Şahin Akçap

Yol gösteren ana yürekleri

Şahin Akçap

Sedef Erken adını duymuşsunuzdur. Bir yürekli annenin adı…

 

Otizmli oğlu Ozan Barış Şanlısoy için canını dişine takan ve bu yavrularımızı görmezden gelenlere karşı amansız bir mücadeleyi göze alan Sedef ERKEN’in bir yazısını paylaşacağım.

 

Bu yazıyı kaleme alırken hem Sedef Hanım gibi saygı değer anneleri hem de otistik değerlere sahip çocuklar için varını gücünü ortaya koyarak eğitim sunan öğretmenleri onların yardımcılarını alkışlamanızı dileyeceğim.

 

İşte Sedef ERKEN’in çığlığı ve işte o yazı… Dağ ve Ağaç…

SEDEF ERKEN

istanbul, Türkiye

29 Ara 2014 — Sevgili Dost,

Dün gece itibariyle kampanyamızdaki imzacı sayısı 200.000 i geçti... Yaşasıııın diye haykırmak geliyor içimden...

Herkes bana bu imzalarla ne yapacaksın diye soruyor. İnanır mısın tam olarak bilmiyorum. Belki TBMM'ye belki Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, Milli Eğitim Bakanı'na, ulaştırabileceğim kimi bulursam ne yapıp edip ulaştıracağım galiba. Ama biliyor musun, bu kampanyanın başından itibaren hiç bir şey planlanmadı. Bu noktaya geleceğini hiç düşünmemiştim. O yüzden sadece olan biten izliyor ve elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

Bunu yaparken de tek izlediğim yol göstericim oğlum Ozan. Onun ayak izlerini takip etmeye çalışıyorum.

Seninle yine bir yazı paylaşacağım. Neden mi? 

Çünkü benim için bu imzaların nereye gittiği kadar senin otizmi ve biz aileleri tanıman ve neler yaşadığımızı anlaman da çok çok önemli. Eminim senin aracılığınla pek çok insan çocuklarımızdan öğrenecek çok şeyimiz olduğuna bizler kadar inanmaya başlayacak...

Bu sana bir yeni yıl hediyesi, umut ve sevgi adına... Umarım seversin....

Mutlu ve hayırlı bir yeni yıl diliyorum. 2015 hoşgelsin... Bizlere güzellikler getirsin...

Bu yazı da 2010 dan...


DAĞ VE AĞAÇ
Düşündüm de. Otizmle tanışalı iki buçuk yıl geçmiş. Bana bazen iki buçuk asır gibi bazen iki buçuk gün gibi gelen bir zaman dilimi. 

Zaman ne kadar göreceli. İnsanın biyoritmi ile dünyanın dönüşü arasında nasıl da garip bir paralellik ve ayrılık var aslında. Bir gün bazen bir ömür gibi gelir insana, bazen bir ömür bir an kadar kısa.

Otizmle tanışalı beri gözümün bakışı, kulağımın duyuşu, vücudumun işleyişi de değişti sanki. Beynimdeki kimyam değişti. Bakıp görmezmişim, duyup anlamazmışım meğer bazı şeyleri. Bedenimin içine yeniden girmeye çalışıyorum şimdilerde.

Oğlumla okul yoluna çıkıyoruz, giderken de dönerken de çocuklar ve anneler her yerde. Babasının elinden tutmuş yürüyen çocuk az nedense bizim memlekette. Babalar genelde çok yoğun, çok ciddi meseleler peşinde.

Beden dili gerçekten çok şey anlatır ya bazen. Gözüm yoldaki annelerin bedenlerine takılıyor. Tüm sevgileriyle yavrularının ellerini avuçlarının içinde sarmalayan şefkatli anneler. Bedenlerinde hayatın telaşı, zihinlerinde belki de hiç bitmeyecek her gün yeni ilaveleriyle büyüyen bir yapılacaklar listesiyle yol alan anneler.

İki kişilik bir yürüyüş aslında birlikte yapılır ya. Birlikte yürümenin de ortak bir ritmi vardır ya. Olmalıdır ya. Bunu düşünüyorum. Miniklerin bedenleri onlara yetecek büyüklükte. Adımları ancak bacaklarının boyu kadar. İsteseler de bizim gibi koşamıyorlar. Annelerinse acelesi var. Menzil belli, zaman az. Resme böyle bakınca hızlı hızlı yürüyen, hatta koşuşturan annelerin, minik ellerini tutmuş çekiştirdikleri pek çok minik insan takılıyor gözüme. Biz mi onları götürüyoruz bir yerden bir yere? Yoksa peşlerine mi takılmalıyız aslında?

Elime bakıyorum, hızıma bakıyorum, oğluma bakıyorum. Ve duruyorum. Yalnızca o andayım. Zamanı durduruyorum.

Elini bırakıyorum, hadi git diyorum, ne yöne gitmek istediğine sen karar ver. Ne yapmak istediğine de. Birkaç adım özgürce yürüyor. Asfalt yolun kenarında betondan kendisine kalan minicik bir dairenin içinde yaşayan bir ağacın yanında aniden duruyor. 

Toprağa bakıyor. “Dağ” diyor. 

Sonra bir kelime daha çıkıyor az ama öz söyleyen dilinden. “Ağaç.” Elini yeniden tutuyorum. İkimiz birlikte kollarımızın arasına alıyoruz ağacı. Birlikte ona sarılıyoruz. 

“Cici ağaç” diyoruz. “Tatlı ağaç.”
Şehrin en kalabalık yerinde, koskocaman bir kalabalığın ortasında yalnızız. 

Kornalar çalıyor. İnsanlar telaşla evlerine yetişmeye çalışıyor. Etrafımıza bakmıyoruz bile. Aldırmıyoruz bize bakan şaşkın gözlere. Ağacımıza sarılıyoruz. Birbirimize.

Ve aklımdan geçen dilimden dökülüyor. “Seni seviyorum. Sen hep özgürce yürü, seni izlemeyi ve götüreceğin yere gitmeyi kabul ediyorum.”

Sedef Erken -2010

 

Sedef Erken’e omuz vermek isteyen herkes için işte onun e posta adresi: ([email protected])


Yazarın Diğer Yazıları