Ümit Kayaçelebi

ÖMÜR DEDİĞİN (1)

Ümit Kayaçelebi

Bazen böyle durup düşünüyorum ve bakıyorum zaman nasılda gelip geçmiş. Sanki hiç çocuk olmamışız sanki hiç genç olmamışız da sanki dünyaya böyle bu yaşta gelmiş gibi bir hisse kapılıyorum

Sonrada yok yahu diyorum sen de bir zamanlar küçük bir bebektin beşiğini sallayan, seni gundağlara saran, gundağının sağ kenarına nazardan korunmak için, ufacık bir beze şeb koyan  ve üzerine de filketeyle nazar boncuğu takan, ağladığında seni kucağına alıp pış pış eden, hatta gazını çıkarmak için sırtına vuran, Amerikan bezleriyle senin altını temizleyen, ağrın olduğunda sana hamim yediren, panason içiren seninde bir anan vardı.

Kısacası bir zaman bebektin ondan sonra ayaklandın yerlerde sürünmeye başladın, diş çıkaranda sana mahallenin gençleri bir araya gelip senin eski banka suvağındaki toprak

evde hedik pişirip sana diş hediği verdikleri günler oldu,

Ayağa kalktın yürüdün çamurlara batıp çıkardın  sümüklerin akardı da silmeyi bilmezinde anan ve bacın burnunu silerdi.

Evde hamam yoktu ne yazık ki çalın içinde anan eteklerini, arkasına sıvar dışarıda gara gazanda ısıttığı suyu getirip senin başına döker kalıp sabunla seni çamaşır gibi çitilerdi, önce bi kaç sabunla lif ardından alırdı keseyi eline ver babam ver seni keselerdi o kesenin şiddetinden vücudun kıpkırmızı kesilirdi.

Ayağımıza naylon ayakkabıyı giyerdik ama çorabımız olmazdı. Nasıl olsa toz toprağa batacağsın çorap da kirlenecek diye anamız ayağımıza kolay kolay çorap takmazdı.

Eski banka sokağında toz toprağın içinde o yana bu yana dolaş dur.

Sokak senindir korkma ne araba gelir ne de araba geçer. O yüzden anamızın daha doğrusu anaların öyle bi korkusu yoktu.  Ne seni kaçıracak kimse vardı ne de sana zarar verecek bir insan.

Biraz daha büyüyünce bu kez kendimize göre oyunların peşinde koşmaya başladık. De get bi kenarda taşın üzerine tebeşirle çiz ve rız oyna. Kurt koyun oyna. Aklın eserse melikan oyna. Hasılı kelam sokak bizim oyun sahamız dı kızlar kendine göre oyunlar oynardı erkekler de kendilerine göre ama bazen birlikte oynadığımız da oyunlar olurdu mesela kör ebe, mendil kapmaca gibi.

Kısacası biz çocukluğumuzu iyi yaşadık. Belki biz muzu görmedik tanımadık ama bahçemizdeki aslik elma, pamuk elma, yazın sonunda son bahar da  arzı endam etmesiyle bahçemizdeki o iri mellakiler, melleçiler, dığdığilar, bozdoğanlar  bizim için muzdan da kividen de hoştu.

O zamanlar bizim şehrin gızlarının bazılarının yanağları bele gırmızı gırmızı olurdu ama çok tatlı bir kırmızılık düşerdi kızların yüzüne.

İşte o kızların da anası babası kız gelinlik çağına geldiği zaman da alıcısı görücüsü geldiği zaman bele goltuğları gabarır gızına talip olanlara döner hava atarağtan

-He vallah menim gızım ele güzeldir ele güzeldir melleçi gibindir derlerdi.

O zaman eledi şimdi nedağ ne melleçi galdı ne de o gızlar.

Bilisiz melleçi çok tatlı sulu ve bele her tarafı alacalı bulacalı gıpgırmızı bi armuttu. Zaman geçti genç olduğ bıyıklarımız terlemeye başladı biz de baharlar da toprağla beraber uyanmaya başladığ.

Gençtik İspanyol paçalı pantolonlar giymeye başladık. Hem düşük kemerli idi hemde kiminin cepleri üsttendi ve bir de küçük para yeri vardı. Sanki çok da paramız varmış gibi beş tane cebimiz vardı. Cebimizde zahar ne vardı? Ğorozlu ayna sanki bizde Tarık Akan, Ediz Hun, Kartal Tibet gibi kendimizi bi şey sanardığ bağtığımız zaman.

