Mustafa M. Atilla

DOMATESİN HİKAYESİ & ALİ DAYI VE DARWİN……

Mustafa M. Atilla

Yazarların, şairlerin aklına her zaman yazabilecek ne konular nede ilhamlar gelir veya oluşmaz. Bir bakarsın yazacakları olmadık yerde olmadık anda ardı ardına sıralanmış; bir bakarsın zihin taraması karmakarışık, toparlanamaz halde yazacaklarını zamana bırakmak zorunda kalır. Düşünceler birbirini kovalıyor fakat ortaya serpiştireceğin ne bir kelime nede bir metin koyabiliyorsun, ara ara mürekkebi akıttığın beyaz sayfayı buruşturup atabiliyorsun sepet doluncaya kadar, bazı zamanda tek bir kelime, isim, hatıralar, geçmiş,günlük olaylar,duygular sana ilham olabiliyor.Bugün öyle oldu! işyerindeki ofiste otururken Antalya'nın Elmalı ilçesinde yaşayan akrabamız olan, memleketin üretim ekonomisine katkılarını ailece elma bahçesi, sebze ve hayvancılık üzerine oluşturan,bir kısım şehir insanının köylü diye küçümsediği,rahat yaşamlarının sofra bolluğunu üreterek katma değer sağlayan saygıdeğer kardeşim Mustafa Sanlı bir sandık domates göndermişti,domatesler kokusuyla,rengiyle,görüntüsü ile o'kadar güzeldi ki Allah'ın biz insanlara neler bahşettiğini bir kere daha düşünürken aklıma neden olmasın diyerek domatesi bu haftaki yazımın kıymetli konuğu yaptım.

Öncelikle bizleri dünyaya getiren,yediren,içiren varlığından haberdar eden,sonsuz yaşamın müjdesini veren,yarattığı dünya içinde envai canlı,bitki,güzelliklerle şenlendiren,zevkleri tattıran,tattırmayı bahşeden ALLAH'A HAMD OLSUN.

Yazmaya başlarken düşündüğüm ilk şey domates deyip geçtiğimiz bu sebzeyi sofralarımızdan çıkardığımızı bir an düşündüm, yemekler renksiz, yemekler tatsız ,salatalar öyle turşular konserveler kuru domates dolmalarının eşsiz lezetinden mahrum kalmazmıydık, hele domates sosları eyvah eyvah. Kabuğunda ve kendisinde bulunan vitamin ve mineral yüklü besin değeri ile biz insanları koruma altına almasıyla esasen meyve kategorisine de giren çok kıymetli bu bitki ürünü olmasaydı hem mahrum hemde mutfaklar biraz çaresiz kalmayacak mıydı.

Mutfak kültürümüzün tacı olan domateslerin binlerce çeşidi yöreye,iklime,toprağa göre küçüklü büyüklü,dayanıklı dayanıksız,değişik şekillerde ağırlıklı olarak kırmızı renk tonlarıyla yaşlanmaya karşıda tüketebileceğimiz en leziz önemsememiz gereken meyvedir.

Kısa zaman önce ağzımızı,burnumuzu kapatıp,evde kal sloganı ile ev tatiline sokulduğumuz elleri bol su ve sabunla yıkatıldığımız çeşit çeşit denenmemiş aşılarla 1-2-3-4-5 aşıyı yani aynı mikrobu defalarca kanımıza soktuğumuz covit mikrobunun vucuttaki işlevinin karşısına çıkaracağımız,vücuda bağışıklık kazandıracak,zinde tutacak domatese iyiki varsın iyiki gönderilmişsin diyorum.

Konuya girerken tüm dikkatimi yoğunlaştırdığım da düşüncelerim domates hakkında sağa sola kaymaya ve onlarca bilgi, düşünce yıldırım çakarcasına oluştu diyebilirim.

Bu yazıyı yazarken domates hakkında bilimsel açıklamalar yerine insanı yaratıp yoktan var eden rabbimiz yaşam kaynaklarını yarattığı tabiat içinde bulunan tüm canlılar içinde en üstün kılan ve ömürle şereflendiren,insana sunduğu meyve ve sebzeler içinde zirve yapan Türkiye’deki otuz çeşitten fazla farklı domates çeşidinin ve domatesin ilk anavatanın  AĞRI ve VAN olduğunu ilk kez köşemden varsayımlarla anavatanın meksika olduğunu iddia eden batılı uyanıkların tezini çürütecek kendime göre bir mantıkla yazıyorum.

