Ümit Kayaçelebi

NERDE KALDI O MAHALLE TAKIMLARI

Ümit Kayaçelebi

Erkek çocuklarının her zaman en büyük merakı ve zevki futboldur. Bu çocuklukta başlar, gençlik yıllarında dallanır budaklanır, ilerleyen yaşlarda da  uzun kavak gibi enginlere doğru uzar gider.

Çocukluk yıllarımızda bi naylon top bulsak verirdik topun peşine toz toprak demeden oyna oyna bıkmazdık. Tek eğlencemiz zaman geçirecek oyunumuz toptu.

O eski banka sokağının toz toprağında verirdik topun peşine oyna babam oyna ne acıktığımızı hissederdik nede susadığımızı. Paçalarımızı bi sıyırıp çoraplarımızın içine koyar ondan sonra bir o yana bir bu yana ikişer tane koca moloz taş bırakır üzerine de ceket yelek vs. bırakır ondan sonra 5 e 5 veya 6 ya 6 maç yapardık.

Bizim sokakta top oynayan kimlerdi diye sorarsanız benimle birlikte Halil ve Veli Polatoğlu, Davut Kılıçlı, Halis ve Güven Bingöl, Sadi Arifoğlu, Cezmi ve Halil Özvan, Cafer Özvan, Faik Saraçoğlu Eski Ziraat Banka sokağının topçularıydı bu saydıklarım.

Bizim mahallede ve sokakta herkesin topu yoktu. Kimlerin topu vardı derseniz; Halil  Polatoğlu, Davut Kılıçlı, Mustafa Sönmez, Saracın oğlu İbrahim, Taner Ergun Siirtli Mitat’ın topları vardı.

Bunlardan birinin topu olmasa ne mahalle veya sokak arasında veya bir başka mahalle ile maç yapmak da mümkün olmazdı.

O yıllarda ne zaman topumuz patlasa veya yırtılsa suç kimdeyse fatura ona kesilir ve gider Pineci Yusuf Eli de tamir ettirir getirir topu sahibine iade ederdi.

Bu saydıklarım zaman zaman ikiye ayrılır karşılıklı maç yapardık.

İş bu kadarla da bitmezdi bir de mahalle takımları arasında kıran kırana maçlar oynanırdı. Başka mahalle ile maç yapacağımız zaman işte bu saydığım isimlerden bir takım oluşturulup sahaya çıkarken aşağı ve yukarı sokaktan da maçın zorluk derecesine göre takviye alırdık.

Çünkü bazı mahalle takımları alabildiğince güçlüydü. Bu mahalle takımlarında bazen mahalli lig de top koşturanlarda olunca haliyle biz de aşağı ve yukarı sokaktan takviye alırdık. Tabi bu arada takviye alanda da bazen itirazlar olurdu bunlar sizin mahalleden değil diye ancak yinede anlaşırdık.

İşte bize her zaman takviye olarak gelenler; Taner Ergun, Mustafa Sönmez, Mitat, Faruk, Ziya, İbrahim, . Bu arkadaşlarımızda bize geldiklerinde güç katarlardı.

Saha mı! Van da sahadan çok ne vardı ki daha siteler zuhur etmemiş, apartmanlar bağ ve bahçeleri yerle yeksan etmemiş, betonlaşma daha başlamamış işte böyle bir minvalde her yer bize saha her yer futbol sahası.

Sırf bizim mahallede Zeki Güzel hamamı  arkasındaki yer, Ali Şenyüz’ün yanındaki arsa,  bizim maç yaptığımız yerlerdi.

Daha doğrusu o zaman herkes boş bulduğu arsalarda arazilerde top oynardı. Zaten öyle direk falan yok kaledeki kalecinin boyuna göre kaleye giden şutlar da gol mü değil mi derken bazen sinirler gerilir goldü değildi diye tartışırdık. En sonunda ya gol sayılırdı veya iptal edilirdi. Direk olmayınca atılan şutlar çoğu zaman ya sayılır veya sayılmazdı. Kale iyi belli olsun diye çoğu zaman üstümüzden çıkan giyeceklerden bazılarını kale taşlarına bırakır kalenin daha belirgin olmasını sağlardık.

Bizim mahallede herkesin topu yoktu. Top belli kişilerde olurdu onlar oynamaya gelmeseler topu asla emaneten vermezlerdi. Kendileri gelir ve mutlaka da oynarlardı. Kendileri oynamazsa zaten topu vermezlerdi.

Bi de bu top verenlere maçta çok pas isterler at bana derler çoğu zaman atmazsan küser kızar bir daha topunu getirmez diyerek korkup en çok da onlara pas atardık.

