Şahin Akçap

Yalınayak çocuklar!

Şahin Akçap

Siverekli Merve ve Melek kızın gazetelerdeki iç acıtan haberleri ve televizyon ekranlarında yansıyan yakıcı görüntüleri tam da televizyonlardaki kredi odaklı yılbaşı armağanı reklâmların curcunasına denk geldi. Ruhlarımızı ele geçirmenin başlangıcı SMS yağmuruna yakalanan cep telefonlarımıza bankalardan gelen:
"Yılbaşı ihtiyaçlarınız için fırsat kredileri!" Davetinden tam bunalmışken, yalınayak çocuklarımızdan sadece bir ikisinin, Siverekli Merve ve Melek'in resimleri sosyal hayatımızı bir kez daha sorgulamamız gerektiğini anımsattı.

Bu yazının daha bir gün öncesi görev yaptığım okula yaklaşık yirmi çift ayakkabıyla gelen ve ihtiyacı olan çocuklara dağıtılması ricasında bulunan emekli bir öğretmen Mehmet Beyin, Melek kız haberini okuduğunda nasıl bir duygu yaşadığını görmek isterdim.
Dağıtığı sucuklar önünde gazetecilere ve televizyonculara sağlı sollu, profilden görüntü veren ve dibine kadar siyaset yapan o belediye başkanı acaba neler hisseti?
Siverekli kızların görüntüsünde yoksulluk edebiyatı yapılıyor diyenler yanılırlar. Tam aksi kar ve kışta ve de takvimler 2012'yi gösterirken Türkiye'yi bulunduğu coğrafyanın feriştah ülkesi gibi gösterenlere sizce de o görüntüler atılmış okkalı bir tokat yerine geçmemiş midir? 
İzlediyseniz anımsamakta gecikmeyeceksiniz… 
Yılmaz Güney imzalı Arkadaş filminin başkahramanı Âzem bir zamanların en güvendiği ama zengin olup sınıf atladıktan sonra yozlaşan arkadaşı Cemil'i çocukluklarının geçtiği köye götürür. İster ki arkadaşı Cemil geçmişi hatırlayarak sirkelensin ve kuşatıldığı yoz hayattan birazcık çıkabilsin. Gittikleri köyde turistler de vardır. Turistler yoksul köylü çocuklarının yalın ayak resimlerini çekmekte, objektiflerini çamurdan yapılmış kerpiçler üzerinde yükselen derme çatma toprak evler üzerinde tutarak şakır şakır görüntü almaktadırlar. Turistlerin bu tavrına Cemil tepki gösterip:
"Onca güzelliklerimiz varken neden buraların resmini çekiyorlar."Diye sitem ederken Âzem (Adının üstünde şapka var) onu durdurur:
"Onlara kızmaya hakkımız yok! Biz önce o fotoğrafları çektirten yoksulluğumuza engel olmalıyız." Diyerek o yılların sosyal durumuna eleştiri yapar.
Birkaç gün önce internetten sosyal paylaşım sitesi Facebook'u incelerken İzmir kaynaklı güzel bir paylaşım haberiyle karşılaşmıştım:
"Sokaktaki yoksul insanları şu telefon numaralarına bildirirseniz gelir alırlar, kışta, ayazda kalmazlar." Diyordu. O duyarlı bilgiyi paylaşanlar arasına katılmakta gecikmedim. Paylaştım ki böyle bir sosyal güvenceden her kesin haberi olsun.
Sosyal Devlet demek insanını aç, açık bırakmayan devlettir. Ne yazık ki bu bizde farklı bir biçimde uygulanmakta ve her kesin devleti olan olguyu seçim yatırımlı, ulufe dağıtımcısı konuma düşürmektedir.
Bunları bırakıp yeniden Siverekli o kızcağızların görüntüsüne dönersek…
Bakınız o kılara pek yakında acıma duygusu ağır basanlar giysiler dağıtacak. Kırmızı telefonlar çalışarak bulundukları ilçenin kurumundaki üst kurum görevlileri harekete geçirilip tepeden tırnağa giydirilecek… Ya sonra? Ya diğer yoksul çocuklar? Bir değil… On değil… Yüzlerce yoksul çocuklar ne olacak?
Ne yazık ki devletler fiyakalı sözlerle arz-ı endam eyleyen liderlerin günü birlik çözümleriyle yönetilemiyor… Yoksulluk ve temel nedenlerinin ortadan kaldırılması için ekonomik tedbirler alınmasını gerektiriyor. Bunu başaracaklarda ne yazık ki üç çocuk ve hatta üç çocuktan daha fazla çocuk yapın diyenlerin soyut önerileriyle de olmuyor. Her sorunun çözümünün üretim ilişkileri içinde olduğu bilincinde olunmadıkça da yoksulluk denen ucubelik insanlarımızın kafalarının üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanmaya devam edecektir.
Kıyamet kopacak diyenlere söylemek isterim ki! Aslında Siverekli yoksul kızların karda kıştaki yalın ayakları değil midir kızıl kıyamet!

Yazarın Diğer Yazıları