Ümit Kayaçelebi

Usta spiker Orhan Ayhan'ın gözünden Muhammed Ali

Ümit Kayaçelebi

Unutulmaz maçlar, efsanevi demeçler ve muazzam bir karakter. Sporcu kavramını başka bir boyuta taşıyan Muhammed Ali bundan 3 Haziran 2016’da hayata gözlerini yumdu. Eurosport Türkiye ekibinden Kuzey Kılıç, "dünyanın en iyisi"ni, unutulmaz spikerlerimizden Orhan Ayhan’ın görüşleri ve anıları ışığında kaleme aldı.

Orhan Ayhan’ın görüşlerine geçmeden önce, Muhammed Ali’nin insanlar üzerinde bıraktığı etkiye dair küçük bir anımı paylaşmak istiyorum.

"Yazın sıcağında veya kışın soğuğunda, gecenin bir köründe Muhammed Ali’yi televizyondan canlı izlemek için restoranımıza giderdik. Hatta çoğu maça eşim de gelirdi; çocukları evde uyutur, gizli gizli Ali’nin maçını izlemeye giderdik. Giderken genelde Ali’nin kazanacağını bilirdik, hatta rakibini kaç saniyede veya kaç rauntta nakavt edeceğini konuşurduk. O bir sporcudan çok daha fazlasıydı, bir karakterdi."

Dedem ile ne zaman konuşsam her zaman eski anılarını anlatır. Tabii bu anıları genelde sekizinci veya dokuzuncu kez dinliyorumdur ama yine de ilk dinleyişimmiş gibi heyecanlıyımdır. Konunun boksa gelmesi için sabırsızlanırdım; Mike Tyson, Sugar Ray Robinson, Julio Cesar, Klitschko Kardeşler… Ama özellikle de Muhammed Ali hakkında dedemle konuşmaya bayılırdım, Joe Frazier ile olan maçını neredeyse her yumruğuna kadar anlatırdı; tabii her gece restorana gidiş hikâyelerini de. Boks takip etsin veya etmesin, sanırım bütün dünya üzerinde bu tarz bir karakteristik etkiye sahipti Muhammed Ali.

Mevzubahis efsanevi bir boksör olunca, kendisi hakkında detayları Orhan Ayhan’dan dinlemek sanırım en doğrusu. Usta spikerin Muhammed Ali ile olan anıları, görüşmeleri ve maç yorumları bunu kanıtlar nitelikte. Hızlı bir programlamanın ardından tatil akşamını bize ayıran Orhan Ayhan’dan Muhammed Ali’yi dinleyelim.

"Ali... Birçok efsane tanıdım ve birçoğuyla da yan yana geldim ama bunların arasında Muhammed Ali’nin etkisi benim için bambaşkadır. 8 Mart 1971, dünyada yer yerinden oynuyor. Muhammed Ali ile Joe Frazier 15 rauntluk bir maçta karşı karşıya gelecek, asrın maçında. O zamanlar kuruluş aşamalarını atlatan TRT, bu maçı yayımlama kararı aldı; ne de olsa bu dev kapışma 195 ülkeden canlı yayınlanacaktı. Daha sonra anlatım için beni İstanbul’a çağırdılar, doğal olarak düşünmeden kabul ettim.

Maç gecesi saat 02:30’a kadar uyudum ama heyecanımdan dolayı uyuyamadım da denebilir. Daha sonra saat 4 gibi stüdyoya gittim ama bir kameraman dışında kimse yok. Kameramana selam verdim, eh işte biraz zor oldu ama o da selam verdi… Saat 04:29’da maç yayına gireceğiz, tam o sıralarda tir tir titreyen bir genç çocuk içeriye girdi. Çocuğun ismi Sezai Aydın, kariyerinin ilk maç anonsunu yapacakmış ama nasıl heyecanlı. Daha sonra güzelce anonsu yaptı ve bana şans dileyerek gitti. Bu arada onun daha sonra çok ünlü bir dublaj sanatçısı olduğunu da söylemek istiyorum, hatta Rocky filmlerinin hepsini de o seslendirdi. Sezai gittikten sonra mikrofona geçtim; tabii heyecanımı iyice içime bastırarak maça kilitlendim. Maç başladı, inanılmaz bir çekişme ama sonucu değiştirecek hamle yok. Son raunda geldiğimizde ise Joe Frazier’ın kroşesi, Muhammed Ali’yi yere serdi. Ali hemen toparlanıp kalktı kalkmasına da, son rauntta yere düşmesi hakemlerin kararsız puanlarını Frazier lehine çevirdi."

