Şahin Akçap

TAKLACI GÜVERCİNLER

Şahin Akçap

Bir güvercinin takla atabilmesi kolay değildir. Eğitim ister. Ve çok da uçuş!
Şaka maka güvercin besleyenler çocuk büyütenler kadar emek verir. Mekân önemlidir. Uçuş alanında elektrik teli karmaşası olmamalı. Hele huysuz komşu hiç olmamalı.
Günlerden bir gün güvercinleri olan bir arkadaşım okey oynadığımız kahveye pek keyifsiz gelmişti.
"Geçmiş olsun. Hasta mısın?"Diye sorduğumuzda bezgin bir sesle:
"Ben değilim, o hasta." Diye yanıtlamıştı.
"Hay Allah yenge mi?" Diye üsteleyince:
"Taklacı Mardin güvercinim hasta."Demişti.
Okey karesindeki biz kadim arkadaşları istekadaki taşlarımızı öylece bırakmış sanki söz birliği etmişçesine hep bir ağızdan:
"Yok yav!" Çığlığı atmıştık.
Güvercini hasta olan arkadaşımızın "Mardinli taklacı güvercin" adını verdiği güvercin çocukları kadar sevdiği özel eğitimli güverciniydi. Her gün nasıl uçtuğunu, ne taklalar attığını ayağa kalkarak, kollarını açıp uçar gibi yaparak anlatır ve heyecanla:
"Neler yaptığını bir görseniz gözlerinize şaşarsınız. Derdi.
Bir keresinde sokakta rast geldiği eşi yengemiz dert yanmış:
"Allah rızası için bu adamı psikologa misikologa götürün. Utanmazsa geceleri bile güvercin kafeslerinin olduğu çatıda uyuyacak."Demişti.
Yenge haklıydı. Kazancını güvercinlere yatırıyordu. Ama çoğu zaman aldığı güvercinleri bir sokak ötesindeki güvercin müptelasının daha iyi eğitimli güvercinlerine kaptırıyor sonra da bunalıma giriyordu.
Mardin taklacısı güvercini en has olanıydı. Bu işin erbapları tarafından hatırı sayılır bir paraya ta Mardin'den getirilmiş, eğitiminde de:
"İyi taklacı bir güvercinin olsun istiyorsan çok ama çok uçurtacaksın. O uçtukça kanatları kuvvetlenir, özgüven kazanır sonra da figürler yapmaya başlar ve en sonunda takla atmaya başlar."Diye önerilerde bulunarak yardımcı olmuşlardı.
Şimdi Mardin taklacısı hastaydı ve arkadaşları da ondan hasta!
Çay söylemiş, hüzünlü havayı dağıtmak istemiştik:
"Bakmayın siz bana oynayın."Dese de ne mümkün. Onu o halde melül melül bırakmaya yüreğimiz yer miydi?  
Cesaretimi toplayıp söze girmiştim:
-Yıkma kendini be kardeşim! Canlı değil mi bu? O da hasta olacak. Götür bir veterinere şıp diye çaresine baksın.
Başını önünde tutarak:
"Veterinere götürdüm."Demişti.
-Neyi varmış peki?
"Hasta olmuş bu dedi. Hastalığının adı da Sallabaş Hastalığı... Bütün kuşlarda olurmuş. En çok da güvercinlerde görülürmüş."
Okey karesini oluşturan dört arkadaş birbirimize bakınmış, içimizden:
"Ne hastalığıymış bu?" Diye geçirirken, o devam etmişti:
"Yem yiyemiyor. Başı sanki boynu kırılmış gibi önüne düştü. Veteriner de bu kuş vitaminsiz kalmış. Vitamin eksiği olan güvercin böyle sallabaş olur dedi."
-Sen kendinden bile iyi bakarsın. Hem güvercinin vitaminsiz kalması diye bir şeyi de yeni duydum. İlaç verdi mi?
Sesi titreyerek konuşmuştu. Sanki çoluk çocuğu ölüm döşeğine düşmüş bir baba gibi:
"Vitamin takviyeli yem... Bir de aşı benzeri bir şeyler yaptı. Ama bizim Mardinli hala öyle... Boynu kırık gibi sallabaşıyla dururken kahroluyorum. Kim bilir kanatlarını bile unuttu garibim?"
*     *     *     *
Erzurum'da;
"Vatandaşa takla at, oyna!" Denilen haberi televizyonda izleyip, gazetelerde okuyunca yukarıdaki taklacı güvercin anım geldi aklıma.
Ve gözlerimin önüne Gazi Mustafa Kemal'in ve arkadaşlarının yurt gezilerinden birinde dertli bir yurttaşla canı gönülden konuşurken çekilmiş fotoğrafı gelip silinmez bir görüntü olarak kuruldu.
Sonrada güvercin yetiştiricisi arkadaşımın hasta güvercini için o son söylediği:
"Kim bilir, kanatlarını bile unuttu garibim!"Sözleri.
 Hani diyorlar ya:
 "Kimsesizlerin kimsesi olmak..."
Ben bu söze artık pek inanmıyorum. Gerçekleşeceğine de... Kanıtı da Erzurum'da 60 yaşındaki iyi yürekli bir vatandaşa reva görülenler.
Gariban vatandaş sahipsiz... Bakmayın siz televizyonda atıp tutanlara... Laf ola beri gele hepsi...
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" Sözüne gelince... O söz de ne yazık ki artık bu olup bitenden sonra klişe bir söz olmaktan öteye geçmiyor.

Yazarın Diğer Yazıları