Ümit Kayaçelebi

GAZETE GELDİ Mİ ALAATTİN AMCA?

Ümit Kayaçelebi

Kitaplar, mecmualar ve gazetelerin hayatımızdaki yeri çok ayrı ve çok da önemliydi. Bizi dış dünyaya ve Türkiye’nin her yöresinde ne olup bittiğini hep günlük gazetelerden takip ederdik. Büyüklerimizin elinden kitap, dergi ve gazete düşmezdi.Onlar okuyunca bizde onlardan heveslenip okurduk.

Belki evlerimizde kütüphanemiz yoktu ama yinede kitap almaktan geri kalmazdık. O kitapları nasıl da alır ve adeta ibadet eder gibi bir huşu içerisinde okurduk.

Belki çok fazla kitap almasak da mecmua ve gazete zamanın dünyaya açılan penceresiydi . Görsel yayının daha olmadığı ancak dünyayı ayağımıza getiren gazete ve dergilerdi.

Aman efendim ne hoştu o dergiler hepsi ayrı bir kompozisyonla süslenmiş çeşit çeşit kağıtlarla basılmış envai çeşit dergiler!. Her yaşa her okuyucuya hitap eden her zevke seslenen o güzelim dergileri unutmak mümkün mü?

Yaşım itibariyle çok dergi okudum aldığım da oldu bazen alamadığım da ama dergilerin 15 kuruş olduğu zamanları da 125 kuruş olduğu günleri de çok iyi hatırlarım.

Çeşit çeşit dergiler vardı;

Tarih, coğrafya, edebiyat, sanat, mizah, spor, magazin , tiyatro, sinema, siyaset dini, milli, çizgi romanlar, Kadın dergiler vs.

Hasılı kelam kıyamet gibi çeşit çeşit dergiler vardı ve çok da alaka görürdü okuyucunun nezdinde bu çıkan dergiler.

Burada Şevket Radoyu ayrı bir yere koyarak onun çıkardığı magazin dergileri çok ayrıcalıklı dergilerdi. Örnek vermek istersek Hayat Dergisi.  Pırıl  pırıl en güzel kağıda basılmış Hayat Dergisini  her hafta merak ederek beklerdik acaba kapakta ne çıkacak diye.

Öyle ki kadın, erkek her yaşta okuyucu orada aradığını bulurdu. Ve hayat dergisinin tam ortasında çerçeve yapılacak resimler olurdu, dini, milli, tarihi, sporcu, artist ve ünlü kişilerin resimlerini insanılar alır camcı da çerçeveletir o eski toprak ve badanalı evlerinin duvarlarına asarlardı.

Eski yıllarda öyle bol poster yoktu çoğu zaman hayat dergisinde çıkan dini içerikli Mekke, Medine resimleri çok ilgi görürdü. Ve Rahmetli babamda ikisini alıp çerçeveletmişti Rahmetli Hamit hocada. Senelerce beyaz duvarlarımızda asılı durdu.

Yine Şevket Radonun çıkardığı Ses Dergisi tamamen şarkıcı, artist ve özellikle sinemaya hitap eden bir dergi olup o zamanki ünlülerin ne yaptığını oradan takip edebilirdiniz.

Bu gün sinemanın çok ünlü aktör ve aktrisleri SES Mecmuasının düzenlediği yarışmalarda derece alarak sinemaya adım atmışlardır.

Hayat, Ses, Hayat Resimli Roman, Hayat Spor, gazetenin 25 kuruş olduğu yıllarda 125-150 kuruştu ve herkes de alamıyordu. Yani 5 gazete parası ediyordu. Ama bizim eve hepsi gelirdi.

Yine Üstadın çıkardığı Hayat Ansiklopedisi  günün ihtiyaçlarına hitap eden ve herkesin gururla alıp biriktirerek sonra  ciltleterek ansiklopedi yapıp okurlardı. Eskiler bilirler. Hazır ansiklopedi olmazdı. Her hafta fasikül fasikül alır sabırla biriktirir ve sonra ya kendiniz veya ciltçiye giderek ciltleyip  ansiklopedi haline getirirdiniz. Sene boyu böyle gider gelirdiniz ki bir ansiklopediniz olsun.

O günkü neşir hayatında Şevket Rado devrin mecmua kralıydı diyebiliriz.

Başka neler vardı derseniz Yusuf Ziya Ortaç’ın Akbaba dergisi, Karagöz, Kara kedi, Daha sonraları Tekin ve Oğuz Aralın Çarşaf, Fırt dergileri hatırladığım kadarıyla zamanın en çok okunan mizahın zirve dergileriydi. Hatta o yıllarda mizaha merak sardım ve yazdığım mizahi yazılar Akbaba da yer aldı.

Edebiyat dergilerinde Varlık Dergisi, Türk Dili, Bakış Hisar ve Türk Edebiyatı  hala hafızamızdaki tazeliğini korur. Hisar ve Türk Edebiyatı Dergileri ne kadar güzeldi o zamanın üstatlarının  yazı ve şiirlerini nasıl da merakla okurdum ve bir daha okurdum. Nerde şimdi öyle dergiler ve o müstesna yazarlar şairler?

