Şahin Akçap

Orkestra

Şahin Akçap

Anadolu’nun neresine giderseniz gidin toprak damlı evlerin duvarında size hiç de yabancı gelmeyecek aksesuarlar görürsünüz.

Biri sazdır.

Birisi çapraz fişeklik üzerine asılan tüfek.

Diğeri ise ip üzerine boncuk takar gibi özenle işlenerek dizilmiş üzerlik otu.

Doğan çocuğun gözlerinin ilk odaklandığı bu üç obje Anadolu evlerinin vazgeçilmez iç duvar süsleridir.

Sadece bunlar değildir elbette yaşam alanlarının süsleri.

Kocaman bir duvar halısı ilk göze çarpanlardandır. Halının üzerindeki motiflerde ya bir şahmeran resmi vardır, ya bir geyik ya da Hazreti Ali’nin temsili resmi.

Bugün sazı anlatmak istiyorum.

Saz, kültürümüzün ürünü en önemli çalgı aletlerinden biridir.

Uzun saplısına bağlama, kısa saplısına saz denir.

Doğan çocuğun ilk ninnisi saz ezgisidir.

Elbette sazın tarihsel bir çalgı olduğu yurdumuzda ünlü saz ustaları da yetişecektir. Saz olunca elbette ki söz de gelirmiş.

Âşık Veysel, Neşet Ertaş, Arif Sağ, Musa Eroğlu, Ali Ekber Çiçek, Âşık Mahzun-i, Âşık İhsani ve niceleri bugün bu ülkede en çok sevilen türkülerin yol arkadaşlarıdır.

Âşık Veysel, Neşet Ertaş, Ali Ekber Çiçek, Âşık Mahzun-i şimdi aramızda değil. Onlar ölümsüzlük şerbetini içmiş türkü dostları olarak yüreklerimizde ve eserleri de hala dudaklarımızda.

Hıdrellez günü öğrencilerimizden Abdurahman Belkaya sazıyla okulumuza gelince, uzun teneffüs arasını fırsat bilip okul bahçesinde en iyi çalabildiği halk türkülerinden bir kaçını çalmasını istedik.

Bir ara sazının akordunu yenilerken etrafımızı kuşatanlara eskiden kalan bir güzelliği anlattım.

Günün birinde yabancı ülkelerden bizim ülkemizi ziyarete gelen akademisyenlere ev sahipliğini üstlenenler bir sürpriz yapmışlar. Önceden görüştükleri büyük saz ve söz ustası Rahmetli Ali Ekber Çiçek’i sahneye buyur ederek Anadolu’dan güzel bir ezgiyi çalıp söylemesini rica etmişler.

Bağlamasını tıngırdatmaya başlatmış usta… Ve o en çok sevilen parçası “Haydar Haydar’ı” çalıp söylemiş. Bağlamanın o muhteşem sesinden etkilenen konuklardan biri yanı başlarında oturan tercümana merakla sormuş:

“Bu güzel ve etkileyici müzik sadece sazdan mı, yoksa geri planda duran göremediğimiz bir orkestradan mı geliyor?” Diye merakla sormuş.

“Sazdan!” Yanıtını alınca şaşkınlığı ve hayranlığı daha da büyümüş.

Öğrencilerim ilgiyle izlediler anlattıklarımı.

İlgi olunca bir başka bilgiyi daha aktardım onlara.

Daha önceleri okurlarıma bir yazımda sunduğum Neşet Ertaş ile Nil Karaibrahimgil arasında yaşanan o olayı…

Hani Nil, rahmetli Neşet Ertaş’ı tanıyıp tanımadığını soran magazincilere onu tanımadığını söyleyince ve bu durum daha sonra ustaya anlatıldığında o da o müthiş olgunluk ve hoşgörüsüyle:

“O genç kuşaktan. Beni tanıyamaması normal... Ama ben onun, o şipşirin sözlerle bezenmiş parçalarını beğenerek ve zevkle dinliyorum.” Demişti.

Bu güzel yanıt Nil Karaibrahimgil’e duyurulduğunda o da ilk fırsatta Neşet Ertaş’ın doyumsuz bestelerini araştırıp dinlemiş ve kendi özel Web sayfasına Neşet Ertaş parçalarının yer aldığı türküleri koymuştu.

Keşke sözcüğünü pek sevmem ama keşke ülkemizde her ailenin konutunun oturma salonunun duvarında bir saz asılı olsa…

Sazı çalamadıktan sonra neye yarar duvardaki görüntüsü demeyin. Saz dünyanın en çekici enstrümanlarından biridir… Bir gün mutlaka uzanıp onu alacak biri çıkacaktır. İşte o zaman başlayacaktır canım türküler geçidi dilden dile, gönülden gönüle!

Yazarın Diğer Yazıları