Şahin Akçap

Pirinç tanesi

Şahin Akçap

En sevdiği porselen tabaktı… Kenarında yeşil bir yaprak motifi işlenmiş, kenarları tırtıllı…

Tencereden o tabağa kim bilir kaç kez ne lezzetli yemekler konmuş, yedirilmişti.

O akşam pilav vardı tabakta. Annesi önüne koydu, küçük kaşığını eline tutuşturdu:

“Benim kızım ne sever pilavı… Şimdi bir güzel yiyecek.” Dedi.

Huysuzluğu üzerindeydi. Elinin tersiyle tabağı itti, masanın üzerinden savrulan tabak yere düştü, pirinçler mutfağın orta yerine saçıldı.

Annesi şaşkındı… Hayret dolu bir bakış attı kızına. Hemen mutfağa koşup süpürge ve faraşla salona döndü yerlere saçılmış pirinç tanelerini topladı, kapaklanmış, kenarı kırılmış tabağı alıp çöpe attı.

Salona döndükten sonra neden yaptın sorusunu sormadı. Sadece kırgın bir bakış gönderdi kızına. Küçük kız o bakıştan kurtulmak için kanepelerden birine yüzüstü uzanıp sessiz kaldı.

Tedirgin bir ruh haliyle evin bütün odlarını dolaştı. Kızının bu anlamsız tepkisine bir mana veremiyordu. Salondaki kanepeye uzanan kızının uyuduğunu fark etti. İnce bir örtüyü alıp üzerine örttü. Kırgınlığına rağmen analık duygusu ağır bastı kızının uzun, dalgalı saçlarını usulca okşadı.

Çok önceleri internette gördüğü Afrika çocukları adlı kısa metrajlı film geldi aklına. Bilgisayarını açtı ve arama motorlarının birinde o filme ulaştı.

Yüzleri gözleri karasineklerle kuşatılmış cılız, zavallı siyah çocuklar avuç içlerine aldıkları pirinç lapasını yerken çekilen filmi bir iki kez izledi sonra bilgisayarının ekranına kaydetti.

Ertesi gün sessiz bir kahvaltı yaptılar. Babalarına olup bitenden tek söz etmediler. O işine gittikten sonra kızının oyun masasına yakın noktaya çektiği sehpanın üzerine koydu bilgisayarını. Gel bak, sende izle demeden Afrikalı çocukların filmini açtı.

Film bilgisayar ekranında akıp giderken göz ucuyla kızına baktı. Onun da izlediğini fark etti. Oturduğu yerden kalktı:

“Anneciğim mutfakta azıcık işim var sen izler misin? Sonra da bana anlatırsın.” Dedi.

Küçük kız başını evet yerine salladı.

Salon kapısının kenarından kızının filmi dikkatlice izlediğini takip etti. Film bittiğinde salona girdi:

“Aaa bitti mi film?” Diye sordu.

Küçük kız:

“Bitti.” Diye yanıt verdi. Sonra da “Anne neden onlar öyle?” Diye sordu.

Beklediği soruydu annenin.

“ Onların bulunduğu yerde kuraklık olmuş. Hiçbir şeycikler üretilmemiş. O yediklerini başka ülkelerden insanlar yardım olarak göndermiş.” Dedi.

Anne, kız göz göze geldiler bir an. Anne can alıcı konuya geçti.

“O yedikleri pirinç çok zor koşullarda yetişiyor. Çeltik tarlalarında. İnsanlar sulu alanlara ekiyor pirinci. İster misin pirinç nasıl elde ediliyor filmini izlemeyi?”

Başını yine evet dercesine salladı küçük kız. Anne bu kez bilgisayardan pirinçle ilgili videolar izletti küçük kızına.

Birkaç gün sonra kızının neler öğrendiğini anlamak için pilav pişirdi. O güzel tabak yoktu ama mis gibi kokan pirinç pilavı bu kez farklı bir tabaktaydı.

Akşam tüm aile yemek masasındaydı. Bir tarafta nar gibi kızarmış bir tavuk diğer tarafta tanelenmiş lezzetli pilav vardı.

Anne servisinin yaptı. Yemeğe koyuldular.

Baba, anneye teşekkür ederken küçük kızı işaret parmağını babasına sallayarak:

“Olmadı babacım. Bak tabağının kenarında duran pilav taneleri yemeni bekliyor. Hem sen biliyor musun o pirinç tanelerinin nasıl zorlukla elde edildiğini? Lütfen tek bir tanesini bile bırakma? O pirinç tanelerini bulamayan çocuklar var dünyamızda, değil mi anneciğim?” Diye annesine döndü.

Baba, anneye baktı. Anne hafifçe göz kırptı eşine.

“Bir pirinç tanesi bile çok değerli babası. Kızım haklı.” Dedi.

O günden sonra otoriter bir büyük gibi değil Müşvik ve sevecen bir arkadaş gibi küçük kızlarına doğadaki var olan her şeyin değerini anlatmaya başladılar. Baba da annenin bu girişimine balkonun güneş gören bir köşesine toprak dolu kasalar yerleştirip içine soğan ekti. O küçük, minicik seranın bakımını da şirin kızlarının bakımına bıraktılar.

Yazarın Diğer Yazıları