Şahin Akçap

Tuz

Şahin Akçap

Kim bilir kaçıncı anneydi bu söyleştiğimizde çocukları için yakınan:

"Hiçbir şeyin kıymetini bilmiyorlar."Diye çocuklarının gelişiminden mutsuz olan.

Kıymet bilmek… Sahip olunan bir şeyin değerinin bilincinde olmak…

Konu fena halde kafama takılınca o çok sevdiğim masalı anlattım fırsat bulup sınıflarına girdiğim öğrencilere.

Masalı dramatize edip anlatırken en can alıcı yerinde durup:

-Bakın çocuklar bu masalı evlerinizde anneleriniz, babalarınız, varsa diğer büyükleriniz ve kardeşlerinize benim anlattığım gibi anlatmaya söz verirseniz sonuna kadar anlatayım. Ya da burada noktalayayım. Söz aldım öğrencilerimizden.

Masalı öylesine can kulağıyla dinlediler ki ertesi gün ve sonrası günler okula gelen, yolda, sokakta karşılaştığımız veliler elimi sıkıp:

"İşte hayat dersi buymuş be hoca!" Diye teşekkür ettiler.

Geçen gün Antalya'nın en işlek caddelerinden birinde önüme fırlayan güzel bir kız:

"Öğretmenim!" Diye koluma sarıldı.

Yanında büyük annesi ve babası vardı.

Elimi öptü, yanaklarından öptüm, yanındakilerle el sıkışıp hal hatır sordum.

Üçüncü sınıf öğrencilerindendi. Öğretmenlerinin izinli olduğu bir gün derslerine girmişim. O an ki derslerinin sonunda da onlara tuz masalını anlatmışım.

Güzel kıza dikkatlice bakınca hatırladım.

Şimdi sekizinci sınıfa gidiyormuş.

"Öğretmenim ne zaman sofrada ya da bir yerde tuz görsem siz geliyorsunuz aklıma. O masalı sayısız arkadaşlarıma anlattım. Onlar da başkalarına." Dedi sevinç ve heyecan dolu sesiyle.

Doğruydu… O masal değer vermenin kalbine tat veren bir masaldı.

Şöyle anlatmıştım…

Günün birinde bir kral üç kızını yanına çağırmış.

"Söyleyin bana beni ne kadar sevdiğinizi bilmek isterim." Demiş.

Büyük kız:

"Dünyadaki bütün denizler, ormanlar, akarsular kadar seni seviyorum babacığım."Demiş.

Kral keyiflenmiş.

Bu kez ortanca kızına dönmüş:

"Ya sen güzel kızım, sen ne kadar seviyorsun." Demiş.

"Babacığım dünyadaki tüm hazinelerde bulunan mücevherlerden daha çok seviyorum seni."Demiş.

Kral keyiften dört köşe olmuş.

Küçük kızına dönmüş:

"Peki, sen söyle küçük kızım sen ne kadar seviyorsun?" Diye sormuş.

Küçük kız ablalarına bakmış sonra:

"Babacığım seni tuz kadar seviyorum." Demiş.

Kral ve ablaları şaşırmış. Çatmış kaşlarını kral:

"Hadi kızım şaka yapma, ne kadar çok sevdiğini söyle?" Diye tekrar sormuş.

Küçük kız başını sallamış:

"Babacığım dedim ya tuz kadar seviyorum." Diye ısrar etmiş.

Kral hiddetlenmiş.

"Alın bu küstahı karşımdan. Şimdiden ne olduğunu belli etti. Sürgüne gönderiyorum. En uzak bir beldeye götürün."Diye emir vermiş.

Küçük kızı, kral babasının emriyle uzak bir diyarın uzak bir beldesine götürmüşler.

Yıllar sonra gün gelmiş kralın yanlış ve insanları ayrıştıran politikası yüzünden ülkesi savaş eşiğine gelmiş. Etrafındaki şakşakçılar iç ve dış politikada kralı yanlış yönlendirince ülke diğer ülkelerin arasında yalnızlaşmış ve ekonomisi giderek bozulmuş. Ardından gelen yağmursuz günler kıtlıklara ve hastalıklara neden olmuş.

Kral bu zor durumdan çıkmak için bilge kişilere danışmış. İçlerinden en cesuru krala:

"Bize çok uzakta bir ülke kraliçe tarafından yönetiliyor. Kralım sizin başkanlığınızda bir heyetle o ülkeye giderek görüşelim. O kraliçe bize el uzatırsa sıkıntılarımızdan az da olsa kurtuluruz."Diye bir öneri sunmuş.

Kral çaresiz bilgenin önerisini kabul etmiş. Önden gönderilen ulaklarla kraliçeye görüşmeye gideceklerini bildirmiş.

Kral ve heyetini güzel bir kraliçe ve etrafındaki yardımcıları kapıda karşılamış.

Kral ve heyeti bu karşılamadan ziyadesiyle memnun olmuş.

O günün akşamı kraliçe, kralın onuruna sarayında muhteşem bir ziyafet vermiş.

Kral ve heyeti kuş sütünden gayri her şeyin olduğu ziyafet masasına oturmuşlar. Kraliçe yemek için buyur işareti vermiş.

Çeşit çeşit yemeklerin olduğu masada yemeğe koyulmuşlar. Ancak kralın ve heyetinin yedikleri yemeklerde zerre kadar tuz olmadığını fark ettiklerinde masa üzerinde tuz aramışlar.

Kraliçe göz ucuyla kralı ve heyetini izliyormuş.

Kral:

"Her şey çok mükemmel… Teşekkür ederim. Ancak tüm yemekler tuzsuz kraliçem. Tuz getirmelerini lütfeder misiniz?" Demiş.

Kraliçe yerinden kalkmış.

"Sayın kral hazretleri tuzun kıymeti ne ki? Siz değil miydiniz sizi tuz kadar seviyorum diyen küçük kızınızı ülkenizden sürgün eden. Mademki tuz değersiz buyurun afiyetle yiyin." Demiş ve gülümseyerek kralın oturduğu yere gelmiş.

"Bana dikkatlice bakar mısın baba? Ben o seni tuz kadar seven küçük kızınım." Diye krala sarılmış.

İşte bu masaldı anlattığım öğrencilerime.

İçinde değerlerimizi, kıymetlerimizi düşünmelerini sağlayan…

O masalla yüzlerce öğrencimin düş dünyasında bir kelebek etkisi yaratmayı ummuştum.

Ve o gün karşılaştığım güzel öğrencimin söyledikleri, masalın gerçek hayatla buluştuğunun bir kez daha somut kanıtı olmuştu.

Anadolu'da değer, kıymet, vefa için söylenmiş sözler arasında söylene gelen:

"Ekmek, su ve tuz hakkı!" Söylemini de bu masal içinde görebilirsiniz.

Çoğumuzun bildiği bu masalı sahip oldukları karşısında mızmızlanan çocuklarımıza usulünce anlattığımızda, yankılarının olağanüstü boyutlara ulaşacağını söyleyebilirim.

Bazen bir masal gerçek hayat için eşsiz bir rehber olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları