Ümit Kayaçelebi

ŞİŞKONUN FIRINI VE FIRINCİ İBO

Ümit Kayaçelebi

Balaydık bir zamanlar, ekmeğe pepe derdığ, acıksak veya bir şey yemek istese canımız tek yiyeceğimiz ekmekti. Şimdiki gibi ne çeşit çeşit bisküvütler, gofretler, çukulatalar daha arzı endam etmemişti!

Canımız bir şey çekse hemen mutfağa dalar ya evde yapılan lavaşa yumulurduk, ya da çarşıdan alınan francalaya.

Çok harçlığımız olmazdı, çok çarşıya gitmeyi bilmezdik. Çünkü okul dışında çarşıya çıkmak izne tabiydi. Öyle zırt pırt kendi kafanıza göre çarşıya gidemezdiniz.

Velhasıl kelam ekmek azizdi, mübarekti, ekmek baş tacıydı. Şimdilerde olduğu gibi yerlerde sürünmüyordu! Ekmek yere düşse nereye düşerse düşsün hiç tiksinmeden alır mushafı öper gibi saygıyla öper başımıza koyardık. Ekmeğin yeri her zaman baş köşe idi ve şimdiki gibi çöplük değildi.

Ekmek israfı da yoktu. Kendimiz yerdik karnımız doyardı ve artan kırıntılarında nenemiz, annemiz suda ıslatır hemen koşar pine (Kümes) gidip tavuklara verirdi.

Gel gör şimdi bu gün üç ekmekten biri çöpü boyluyor maalesef. Eskiler ekmek kavgasının ne olduğunu bildikleri için ekmek nan-ı nimetti.

Çocukluk yıllarımızda yani benim yaşadığım 1950 li yıllar çocukluk 70 li yıllar ise gençlik yıllarında çoğu evlerde tandır evlerinde ekmek yapılırdı. Bazen evde tandır ekmeği kalmamışsa veyahut değişiklik olsun diye gidip çarşıdan ihtiyaç kadar ekmek alıp dönerdik. Ekmekleri dökmeden etrafa saçmadan ilk zamanlar sepetle veya bez torbalarla alır getirirdik. Daha sonraları ise file çıkıca file ile ekmek alıp gelirdik.

O zamanlar hemen hemen her evde tandır evleri vardı. Bizim de tandır evimiz vardı. iki bölmeydi. Bir yana kışın tandırda yakılmak üzere çalı çırpıyı ve güzün topladığımız gazelleri torbalara doldurur kışın tandırda yakardık.

Güzün kuru dallar kesilir, bahçedeki gazeller sakaville süpürülür işe yaramayan gazeller yakılır gerisi ise tandır evine atılırdı. Gazeller süpürülürken bahçede otların arasında küçük paralar, bilyeler, vs. çıkınca ne de çok sevinirdik.

Tandır evinde ekmek yapılacağından gün evveli eğer evde bu işi yapacaklar varsa onlar hamuru tutar ve ertesi gün ekmek pişirilirdi. Bazı aileler durumları iyi olması hasebiyle kendilerini fazla yormazlar ve keveni tutarlardı.

Ekmek yapmaya gelen hamur tutan ve ertesi gün de pişirenlere Van’da keveni derdik. Bizim de kıdemli bir kevenimiz vardı İranlı Güllü Nene. Güllü Nene garibandı kupkuru bir odada yatar kalkardı ve dışarıda yaptığı kevenilikle hayatını idame ettirirdi. Maalesef oğulları ve torunları hayırsızdı ve bakanı yoktu. Dedem onu himaye ederdi. Her türlü ihtiyacını karşılardı ve Güllü Nene de bizim aileden biriydi.

Çünkü o yıllarda mahallede fakir olmazdı herkes için bu önemliydi. Aç ve bi ilaç kimse olmazdı mahallede. Mahallede fakir varsa açsa bu mahalleli için ayıptı. Ve kimse buna da müsaade etmezdi.

İşte bir gün evvel keveni bacı hamur tutar ertesi gün sabahın erken saatinde gelin, kaynana ve güllü bacı tandır evinde yardımlaşarak ekmek pişirilirdi.

Bizde kenarda seyrederdik. Ekmeğin bereketi kaçar diye bize ne lavaş, ne çöçe, ne tap tapa asla vermezlerdi. Ancak tandıra yanıp düşen kütleri bize verirleri. Usul öyleydi ve itirazda etmezdik.

Bir yandan ekmekler pişerken semaver de kaynayan çay da kemali afiyetle içilirdi. Mis gibi lavaşlar yayvan sepetler altına bir örtü serilir ve dizilirdi ve ekmekler kurumasın diye örtülür doğru kilere bırakılırdı.

Aman efendim şimdi bile neredeyse ekmeklerin, çöçelerin lavaşların kokusunu alır gibi oldum. Hasılı kelam ekmek pişirme işi bittikten sonra güllü neneye de istediği kadar ekmek, çörek, taptapa verilir ve ayrıca hediyesi de verilir gönderilirdi.

Şimdi ne tandır evi kaldı nede keveni bacılar. İnanın o nur yüzlü gariban Güllü neneyi biz nenemiz gibi severdik o da bizi severdi. Allah mekanını cennet etsin inşallah.

Evlerde ekmek yapılırdı ancak bazense alınırdı dedik. Şimdi gelelim konumuza;

Biz Bahçıvan Mahallesi Eski Ziraat Banka Sokağında otururduk. Bize en yakın Fırın 50 li yıllarda Şişkonun fırınıydı. Şimdi diyeceksiniz ki Şişko da Kim? Adı Mustafa Sarıydı. O yıllarda Necdet Tosun gibi aşırı kilolu olduğu için ona gelip gidenler Mustafa amca yerine herkes Şişko ve şişkonun fırını derlerdi. Yeri mi?Yapı Kredi bankasının altında Rahmetli Enver Perihan oğlunun iş yerinin hemen yanındaydı. Komşuları da Camcı Bilal Sağlam ve Hüseyin Tekindi. En köşe de Kadim dost Cabbar ve Macit Çalışkanın babalarının yeri vardı.

Şişkonun fırını kara fırındı.

Daha sonraları Mustafa Öztürk Küçük cami sokağında Kent Fırınını açtı oteli ile birlikte.

Fırınlarda Francaola ve Taptapa ekmek çıkardı. Ekmek daha böyle küçülmemişti kiloydu. Katkı ilaç kabartma vs. daha icat olmamıştı. Ye yiyebildiğin kadar. Ekmek şifaydı derde devaydı. Şimdi ise ekmek yerine neleri yemiyoruz ki!

Neyse bir diğer fırınımız ise şimdiki Değer İş Hanının altında ERZURUM FIRINI idi. Sahibi Şakir Öztürktü.  Vanlı değillerdi ama Vanlılaşmışlardı. Onlarda yıllar evvel gelip bizden biri olmuşlardı. Erzurum Fırını Mazotla çalışıyordu.

Bir diğer fırın Halk Fırınıydı ondan azıcık ileride o da odunla pişiriyordu ekmeklerini. Ve o Fırının bilhassa taptapa ekmeği çok meşhurdu. Çoğu zaman taptapa ekmek almak için Halk Fırınına giderdik.

Numune fırını 1965’ten beri var şimdi de Van’ın eski fırını olarak Maraş Caddesinde işini sürdürüyor. Numune fırını ilk olarak açıldığında Şimdiki Yapı Kredi Bankasının altındaki sokaktaydı. Komşuları Mustafa Güngörer, Enver ve Muzaffer ekinci idi. Rahmetle anıyoruz.

Bir Diğer fırında eski sebze pazarının kuzey cihetinde tam karşıda Kahveci Hasan Doğanayın yanında idi. Komşusu ise Hüseyin Erdemirel idi.

Şimdiki Alçekiç pasajının hemen yanında CUMHURİYET FIRINI vardı. Yanlış değilsem sahibi de şevki Okandı.

Yine Eski Meydanda İzzettin Yörük ve Polat Yörük’ün açtıkları Van Ekmek Fırını da uzun yıllar Van’a hizmet etti. Ve Bu fırının da Müdavimi geceleri Selahaddin Gardaş bunu da unutmadık

Daha sonralar Şakir uruk, Küçük yıldız Fırını, vs. derken birçok fırın açıldı. Unuttuklarımız da varsa hoş görüle.

Biz yazımızı Fırıncı İbo ve Talay fırını ile bitirelim. Adı İbrahim’di soyadı Talaydı. Şimdiki Kardeşler Çayevinin olduğu yerdeydi. Oğulları Selahattin, Haydar, Veysel Talay fırının kadrolu işçileriydi. Yalnız 70’li yıllarda Selahattin Baterist olarak orkestra kurdu ve fırında göremedik.

Hemmet Yedek o zamanlar onunla çalışırdı bir kardeşi de onunlaydı lakin daha sonra ayrıldılar.

Onun yaşadığı yıllarda onunla açık ekmek ve çörekte daha namlı bir fırın veya fırıncı da yoktu. Fırıncı ibo pide ve çöreği ile nam salmıştı.

Ekmek ve çörek için gider sıraya girer ve sevinçle eve döner mis gibi otlu peynirle karnımızı doyururduk.

Çoğu zaman fırında izdiham olurdu önce büyükleri savar sonra gençlere ve küçüklere sıra ile verirdi.

Ekmeğin tam kilo olduğu zamanlar yarım çörek alır yerdik. Bir kişi tek başına bir çöreği yiyemezdi.

Şu anda aramızda o da yok diğer fırıncı büyüklerimizde. Bende bu vesileyle bu memlekette zamanında fırın açarak bizlerin karnını doyuran tüm fırıncıları ve çalışanlarını hayırla ve rahmetle anarak yazımı noktalıyorum.

Nerde kaldı o francalalar ve o fırıncılar!

Yazarın Diğer Yazıları