Şahin Akçap

Son noktayı koymak

Şahin Akçap

Anadolu bozkırlarında gücü tükenen, yaşlanan atları yazıya bırakırlar. İsterler ki son günlerinde özgür olsunlar.

 

Yeleleri rüzgârda uçuşan bir zamanların rüzgâr kanatlı bu atlarına yılkı atı derler. Ünlü yazar Abbas Sayar Yılkı Atı romanında onlardan söz eder.

 

***

 

Datça’ya yolunuz düştü mü hiç?

 

Datça’nın sahili yaşlı köpeklerle doludur. Cumhuriyet kahvesinde bir fincanlık yorgunluk kahvesi yudumlarken sormuştum:

 

— Neden böyle başıboş bu hayvancıklar? Diye.

 

“Konaklardaki, yazlıklardaki köpekler yaşlanınca sahipleri böyle ortalığa salıveriyor.

 

Bu yaz Torbalı’nın Ayrancılar beldesinde de aynı görüntülere tanık oldum.

 

***

 

Bir aydan beri Antalya’da evimizin bulunduğu Sedir Mahallesinin sokağına; tüyleri, gözleri gibi simsiyah bir köpek takılıyor. Onunla çoktan dost olduk. Apartmandan dışarıya adımımı attığım an önümde bitiyor. Uzun kulaklarını sallayarak bacaklarıma dolanıp, başını her zamanki gibi okşamamı istiyor. O da sahipsiz, terkedilmiş… Mahallenin çocukları zarar vermesin diye çocuklara sevdirip adını hep birilikte Karabaş koyduk.

 

***

 

Yazımın başlığını bugün “Son noktayı koymak” Olarak koydum.

 

Devletteki memuriyet hayatıma 1976 yılında Van Adliyesinde Asliye Hukuk Yargıçlığında yazman olarak başlamıştım. Bir süre sonra eğitim enstitüsünü kazanınca 1979 yılının Mart ayında öğretmen olarak göreve başladım.

 

İlk görev yerim Şanlıurfa’nın Akçakale Köyünde ilkokul öğretmenliği oldu. Derken Van’ın köyleri sonra kent merkezi ve ardından Antalya’nın Elmalı İlçesinde Tavullar Köyü derken Antalya Topallı Köyü ve sonra Antalya Öğretmenevi… Antalya Öğretmenevinden yazdığım bir yazı sonrası soruşturma geçirerek birleştirilmiş sınıfı olan bir Köye sürgün oldum. Bölge İdare Mahkemesine açtığım davayı kazanıp öğretmenevine geri dönme hakkını kazandım ancak ilahlar kendine bir okul seç diyince Merkez Ortaokuluna nakil oldum. Ve sonra norm kadro ve görev süresi gereği onca okul seçeneği arasında Ergenekon İlkokuluna görevlendirildim. Ergenekon’da bir yıllık görev sürem yeni yasa gereği sona erince ve kıdem yılım otuz yedi buçuk yıla erişince, aynalar da artık git demeye başlayınca nokta koyma zamanının geldiğini anladım.

 

***

Dün devlet görevindeki son günümdü.

 

İlişiğim kesildiğinde emeklilerin saflarına katılacağım.

 

Biliyor musunuz sabah ezanıyla kalkıp, akşam ezanı sonrasına kadar çaba sarf ettiğim okulumdaki idareci görevimden emekliye ayrılmak fena koydu.

 

Belki daha özgür olacağım… Çok daha cesur yazılara imza atacağım… Sabahın kör saatinde kalkma telaşım olmayacak… Hafta sonları kızarttığım ekmek dilimlerini hafta içinde de kızartacağım… Ama okulumdaki öğretmen arkadaşlarımı, her sabah çıkarsız ve umarsız günaydınlarıyla beni karşılayan öğrencilerimizi… Emeklilik kararımı verdiğimi duyan ve boş bulunup:

 

“Gitsin bunlar… Ortalık temizlensin diyen!” Genç öğretmen arkadaşımızı da çok özleyeceğim.

 

***

 

Antalya’nın Cumhuriyet Caddesini bilirsiniz… Günün her saati cıvıl cıvıldır… Dün Atatürk anıtının olduğu alanda bir banka oturup dinlenirken ben yaştaki yabancı turistleri imrenerek izledim… Nasıl da hayata sımsıkı bağlılar… Oysa o yaştaki bizim yurttaşlar yaş elliyi geride bırakınca ve emeklilik gelip kapıya dayanınca ömürlerinin son demine geldiğinin umutsuzluğu içine düşüyorlar.

 

Düşününce nedenini buluyorsunuz…

 

Onlar için yarın kaygısı yok…

 

Emeklilerin insan gibi yaşadığı, ele güne muhtaç olmadıkları ülkelerin insanca düzeninde yaşıyorlar. Tek amaçları son günlerinde dünyayı tanıma turlarına çıkmaları.

 

Bizde öyle mi?

 

Emeklilik denilince akla yılkı atları geliyor…

 

Emekli denilince akla çoğalan kredi kartları, küçülen maaşla yaşayabilme kavgası geliyor.

 

Bakınız henüz yeni bir yaşama merhaba demeden benim gibi yeni yetme bir emekli neler düşünüyor.

 

Antalya Akdeniz Gazetesinde güzel bir habere takıldı gözüm…

 

Antalya Konyaaltı Belediye Başkanı ve arkadaşları emeklilere hizmet sunan bir yaşam alanı oluşturmuş kendi sınırları içinde. Belediye hizmetlerinden tek bir kuruş bile almıyormuş. Kim bilir belki diğer tüm belediye yönetimleri de böylesine saygı duyulacak kararlara imza atar da emeklisine sırtını çevirmiş devletin zirvesindekilere örnek olurlar.

 

Evet, ömrümün dörtte biri olan çalışma hayatına elveda dedim.

 

Alnımın akıyla…

 

Anamdan emdiğim sütün helaliyle…

 

Çoluk çocuğuma haramın zerresini bulaştırmadan…

 

Yurduma ve milletime ihanet etmeden...

 

***

 

Peki, bir köşeye çekilip oturacak mıyım?

 

Elbette ki hayır!

 

Yazmaya devam…

 

Bu kez çok daha profesyonelce!

 

En çok da emekli olan yurttaşlarımızın sorununu hissederek ve onlarla omuz omuza emeklinin de insan olduğunun mücadelesini vererek…

Yazarın Diğer Yazıları