"Tarihler 24 Mayıs 1976’yı gösteriyor. Muhammed Ali ile Richard Dunn, Münih’te karşılaşacak. Tabii ben de bu maç için Münih’e gittim. Gider gitmez içimdeki gazetecilik aşkı uyandı, ilginç işler yapmak için sürekli bir şeyleri kovalıyorum ama 'Orası yasak, burası yasak.' diyorlar; ben de sinir oldum. Sonra bir görevliye bu yasakları koyan kişiyi sordum. Bir de baktım bunların sorumlusu bizim Cemal Kamacı’nın menajeri. O adam da benden sürekli ricada bulunur: Bizim Kamacı’nın yurt dışı maçlarında Türk izleyiciler her raunt bitişinde ringe çıkıyormuş. 'Aman Orhan, sizinkilere söyle biraz sakin olsunlar. Eğer her raunt sonrasında ringe çıkarlarsa WBC sizi ihraç edecek...' Tabii hem Cemal Kamacı hem de organizasyon için ona yardımcı olurdum. Daha sonra bana sordu, 'Ne yapmak istiyorsun?' diye. Röportaj talebimi iletince derhal bana bir kokart taktı. 'Kiminle röportaj yapmak istiyorsun?' sorusuna ise 'Fark etmez.' dedim. 'Gel,' dedi, 'Ali’nin odasına gir...' Frank Sinatra’nın görüşme talebini reddeden adamın beni kabul etmesi biraz hayalcilik olurdu; yani istiyordum ama çok zordu. Neyse sonra beni iyice cesaretlendirdi, foto muhabirimi de alarak daldım soyunma odasına..."

"Ali’nin ilk tepkisi şaşkınlık oldu, biraz kızgın gibiydi de. Ben, 'Hiç kızmayın, biz Türkiye’den geliyoruz. Sizin de bildiğiniz üzere orası Müslüman bir ülke ve ben oranın boks spikeriyim. Ülkemizde inanılmaz derecede seviliyorsun, hatta boksu izlemeyen kadınlar bile sana olan hayranlıklarından gece maçlarına kalkıyorlar.’ dediğim zaman yüzünde bir tebessüm belirdi. Sonra çok kısa konuştuk, 20-25 dakika sonra maçı vardı. Konsantrasyonunu bozmak istemedim. Ona Türkiye’yi, gelenekleri, biraz da boks kültürünü anlattım ve odadan ayrıldım."

"O karşılaşmamızın ardından dört ay geçmişti ama benim için sanki dün gibiydi. Dört ayın ardından dönemin siyasi liderlerinden Necmettin Erbakan, Ali’yi Türkiye’ye davet etti. Bu daveti kabul etmesinde benim attığım temellerin önemli olduğuna inanıyorum; yani oradaki hoşgörümüz, sohbetimiz... Ali’nin kaldığı otele gizlice personel servisiyle girdim, genel müdür bu yolla girmenin daha iyi olacağını söyledi. Daha sonra Ali ile sohbet ettik. O günkü görüşmemizi hatırlattım, Tercüman gazetesindeki tam baskı haberimizi gösterdim. Boksa dair olan profesörlüğü bir yana, diğer konulardaki demeçleri, anlatış tarzı... Gerçekten de inanılmaz bir karakterdi."

"3 Haziran 2016 ise çok farklı bir gündü. Muhammed Ali, bir süredir verdiği yaşam mücadelesini kaybetmişti. Ali’nin vefat haberi gelir gelmez Cumhurbaşkanı sürekli yanında olan uzun boylu korumasına beni aramasını söylüyor. Sonrasında beni de alıyorlar ve Amerika’ya gidiyoruz. Tabii bende bir hüzün, şaşkınlık... Amerika’ya gidince bambaşka bir hava, herkes Ali’yi konuşuyor. Törenin olduğu yerde gördüklerim inanılmazdı. O dev adam, yenilmez adam, tabutun içinde duruyor ve efsaneler yarattığı arenanın önünden cenazesi gidiyor. 62 yıllık spor yazarlığı serüvenimde sanırım en çok etkilendiğim an bu oldu."

Görüşlerini aktarırken sanki o anları yeniden yaşıyormuş gibiydi Orhan Ayhan, Münih’te ilk tanışmalarındaki heyecanı yeniden yaşıyor gibi...

Bisikletinin çalınmasıyla başlayan bir boks kariyeri, elde edilen sayısız başarı, efsaneleşen rekabetler, Vietnam Savaşı’na dair akıllara kazınan demeci, Malcolm X ile olan bağı, "Dünyanın en iyisi benim!" mottosu... Biyografik detaylara sığdıramayacağımız Muhammed Ali’yi usta spiker Orhan Ayhan’ın anılarıyla anıyoruz; sevgi ve saygıyla.

Kaynak: Orhan Ayhan

Yazarın Diğer Yazıları