Top dediğiniz de  şişirme top. Lastiği nefesinizle veya bisiklet pompasıyla şişirip başını topun içine katlayıp bırakıyor ve ipleri üzerine çekiyordunuz. Top oynarken o kısım başınıza gelende sizi çok rahatsız ederdi. Bazen fısss der birden çalıya vesaire ye değerse patlar maç yarıda kalırda.

Biz ofsayt falan da bilmezdik giderdik ta öbür tarafta neredeyse kaleciyle burun buruna oynar şansına bir beleş top da gelmişse avantadan bir gol atar neredeyse kendinizi kahraman hissederdiniz.

Çoğu zaman hakem olmayınca içinizden biri hakem olur ama velakin bu sefer iki tarafa da yaranamazdı.

Her saha çimen olmazdı toprak sahada bi düşsen elin ayağın soyulur çizilir o acıyla yinede oynamaktan geri kalmazdık. Bazen arka arkaya 3 korner attığımız da 3 korner bir penaltı der rakip kaleye penaltı atılırdı.

Kaleler göz kararı ile tespit edilirdi. Hatta bazen kaleciler kaşla göz arasında taşlarla oynar kaleyi küçültürlerdi. Lakin bu fark edildiği zaman da maraza çıkardı.

Yedek oyuncu pek olmazdı mahalle de yaşça bizden küçük olanlarda bazen bizimle sahaya gelince bazen biri gönlünce çıkar o sahaya daldığında ne kadar sevinirdi anlatılmaz.

Bazı zamanlarda ortaya para da bırakılırdı bazen de gazozuna da oynanırdı. Ha alınır mıydı? alınmaz mıydı ne derseniz? Bazen çamura yatanlarda olurdu. Bazen de kasayla gazoz gelir galip gelmenin keyfiyle ne de hoş içilirdi.

O yıllarda televizyon yok yalnız gazetelerden dergilerden futbol takımlarından tuttuğumuz takıma göre belli futbolcuları görüp ezberler kendimizi ona benzetmeye çalışırdık.

Mesela o yıllarda çoğu kaleci kendini Galatasaraylı Turgay zannederdi, kimi kendini Lefter, kimi Şenol-Biroala, Kimi Mikro Mustafa’ya ve en çok ta golcüler kendilerini Metin Oktayla özdeşleştirirlerdi.

Çocukluk aklı ve heyecanı işte ama biz kendimizi öyle sanıyorduk. Ben çocukluk ve gençlik yıllarında oynadığım mevkiye göre lakaplar aldım. Ben değil bu çoğu iyi oynayan kişiler için başkaları tarafından takılan lakaplardı.

Çocukluk yıllarında her nedense esmer veya kara olmasam da “Pele” dediler bana, daha sonra defans oynamaya başlayınca “Voggts” lakabını taktılar bana. Vogtts o Alman’dı ufak tefek bir adamdı sol bek oynardı ama hani futbolda derler ya top geçer adam geçmez diye o öyle idi. Bende hep ona benzemeye çalıştım.

Bu yıllar yılı mahalle takımları birbirleriyle oynadılar ama zaman geldi siteler, apartmanlar hortlayınca ne mahalle takımları kaldı ne de mahalle sahaları. Mahalle maçları mahalle takımları yok oldu gitti.

Oysa bu mahalle takımları Van’da ki amatör ligin bir alt yapısı gibiydi. Burada fark edilen oyunculara hemen mahalli takımlar sahip çıkar lisans çıkarıp takıma ilave ederlerdi.

Mahalle takımı çok güçlü olan mahalleler de vardı ve bunların bazıları adeta mahalli takım kadar güçlüydüler. İşte Ğaraba Mahalle, Yukarı Kerhiz, Şamranaltı, İskele, Yukarı norşin mahallelerinin takımları alabildiğince güçlü takımlardı.

Ne formamız vardı ne kramponumuz nede spor ayakkabımız. Ayağımızdaki ayakkabı ile gezer dolanır aynı ayakkabı ile de top oynardık. Allahtan ayakkabılar sağlamdı öyle kolay kolay yırtılmazdı.

İşte böyle dostlar bir zamanlar mahalle takımları vardı mahalle sahaları vardı ama şimdi hiçbiri yok hepsi mazide kaldı.

Hatırda kalan tek şey anılar.

Bizde bu gün maziden bir yaprak diyerek o günleri anmaya çalıştık.

O günleri özlememek anmamak mümkün mü!

Yazarın Diğer Yazıları