Şahin Akçap

Tek gelsin dımbıl alayım

Şahin Akçap

"Gız ana fındıklar nerede?" Diye hışımla girdi kilerden içeri.

Hamurlu ellerini geniş ve çukur kabın içinden çıkarmadan şöyle bir ardına döndü kadın:

"Vilen oğlum ne oli? Bu ne telaş!" Dedi anası.

"Yav nerede sen yerin söyle!" Dedi yüksek sesle oğlu.

"Makatın altında büyük naylon torbada… Hem sen nedecaksan fındığı. Onlar bayrama gelecek uşaklara verilecek."

Eğilip sedirin altındaki naylon torbayı çekip aldı çocuk.

"On beş tane seçecem. Merak etme geri gerinse torbayı makatın altına bırakacam."

Fındık torbasını açtı, en irilerinden on beş tanesini seçip aldı.Tekrar torbayı yerine bıraktı.

"Ana eğe nerede?" Diye sordu.

"Odunlukta babanın alet edavatının içinde." Diye yanıt verdi annesi.

Küçük naylon poşete bıraktığı fındıklarla odunluğa geçti. Babasının alet çantasından uzunca ve ucu hafif sivri törpüyü aldı. Bahçe duvarının yanındaki salkım söğüdün altındaki masaya oturup seçtiği fındıkları benek benek törpüledi.

Fındıklar hazırdı. Ya milav?

Milavı öyle bir yerde seçmeliydiler ki yol üstü olmamalı, gelen geçeni rahatsız etmemeliydi.

Hazırladığı fındıkları yüklükteki battaniyelerin altına sıkıştırıp sakladı. Sonrada hızla dışarı çıkıp karşı komşunun bahçesini çevreleyen duvarın çökmüş aralığından başını uzatıp seslendi:

"Vilen Mito nerdesen ?Mitoooo!"

Toprak damlı evin küçük pencerelerinden biri açıldı, başını uzatan yaşlı adam:

"Vilen yetim ne bağirisen. Mito yok! Anasınan mezarlığa gettiler." Dedi.

Duvarın aralığından başını çekti:

"Tüh! Tam da gidecek zamanı buldu."

Kafasına göre bir yer seçti. En iyisi Mitat gilin köhne duvarının dönemecindeki yeşil bayırdı. Hem ayakaltı değildi, hem duvarın bir perde görevi yapması işlerine gelirdi.

Uygun bir noktaya iki avuç iç büyüklüğünde çukur kazdı. Söğüt ağacından kopardığı dallardan birini korsun diye üzerine koyup Mitat'ın gelmesini bekledi. Mitat:

"Burası uygun." Dediği an fındık oynanacak yer orası olacaktı.

Akşamüzeri Mitat gelmiş ve milav yerini göstermişti. Bulduğu yer kan kardeşi Mitat'ça içinde uygundu.

O akşam sabahı zor ettiler.

Bayram namazından dönüp, kahvaltıyı ailece yaptıktan sonra fındıklarını aldığı gibi Mitat'a uğradı, dedesinin elini öpüp, bir lira bahşişi de kaptı sonra da ver elini milav başı.

Mahallenin çocukları da toplanmıştı.

Oyuncular ardı ardına sıraya girdi. Milavın başında önce o durdu. Ellerindeki fındık torbalarıyla sıralanmış çocuklar avuç içlerine doldurdukları fındıkları milav denen çukura atıyor, fındıkların tümü içeride kaldığında:

"Mıdı kellip!" Diye sevinçle bağırıyor attıkları fındık sayısı kadar fındığı milav başındakinden alıyorlardı. Öyle bütün fındıkları çukurun içine atmak her babayiğidin harcı değildi. Çoğu zaman milavın içinden dışarı saçan fındıklar milav başındaki tarafından sayılıyor dışarı çıkan fındıklar tek sayılıysa fındığı atan tüm fındıklarını milav başındakine ütülüyordu. Ya da çiftse dışarı çıkan fındıklar bu kez atan kazanıyordu.

Fındık oyununun içinde gizli bir koruyucu kural vardı. Tüm fındıklarını kaybeden çocuklar, milav başını bekleyenin yanında duruyor:

"Tek gelsin dımbıl alayım." Tekerlemesini söyleyerek yeniden fındık sermayesi oluşturmaya çalışıyordu. Dımbıl bu oyunun bahşişiydi.

Fındığına milav oyunu kimi zaman büyük ağabeylerin kumarına da dönüşebiliyordu.

İşte o zaman iri ve törpülenmiş, kimine göre uğur getirsin diye okunmuş fındıklar fora ediliyordu. Küçük çocuklar bu oyuna dahil edilmez, bazen seyirlerine izin verilirdi.

Zaman hızla gelip geçti.

Geleneksel oyunlar yerini elektronik aygıtlı oyunlara bıraktı. Bilgisayarların hükümranlığı milavı da, mendil ve yüzük oyununu da anılarda bıraktı.

Yeşil alanlar üzerinde yükselen beton dağları çocuk oyunlarının da katili oldu.

Ancak milav oyunu için her zaman yer ve mekân bulunur.

Bahçe aralıkları… Site alanlarındaki yerler…

Sermayesi bir avuç fındık, oyun alanı on metre karelik bir alan. Hepsi bu! Asıl olması gereken o hiç kaybedilmeyecek çocuk ruhları. Çocuk ruhlarınız ölürse, umutlarınız gölgelenir, heyecanlarınız azalır.

O halde tek gelse de dımbıl, çift gelse de dımbıl diyerek geçmişten günümüze uzanıp gelen değerlerimizi unutmayalım, çocuklarımıza da kazandıralım.

Ne dersiniz?

Yazarın Diğer Yazıları