Darağımız vardı saçlarımızı arğaya tarardığ ama paramız yetmezdi ki gidağ Cem-Kadan briyantin veya şampuan alalım. Zaten çoğumuz da onlardan bi haberdik. Be adam sabun senin neyine yetmiyordu diyende.

Berber de çok çeşit traş olmazdı ya makineyle bir veya ikiye vur veyahut alabroz kes gitsin. Kendi kafana göre de takılamazdın aba nasıl isterse traşta öyle oluyordu. Çoğu zaman babamız la dedemizle giderdik berbere ilk berberimiz rahmetli Fahrettin ustaydı ilkokul yıllarında. Dedem rahmetli beni aldı Fahrettin ustaya götürdü traşa ben korktum birden fırladım tabana kuvvet eve doğru kaçmaya başladım. Arkamdan da dedemle berber koşmaya başladılar yıl 1958 sanki arabamı var bize çarpacak. Vallahi ben kaça kaça geldim evde sedirin altına girdim ama ne çare dedem ve berber beni ordan çıkarıp ağlaya ağlaya yine berber dükkânına götürdüler bu sefer kaçamadım ve traş olup çıktım. Fahrettin amcanın berber dükkanı Şimdiki Yapı Kredi Bankasının az altındaydı. Oradan geçende hep o anı hatırlarım nedense.

Derken bir gün dediler artık bayağı büyüdünüz ve artığ sünnet zamanıdır. Ailede karar verildi Pazar günü öğle yemeğ yenecek ve öğlen nazmını müeakip da sünnet gerçekleşecek. Kaçacak halimiz yok zaten çok da geç kalmışız ben orta ikideyim kardeşim de ilkokul 5 de. Allah yardım etsin biraz da kartlaşmışız. Bazıları şaka yollu işte baltayla kesecekler biri diyor dehre ile ama biz inanmıyoruz. Biliyoruz ki işin ucunda bizi bekleyen bir ustura var. Dayan dizlerim dayan.

Eski Banka Sokağındaki tarihi dede baba evindeyiz korku ürkü ile kalktık sabah çayından sonra ben evden çıktım dedim öğlen gelirim. Biraz dolandım baktım emek sinemasında <Muradın Türküsü> diye Pervin par ve Fikret Hakan’ın filmi öğleden sonra 14.15 te sinemada oynayacak. Bende sinemaya gitmeyi çok seviyordum. İçime bir ateş düştü yahu bele film kaçar mı bi daha da gelmez  dedim ve geldim eve. Babama dedim nolur sünnet ağşam olsa ben sinemaya gitsem ondan sonra olsa. Ama ne mümkün olmaz dedi babam ne demek sünnetçi gelmiş kirvem gelmiş bekleyecek hallerimi var.

Hasılı kelam bizi sünnet pozisyonuna soktular hazırladır önce kardeşim sünnet oldu bi bağırdı ki tavan havaya kalktı sanki. Ben dışardayım görmüyorum ama başa gelecek belli.

Ve beni içeri aldılar annemin eteklerinden birini giydirdiler. Siirtli sünnetçi amca korkma dedi kardeşinin ele bağırdığına bakma sen aslansın kaplansın deyip gazı verdi.

Kirvem kapı komşumuz Alaatin Ekinci idi. Rahmetle anıyorum babamın karayollarından arkadaşıydı iyi de komşumuzdu. Maşallahı var tam kırk pınar başpehlivanı gibi bir muhterem zat.

Valla beni bi sıkı tuttu mengene onun yanında halt etmiş. Ele bele derken ağzıma lokum, alltan usturayı yedim. Ama bağırmadım fakat canım çok yandı fakat erkekliğe dokunmasın diye hiç ses etmedim.

O gün rahmetli Alaattin amaca bana şunu söylemişti hiç unutma:

--Aha oğlum sen yeni erkek oldun haydi mübarek olsun.

İşte o gün erkek olan sonra yıllar geçti işte bu gün de yaş geldi dayandı yetmişe merhaba demekte yetmiş bire.

Ömür dediğin bu devam ediyor…

 

Yazarın Diğer Yazıları