Dünya hayatının başlangıcı Adem aleyhisselamla, ikinci başlangıcı Nuh peygamber ile başladığını biliyoruz.İlahi emir gereği Nuh aleyhisselamı azmış kavim ve sapkın insanların imhası için yerin, göğün sularını bırakması emrinin vaktine kadar yüzdürülecek geminin inşası ve içine almasını istediği yer yüzünde bulunan canlıların insan,hayvan ve bitki neslinin devamı için çiftler ve çeşitler alarak geminin yükünü tamamlamakla görevlendirdi. Yine ilahi emirle yerin suyu bırakıp göğün açılması ile yeryüzünü sular kapladığında gemideki tam teslimiyet içinde olanlar ve gemideki diğer canlılar kurtuluşun şanslılığını yaşadılar. Ta ki sulara suyu tut emrine kadar. Karaya oturan gemideki kapaklar açıldıktan sonra Nuh ve diğer insanlar cudi dağı civarında yanlarına aldıkları hayvan ve bitkilerle yaşamı yeniden kurmaya başladılar, Ektiler, biçtiler,otlattılar doydular doyurdular. İlk Ağrı ve Van bölgesinde dikimi yapılan domates buradan dünyaya dağılmıştır ve anavatanı bu bölgedir diyorum. Osmanlının yıllar alan batı seferi İspanya’ya kadar uzandığı dönemde ordunun yeme içme işi için yanlarında götürdükleri tüm sebze ve tahıl tohumlarından üretilen domateslerin tarlada kalan tohumlarını kaşif Kristof Kolomb veya başka kaşif tayfaları 1500’lü yıllarda Osmanlının geri çekilişi ardından İspanya tarlalarından tohuma yüz tutmuş bitkilerini Meksika'ya götürüp ürettiler.

Teknolojide otuz kırk yıl geriden geldiğimiz için haber ve bilgi platformlarında ismi,anavatanı,soyu, kökü vs herşeyi öncelik hakkını kullanarak ellerinde tuttukları için Asya ve Afrika menşeli tüm keşif ve sömürü metalarını uyanıklıkla ellerinde bilgi kaynağı olarak sundular.Kargaların tohumları dünyaya dağıttıkları düşüncelerine de kargalar güleceğinden, Ortaya bu gibi meselelerde açıklama yapmada geri duran aciz toplumlar hep kabullenmek zorunda kalmışlardır,dahası zamanla kendi okul kitaplarında da doğruluğuna yer vererek düşünmeden onamışlardır.

Yeri gelmişken bunuda ilintili olarak yazayım; batılı düşünürlerin çoğu savları asılsız ve mesnetsizdir.? örnek; insanın maymundan evrimleşerek yavaş yavaş oluştuğunu resimlerle okul kitaplarımıza koymaları hem bunu savunan bilimsel evrim teorisi diye takdim eden düşünce fakiri Charles Darwin’’in yanılgıları ve teorileri; ayrıca birçok konuda bilgi kirliliği yüklü basiretsiz milli eğitim mensupları aynı domatesin  anavatanı Meksika gibi tanıtımların araştırmasını yapmadan kitaplarda yer vermesi üzücü geliyor bana. İnsan; kainatı yaratan Allah tarafından bir nutfeden yaratıldı. ilk insan Adem aleyhisselam ve soyundan tüm insanlık yaratılıyor.Azgın bir toplumun maymuna çevrilmesini şaklaban inanç yoksunu Darwin kendini ve çevresini, azgın insan menşeli maymuna benzetmiş ki ata olarak düşünmüş sonrası kendi evrim teorisinin notları arasına sokmuş. 

Öğretmen kız kardeşim Ümran Levent yazılarıma yorumu eksik etmez sağolsun, ara sırada şöyle der yazı içinde konuyu dağıt ki düşündürmeye iteceğin yazılar çıksın ortaya, eyvallah.

Bir ucu çalık sokağımıza bir ucu mercimek mahallesinin çıkmaz sokağa cephesi olan altmışlı yıllarda bostancılık yapan Ali dayı bostan kurmada usta,profesyonel, akıllı gayreti ile adından söz ettiren biriydi.Kerdileri düzenli, tumpları aynı eşitlikte aynı düzende, sulama sistemini oluşturmuş, insan şeklinde kuş korkulukları,domates altlıkları, fasulye sırıkları,toplama bakraçları ve iki kefeli zincirli üstten tek bir halka ile tutulan terazisi ile düzenli bir insandı. Ara ara yanına giderdim merakıma yenilerek sorar öğrenirdim anlatırdı. Anlatımları içinde bostancılığın dededen kalma meslek olduğunu söyler tohumları şimdiki gibi İsrail tohumu değil bitkinin en alt kısmından ilk meyveyi alır tohumunu külün içinde kurutur saklarım derdi,ben böyle gördüm böyle yapıyorum diye anlatırdı.Onun için Ali dayı ve dayılar,bostancı amcalar gibi atalarımız batıya gidiş yönü belli olan tohumların ilk üreticisi olmuşlardır.

Bu domateslerin çeşitlerinden bazıları turşunun vazgeçilmezi keçi memesi, toprağa yakın sırtını dayamış, yaprakları içinde elinle arayarak bulacağın kırmızı iri oturak domates, alakır, yıldız cinsleri aynı Sıhke kavunu gibi öncelikli dikim tercihi ile yetiştirilirdi.Tercih edilen,satışa gelen bu domatesler onlarca yıl Van kahvaltısı ,salça ve yemeklerinin vazgeçilmezi olarak tüketilirdi.

Nuh’un gemisi ile başlayan domates serüveni her zaman Ağrı ili, daha sonra Van şehrimizin güzel yemeklerinde lezzet bulacaktır. Gelecek haftaki yazımda buluşmak üzere. 

Yazarın Diğer Yazıları