Milli dergilerde aklımıza gelen, Töre, Bozkurt, Çakmak, Orhun, Milli tarih, Milli Fikir, Kopuz, Milli Mecmua, Üstat Necip Fazılın büyük Doğu, Selamet, Boğaziçi, Türkiye, Yılkı ve daha niceleri.

Dini dergilerden örnek vermek gerekirse; Ribat, Oku, İslam, Sönmez, Sebil, Şura, Yeniden Milli Mücadele, Son Hüküm, Ehli Sünnet, Hakses, Sebilürreşad,

Yine eski magazin dergilerinden  Hey Dergisi Şevket Radonun çıkardığı dergilerden sonra gençliğe hitap eden en çok okuyanı olan bir dergi olmuştur. Teyplerin var olmasıyla birlikte bu dergide çıkan listelerden yararlanarak şarkılardan aranjmanlardan seçmeler yaparak gönderirdik ve kasetler ödemeli olarak adresimize gelirdi ve dinler dinler defalarca dinlerdik.

Şimdi nerden bakarsanız koca bir yüzyıl içerisinde belki on binlere çeşitli dergiler çıkmıştır haliyle. Ancak ben yaşadığım zaman içerinde hatırlayabildiklerimden ve en önemli bildiklerimden örnekler vermeye çalıştım. Haliyle hatırlayamadığım ve aklıma gelmeyenlerde vardır

Dergilerin hayatımızda ayrı bir yeri vardı. Biz onlarla mutluyduk onlar olmadığı zaman kendimizde bir eksiklik hissederdik.

1940 yılı itibariyle çıkan dergilerden birazını da burada sıralamak istiyorum;

Yeni Mecmua,  Yedi gün, Günün Kadını, Yeni Mecmua, Akis, Deniz Mecmuası, Bilgi, Yurdu, Neşve, Samanyolu, Burda, İnsan, Fen Dünyası Vs. ve daha niceleri…

Tabiî ki burada çizgi romanları da zikretmek gerekir. Sinemanın dışında görselle tanışma imkanımız olmadığı için hayal dünyamızın kahramanları ve çocukluk dostlarımız çizgi romanlardaki kahramanlardı.

Burda ve Samanyolu biçki, dikiş, nakış dergileriydi. Ve her ay dergi ile kalıp verirlerdi zamanın hanımefendileri onlardan elbise dikerlerdi.

O yıllarda sanmam ki biri desin ki ben Tommiks, Teksas, Zagor; Kit Taylor, Teks Kinovayı tanımadım ve okumadım! 

Bu gün bile bizim içimizdeki çocuğa sorduğumuzda Tommiksin arkadaşlarının Konyakçı ve Doktor, Teksas arkadaşlarının Profesör ve Rodi olduğunu kulağımıza fısıldarlar. Biz hala  Tommiksin  kulver kalesindeki arkadaşı suziyi, rancerleri hangimiz hatırlamayız ki!.

Yine Teksası ve Kırmızı yeleklilerle verdiği Savaşı unutmuş olabilir miyiz!.

İşte yine eski çizgi romanlardan bir kaçını daha sayayım;

Kaptan Swing, Sihirbaz mandreke, Gordon, 1001 roman, Serüven, , Örümcek adam, Tenten,..

Bütün bunların yanı sıra Milliyet Çocuk, Tercüman Çocuk Ve Türkiye Çocuk da uzun yıllar çocukların ellerinden düşürmediği dergiler oldu.

Çocuktuk daha sonra gençlik yıllarında okuduğumuz çizgi roman kahramanlarının bu gün dünyayı kana bulayan Amerikan kahramanları olduğunu bildiğimizde iş işten geçmişti. Ama ne yazık ki hayatımızın en güzel yıllarını hep o Amerikan kahramanları işgal etmişlerdi.

Bu günkü aklımız olsaydı ne o çizgi romanları alırdık ne de o Amerikalı conileri tonileri hafızamıza da nakşetmezdik. Bu gün aklımız var lakin o yıllarda hissiyatımız vardı.

Şimdi bu saydığım dergilerin dışında birde genç kızlara ve erkeklere hitap eden cep foto romanlar vardı. Bunları özellikle İtalyanlar basıyorlardı. O günkü İtalyan artistlerinin kare kare genç erkek ve kız ilişkilerini aksettiren dergilerdi. Ve bu dergilerde gerçekten gençlerde farklı duygular ve dünyalar yaratan çok etkileyici romanlardı. Özellikle genç kızlar en çok bu cep fotoromanları okurlardı.

İşte çocukken ve gençken ayaklarımızı böyle yerden kesip bizi hayal alemlerine sevk edip pembe bulutların üzerinde gezdiren çeşit çeşit dergileri alıp alıp okuduk. Harçlıklarımızın çoğu bu dergilere ve sinemalara gitti dersem yalan olmaz.

Şimdi gelelim sadede;

Başlığımızda ne demiştik? Alaattin amca gazete geldimi?

Şimdi gazete anında geliyor. Ama 1950, 1960, 1970 li yıllarda her gün gazetenin öyle sabahın erken saatlerinde gelmesi çok vaki değildi. Gazete hep öğleden sonra ancak yetişirdi.

