Şahin Akçap

Paramparça!

Şahin Akçap

Bir kadının dövülme haberi bizde ne yazık ki en olağan haberler arasında kalmaya devam ediyor.
Sokaklarda kadınlar kesiliyor.
Dövülüp dışarı atılıyor.
Tek çare olan sığınma evleri dolup taşıyor.
Bütün bu olanların ardından:
"Barış, yuvana dön!" Nasihatlerinde bulunuluyor.
Ağrı Milletvekillerinden Fatma Kotan'ın üç evladının babası eşi tarafından dövülme olayı basite indirgenmeden değerlendirilmelidir.
Bir kere bizim coğrafyamız insanının en kolay başvurduğu yöntem saldırganlıktır. Feodal aile yapısı içinde öyle görmüştür, sıra kendisine geldiğine aynısını eşine yapacaktır. Çünkü eğitim noksanlığı bireyi kolayca suç işlemeye iter. Bir de bilinçaltına yerleşen ana-baba kavgaları varsa,  geçmişin öç alma saldırganlığı otomatikman devreye girecektir.
Evlilik kurumunu "Halkalı Köle","Evlilik Şirketi" gibi yapıtlarında irdeleyen ve özellikle kendi aile yapısından esinlenerek yazan rahmetli yazar Bekir Yıldız erkek ve kadının ilerleyen aile kurumu içinde birbirine nasıl yabancılaştığını anlatır. Ve günü geldiğinde eşlerden biri diğerinden bir adım öne çıktığında geride kalan onun ayaklarına asılır. 
Harranlı yazarın her iki romanında anlattıkları bizim coğrafyamızdaki evliliklerin günü geldiğinde bir kör düğüme dönüştüğünün ibret verici öyküleridir. Bu nedenle sadece yol arkadaşı iki insanın hayatları berbat olmaz. Hayatı birlikte paylaşmak ve birlikteliği perçinlemek için dünyaya getirdikleri evlatlarını da etkiler. 
Bekir Yıldız'ın Halkalı Köle romanında oğlun yeni bir eş bulan babasının evini basması, tehdit etmesi benimde anlatmak istediklerimin kısaca özetidir.  
Milletvekili olma, yeni bir sosyal hayat oluşturma, evden ve çocuklardan istese de istemese de uzaklaşma yılların hayat arkadaşını elbette ki etkiler. Ve o insanın hayat arkadaşının kökleri ataerkil aile yapısının toprağındaysa tepki kısa sürede büyür, soğuyan yürek ilişkilerde etkileyici çatışmalara dönüşür. Hani ünlüler, sanatçılar ve iş adamları bazen derler ya:
"Beni taşıyamadı!" Diye. İşte öyle bir durum yaşanır.
Elbette gönüller kırılıp, yürekler soğuduğunda ayrılık rüzgârları esmeye başlar. İşte tam akılcı duruşun sergilenmesi gerekeceği bu süreçte egolar ön plana çıkar.
"Çocuklarımın annesi beni bırakamaz'"
"Onca birlikte geçen zamanı nasıl silerim hayatımdan."
"Arkadaşlarım, dostlarım ne der buna?"
" O benim namusum değil midir?
Bu sorular yumağı başlangıç tavizleri getirir. Başlangıç tavizleri karşı tarafın küçümsemesine neden olacak kadar çoksa, yol arkadaşının varlığı kafadan da silinmeye başlar ve çözülme anı gelir.
Elbette bütün bunlar yaşansa bile çiftler arasında şiddet asla olmamalıdır. Olduğu an çözülme süreci bu kez paramparça dediğimiz boyuta ulaşır, sert zemine düşmüş ve tuz buz olmuş bir bardağa dönüşür. Toplanması, bir araya gelmesi veya yapıştırılması artık olanaksızlaşır.
Günümüzde bu evrimi yaşayan yüzlerce çift var. Kimi evlilik geçmişine kırmızıçizgiyi çeker, kestirip atar, ana baba yanına yerleşir...
Kiminin işi, kariyeri vardır, ekonomik bağımsızlığını elde etmiştir, yasal ayrılığı gerçekleştirir, boşanır... 
