçün getirdiği çok büyük zorluklar içerisinde, baskı altında ve herhangi bir hakları olmadan ekonomik ve sosyal sorunlar yaşadıkları için beraberinde getirdikleri sorunların yansıması tangonun ruhunu oluşturmuştur.

Tüm bu yaşanan düş kırıklıkları ve kırılan umutlarını yeniden ayağa kaldırmak, başkaldırılarını ortaya koymak, sıkıntılarını atmak için 1865 ile 1880 arası tango, müziğinin temelleri atılmış çok daha belirgin şekilde ortaya çıkmıştır. Tango düş kırıklıkları ve parçalanmış umutları beden dili ile tasvir ettiği için,  içinde büyük bir hüzün ve melankoli barındırır.

 

19 yüzyılın sonlarında Arjantin de alt sınıf olarak değerlendirilen insanların dansı olarak ortaya çıktığı için o dönemlerde gerektiği önemi göremezken, 1912’de Arjantin de çıkarılan Kadınların Evrensel Oy Kullanma Hakkı yasası ve alt sınıfa seçme hakkı verilmesi, bu sınıfın kültürel özelliklerini daha üst sınıfların tanımasına olanak sağladı. İnsanlara yeni bir özgürlük anlayışı getirdi. Tango'ya da yeni bir hız kazandırdı Böylece tango halk arasına karıştı.

 

Alt sınıfa ait bu dans daha sonra yüksek sosyete mensupları arasında Tango partileri vermek suretiyle yaygınlaşıp moda haline geldi. Kısa sürede Tango salonları açılarak ünü Londra, Paris, New York’ a yayıldı. Hatta İnsanlar sosyal yükselişlerini, fiziksel yalnızlıklarının bir simgesi ve yaşamlarının bir parçası haline gelen bu dans ile kutlamalar yapmaya başladılar.

 

Soylu olmayanların ve hatta temel sosyal haklara bile sahip olmayan insanların dansı olarak ortaya çıkan kederin, ölümün, düş kırıklıklarının, isyanın, başkaldırının dansı tangonun evrilerek geniş çaplı bir evrim süreci yaşadığına, nasıl bir sıçrama yaptığına tanık oluyoruz. Buram buram tutku kokan, şehvetli ve aynı zamanda hüzün ve kasvetli görüntüsüyle dans türleri arasında kendine çok başka bir yer bulmuştur. Yani çıkış amacından çok uzak.

Yazarın Diğer Yazıları