Bizde gazetenin gelmesini dört gözle beklerdik. Çünkü gazetenin hemen hemen girmediği ev yoktu ve elinde gazete olmayan da çok azdı. Bizde o gazete okurlarından biriydik.

Mevsim şartları dolayısıyla havanın müsait olmaması sebebiyle  bazen bir hafta gazete gelmezdi. Geldiği zaman da bir deste gazeteyi alır o karlı kış günlerinde oturur sıcak sobanın başında gazeteyi adete su içer gibi sindire sindire okurduk. Gazete su, ekmek, hava, güneş gibi elzem bir şeydi bir gıdaydı bizim için.

Dünyayı ve Türkiye’yi  oradan okuyarak fotoğraflarla  görüp takip ederdik.

Herkes kendi düşüncesine göre bir gazete alırdı. Ama hiç kimse bir başkası benim aldığım okuduğum gazeteyi okumuyor diye dışlanmazdı.

Biz hep öyle gördük. Ancak yetmişli yılların ortasından sonra herkes birbirini okuduğu kitap, dergi ve  gazetelerle tanıyıp değerlendirmeye  başladı Ve bu yüzdendir ki 1968 kuşağı ile birlikte cepheleşmeler 70 li yıllarda hız kazandı ve malum 1980 12 Eylülü öyle oldu

Neyse biz konumuza dönersek Gazete almak için bizler gazeteci Alaattin Şen’in orada o dar mekanının kapısında ip gibi dizilir gazete almak için kuyruk olurduk (Gazete birkaç gün geciktiği günler) Normal zamanlarda gazete hemen gelir Alaattin Amca pehlivanlar gibi kollarını sıvar ambara iner oğlu ve yeğenleriyle tüm gazeteleri  tasnif eder eklerini de içine bırakarak Yukarıya çıkar ve gazete satışı Başlardı.

Dostlar gazete tasnifi  size öyle laf gibi gelmesin bakın o zaman çıkan gazeteler çoktu. Onları günlük olarak ayırmak kolaydı fakat  birkaç günlük gazete mevsim şartlarından yollar dolayısıyla yığıldığında 3-5 kişi ile ancak tasnif ederlerdi.

Bakın o gün çıkan gazeteleri size hatırlatayım;

Hürriyet, Günaydın, Saklambaç,Kelebek, Cumhuriyet, Milliyet, Akşam, Vakit, Ulus, Tanin, Tasvir, Yeni İstanbul, Zaman, Babıalide Sabah, Bu gün, Bizim Anadolu, Her gün, Orta Doğu, Son Posta, Vakit, Son havadis, Dünya..

Takdir edersiniz ki benim her şeyi tam manasıyla hatırlamam mümkün değil. Hatırladıklarım bunlar.

İlkokul 4.ncü sınıftan  beri gazete okuma alışkanlığım var ve bu günde gazete almadan okumadan edemem. Siyasi düşünceyi bir yana bırakırsak en çok Tercüman Gazetesi aldım okudum. Tercümanda o yıllarda Rahmetli Tarık Buğra, Ahmet Kabaklı, Ahmet Davutoğlu, Murat Sertoğlu, Yavuz Donat, Rauf Tamer gibi zamanın en ünlü yazarları vardı.

Murat Sertoğlu’nun pehlivan tefrikaları hala hatırımdadır. Hiç unutmam pehlivan pehlivanı tam kündeye vurduğu an o günkü tefrika orda biter siz yarını iple çekerdiniz.

Yani gazete aldığımız zaman icra ve ihale ilanları hariç her yerini okurduk ve ertesi gün gazetenin gelmesini dört gözle beklerdik.

Gazeteci Alaattin Şenle uzun seneler gazete ve dergi satması dolayısıyla ailece ilişkimiz dostluğumuz oldu. Babamla da gayet dostane ilişkileri, vardı. Babama o kadar inanırdı ki veresiye aldıklarını yazmaz Necati Amca sen yaz derdi. Babam defterine yazar ve her maaş aldığında öderdi. Bu kadar da rahmetli babamı sever ve güvenirdi. O da babamın da bir zamanlar kitapçılık yapmasından kaynaklanırdı.

Allah ona gani gani rahmet eylesin.Bir ömür onunla birlikte olduk. Onu da adeta bir okul öğretmenimiz gibi addettim ve öyle sevdim ve saygı duydum.

Öğretmenlerim dışında onlar gibi telakki ettiğim  birkaç insan oldu onlardan ilki Alaattin Şen, Kütüphane Baş memuru Hakkı Yakupoğlu, Amcam Kaya kayaçelebi, Yalçın Kitapçı. Bu zamanın münevver ve müstesna  insanlarını hiç hayatımdan çıkarmadım. Ve bu günde hep hatırladığımda onları rahmetle ve hürmetle anıyorum.

Keşke yine o gazeteli ve dergili günler geri gelseydi ve ben yine varıp deseydim!

 Alaattin amca gazete geldi mi?

Hey gidi kitaplı, dergili gazeteli günler nerede kaldınız?

Yazarın Diğer Yazıları