Kimi de çoluk çocuk der, onurunu toz kondurmaz, eskilerin deyimiyle kırar ayağını, oturur ve kısır döngünün gelgitleri içinde yaşamaya kaçınılmaz olarak da zulme boyun eğer.
Ne var ki sosyal hayatımızın gündemine yerleşen Ağrı Milletvekili Fatma Kotan'ın olayı farklı bir boyuttadır. Ülkemiz adına zurnanın son deliğine gelindiğinin adeta bir alarmıdır!
Fatma Hanım bir kere anadır... 
Üç çocuğu vardır... 
Ağrı'lıdır...
Bir kere milletvekilidir... 
Ardında oy veren yüzlerce insanın sorumluluğunu taşımaktadır... 
Kendisine yapılan her türlü iyi veya kötü eylem seçmenine, seçtireninedir...
Ve bir kere milletvekili olduğu parti muhafazakâr bir partidir... Bu saatten sonra olup bitene sessiz kalması partisinin evlilik yaşamına ve özgürlüklere bakış açısı için aleyhinedir.
Tek şey vardı yapacağı...
Tek bir şey!
Olayların bu boyuta ulaşmamasını sağlamak... 
Kol kırılır yen içinde kalır kuralına uymak ve çözüm yeniden bir arada devam etmekse yola devam etmek, ayrılıksa mutlaka ayrılmak.
Bütün bunlar gerçekleşmediği için de ne yazık ki sosyal hayatın gündemindedir ve tek çaresi metanettir.
Peki, bu olayların odak noktasındaki eşi ne yapabilir?
Çıkar, özür diler. Bizde zor görünen ama muhatabı kim olursa olsun halkı etkileyen bir tavırdır.
"O, benim evlatlarımın anasıdır. Yaptığım yakışıksızdır. Ondan ve etkilediğim herkesten özür dilerim." Der. Sonrada eşiyle olan yol arkadaşlığına zorda olsa elveda kararını verir.
Ağrı anılarımın olduğu kadim kentlerden biridir... Ağrı'lı dostlarımdan ve arkadaşlarımdan bilirim. 
Onlar dünyanın en onurlu insanlarıdır. Doğrudur, pire için yorgan yakarlar ama onurlarından asla zerre kadar taviz vermezler.
Hazır bunları yazmışken... 
Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin'e de bir önerim var. Daha öncede yazmıştım Dilerim ki bu önerim bu kez suya yazılmış bir yazı olarak kalmasın. 
Lütfen evlilik müracaatında bulunan gençlerimizi en az iki ay evlilik kurumuyla ilgili kurslara, seminerlere tabi tutsunlar. Çünkü evlilik küçük çocukların masumca oynadıkları evcilik oyunu değildir.
Her gün yaşanan onlarca aile facialarının öncesini ve sonrasını sosyologlar aracılığıyla onlara anlatıp, örneklerle durumun ciddiyetini belirtsinler.
Belirtsinler ki gençlerimiz evliliğin sadece aşk ve cinsellik olmadığını öğrenip, bilsinler... Bilsinler ki mutsuz bir evliliğin boşanmayla sonuçlandığında geride kalanların sadece kırık kalpler olmadığı, boynu bükük parçalanmış aile çocukları olduğunun bilincine varsınlar.
Gençleri olanlara gelince...
Kırsaldaki insanlarımız; beşik nikâhıymış, sözüymüş safsatalarından vazgeçsinler. 
Berdel denen ilkelliğin törelerin içine sokulmuş kara bir cahillikten ibaret olduğunu unutmasınlar.
Kızlarını, oğullarını mal parçalanmasın diye gözü kapalı baş göz etmek isteyenler... 
Belki bu tip evlilikle malınızı mülkünüzü dağıtmaz, parçalatmazsınız ama gün gelir zoraki evliliğini kurduğunuz gençlerin hayatları parçalanıp, böler ve mutsuz kılar. Sakın ola unutmayasınız.
Ve son sözü de ülkemizdeki boşanma istatistiklerine bırakalım.
TÜİK verilerine göre son yıllarda Türkiye'de boşanma davaları yüzde kırk arttı.

Yazarın Diğer Yazıları