Ümit Kayaçelebi

Halkın Savcısı Mehmet Feyyat

Ümit Kayaçelebi

Yaşamı sosyal ve hukuksal mücadelelerle geçen Mehmet Feyyat, 1924 yılında Gevaş'ın Dokuzağaç (Pendeganis) köyünde dünyaya geldi. Lise ve üniversite eğitimi süresince öğretmenlik yapan Mehmet Feyyat, İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra, 1957 yılında Rize'nin Çayeli ilçesine sulh ceza hakimi olarak tayin olmuş, Van ve İstanbul'da da Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmıştı. 1969 yılında Çerkezköy Savcısı iken "yılın hukukçusu" seçilen Mehmet Feyyat, 2 Adalet Bakanı Yusuf Ziya Önder ve Hasan Dinçer'i "bir kuruş manevi tazminat" ödemeye mahkum ettirmişti. 1973 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nden senatoya seçilen Feyyat, o dönemde DİSK davası başta olmak üzere birçok siyasi davanın avukatlığını üstlenmişti. Mehmet Feyyat'ın 88 yıllık yaşam öyküsü ve mücadelesini anlattığı Vecdi Çıracıoğlu'nun editörlüğünde hazırlanan 'Halkın Savcısı' kitabı yayınlanmıştı.

2012 yılında Kelebek Gazetesinde Rahmetli Mehmet Feyyat la alakalı olarak yayınlanan röportajı ilginç bulduğum için sizlere aynen arz ediyorum;

Her dönemin muhalifi, ‘Halkın Savcısı’ Mehmet Feyyat, kitabının çıktığı günlerde vefat etti. CHP’li eski senatör Feyyat, 88 yıllık mücadelesini anlatıp veda etti.

Emekli Cumhuriyet Savcısı, CHP’li eski senatör, avukat Mehmet Feyyat, ‘Halkın Savcısı’ adını verdiği, Vecdi Çıracıoğlu tarafından hazırlanan anı-biyografi kitabının yayımlandığı günlerde hayata veda etti. “Hayatım kamu görevlileri, asker postalı yalayanlar, dincilerin çarığını yalayanlar, politikacılara alet olan sahtekarlar ve devleti temsil etmeyen insanlarla hukuksal mücadele vererek, alay etmekle geçti” diyen Feyyat’ın kitabında Türkiye’nin 70 yıllık politik sürecine ışık tutuluyor. Kitapta Musa Anter’den kabadayı savcı Marlon Kemal’e, Ergenekon davaları ve bugünkü yargı sistemine kadar pek çok anı ve tespitler Feyyat’ın ağzından veriliyor. Kitabı Feyyat ile aylarca görüşüp sohbet ederek hazırlayan Çıracıoğlu, “Mehmet Feyyat, aklı olan ipliği, kalemi olan tırnağıyla TCK’ya adeta nakşederek, haklı olduğu konularda yılmadan mücadelesini vermiştir. O yaşamını anlatırken bana çok şey öğretti” diyor.

Vanlı Mehmet Feyyat doğumunu, “1924 yılında, Aziz Nesin’in ünlü kitabı ‘Yaşar Yaşamaz’ misali doğmuş, iki yıl sonra nüfusa tescil edilmişim. Dünyaya geldiğim günde başlamış olaylı yaşamım, hayret vericidir. Çok cılız ve zayıf bir çocuk olarak doğmuşum. Bir gün sonra nefes alışım bile fark edilmediğinden öldüğüm zannedilmiş, mezarımı hazırlamışlar. Ebeye sormuşlar, bu çocuk yaşıyor demiş, gömüleceğim mezar tekrar doldurulmuş, kefen bezimi de beşik bezi yapmışlar” diye anlatıyor. İşte Türkiye’nin 70 yıllık tarihine ışık tutan ünlü bir politikacı ve hukukçunun anlatımlarından bazı satır başları:

AHTAMAR KİLİSESİ’Nİ HAZİNE’YE KAYDETTİRDİ

Ahtamar Kilisesi’nin restore edilip açıldığı gün Baskın Oran ile sohbet eden Mehmet Feyyat anlatıyor: “1950’lerde kilisenin bulunduğu adaya bir ağa (Agit Ağa) el koymuştu. Koyunlarını otlatıyor, kiliseyi de samanlık olarak kullanıyordu. Zilyetlik iddiasıyla tapusunu almaya çalıştı adanın. Abilerim ve ben hemen, sonradan İstanbul Valisi olan Tapu Müdürü Mümtaz Tarhan’a başvurduk, adayı hazineye kaydettirdik. Yoksa özel mülk olacaktı; kolaysa uğraş. Adanın karşısında 300 dönüm arazim ve bir villam var. Eğer kiliseye rahip tayin edilirse ona tahsis edeceğim, oraya bir de Ermeni tatil köyü kuracağım.”

DEVE KUŞUNU ANLAT OĞLUM

Doğup büyüdüğüm Van yöresinde, merkezde Kürtçe bilmezler. Ortaokulda Türk kökenli bir öğrenci arkadaşımıza, Vanlı ve Türkçeyi çok iyi kullanan öğretmenim Müştak Bey sordu: “Devekuşunu anlat..” Arkadaşım, “Öğretmenim, deve kuşi gırdan olir, kuyriği küt olir, dimdiği uzun olir..” Burada ‘Gırdan’ iri anlamındadır. ‘Küt’ kesiktir, yoktur. ‘Dimdik’ gaga anlamına gelir. Öğretmen dedi ki; “Allah senin müstehakını versin! Türkçenin içine ettin. Ağzın yüzün kör olsun. Kürtlere ne mutlu ki, Türkçe konuşmuyorlar. Senin gibi Türk geçinenler gibi Türkçenin içine etmiyorlar...”

Musa Anter ile İstanbul Hukuk Fakültesi’nde beraberdik, arkadaştık. Bin öğrenci vardı birinci sınıfta, kimse kimseden haberdar değildi. Bir gün bana dedi ki; “Pertev ile bir yere gidiyoruz, işimiz var. Kaydımızı yenilememiz gerekiyor. Bizim yerimize röntgene girip çektirir misin? Seyyar röntgen vardı, onların yerine girdim ve aldığım sağlam raporlarla ön kayıt işlemlerini yaptım. Anter öğrenciyken evliydi, ticaret de yapıyordu. Yaptığı işlerden biri de Fırat Öğrenci Yurdu’nu çalıştırmasıydı. Doğu’dan gelen birçok parasız fakir öğrenciye yardım ediyordu, para almıyordu onlardan. Musa Anter’in en iyi tarafı bu; sürekli ama sürekli paylaşımcılık...

Kabadayı savcısı Marlon Kemal (Soyadı Şimşek, Marlon Brando’ya benzediği için bu lakabı takmışlar) Türk adaleti içinde mini bir Susurluk olayıdır. Marlon bela bir adam, gider İstanbul’a kumar oynar, tüm kumarhanelerden haraç toplar, kumarhaneler haracını vermezlerse bu kez kaba kuvvete başvurur ve para toplardı. Hilton otelinde özel odası vardı. Zamanın sinema oyuncularına bile sopa atardı. Beni rahatsız etmek için insanları döven, komiser döven, kaymakam döven, kumarbaz, halterci ve pehlivan Marlon’u benim de hakkımdan gelsin diye Çerkezköy’de savcıyken savcı yardımcısı tayin ettiler. Kemal dedim, seni buraya niye gönderdiler, beni Çetin Altan’a, İlhan Selçuk’a, seni mafya tetikçisine benzetiyorlar, seni hakir gördüler, seni beni vurdurtmak için gönderdiler, bu senin haysiyetinle bağdaşıyor mu dedim. Sülalelerine küfretti, ona istediği kadar izinli olduğunu söyledim. İstanbul’un yeraltı alemi onu “Gündüz savcı, gece kurt” diye anlatıyordu. Eskişehir savcı yardımcısıyken 7 Mart 1977’de öldürüldü.

Kaynak: Ali Dağlar

Yazarın Diğer Yazıları