Şahin Akçap

Öğretmenlerimiz için bir dakika!

Şahin Akçap

Çocukları sevmeyen öğretmen olamaz.

Sosyal Bilimci sevgili kardeşim Alişan Kalpakkaya biz öğretmenleri büyüleyen o güzel sunuşunda özellikle şunları anlatmıştı:

“Hani yazıdan çobanın getirdiği koyunlar süt sağımından sonra ayrı tutulan kuzularıyla buluşturulur ya. Onlarca koyun ve kuzu bir günün hasretinden sonra memelerini kuzularıyla buluştururken meleşen canhıraş sesleriyle yeri göğü birbirine katarlar. İşte o an ana ve kuzusunun birleştiği sırada ortaya çıkan görüntüye ne yürek dayanır ne de gözyaşı. Ancak benim anlatmak istediğim başka. Bir de acı acı bağıran kuzular vardır bir kenarda bekleşen onlar yürek paralar. Çünkü onlar yetim ve öksüzdür. O koyuna bu koyuna atılsalar da memelerini kapamazlar. Çünkü o memelerin sahibi kuzular vardır. İşte o anın çaresizleri melerken sanki “Anamı isterim!” Çığlığı atarlar. Tıpkı okul bahçelerindeki öksüz yavrular gibidirler. Kapıda birdenbire boy verecek annelerini, babalarını beklerler. O çocukların gerçek sahipleri kimdir bilir misiniz? Siz öğretmenler. Onların acısını sizin gülen yüzünüz, okşayan eliniz, müşfik sesiniz dindirir.”

Hani yazmıştım ya… Bir öğretmen nasıl bırakıp gider eskiyen ömründen çocuklarını… Her sabah üzerine odaklaşan ve her biri yıldızlar gibi yanıp sönen o çocuk gözlerini nasıl bırakır?

Ceyhun Atıf Kansu bir öğretmen destanı olan şiirinde şöyle seslenir:

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Bütün çiçekleri getirin buraya,

Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,

Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer

Bütün köy çocuklarını getirin buraya,

Son bir ders vereceğim onlara,

Son şarkımı söyleyeceğim,

Getirin getirin... Ve sonra öleceğim.

 

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,

Kaderleri bana benzeyen,

Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,

Geniş ovalarda kaybolur kokuları...

Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,

Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,

Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

 

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini

Bacımın suladığı fesleğenleri,

Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,

Avluların pembe entarili hatmisini,

Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.

Aman Isparta güllerini de unutmayın

Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.

Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

 

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.

Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,

Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,

Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,

Ne güller fışkırır çilelerimden,

Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,

Korkmadım, korkmuyorum ölümden,

Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

 

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Baharda Polatlı kırlarında açan,

Güz geldi mi Kopdağına göçen,

Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.

Muş ovasından, Ağrı eteğinden,

Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden

Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,

Eğin türkülerinin içine gömün beni.

 

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

En güzellerini saymadım çiçeklerin,

Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.

Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,

Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,

O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.

Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,

Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

 

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,

Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.

Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,

Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,

Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,

Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,

Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

 

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Okulun duvarı çöktü altında kaldım,

Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,

Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,

Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,

Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,

Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.

Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,

Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

 

Biz kafa kâğıdı eskimiş öğretmenler öğretmenliği Çalıkuşu romanındaki Feride öğretmenle sevdik. Köy Enstitülerini at üstünde, heybelerinde malası, küreği, tornavidasıyla giden idealist öğretmenlerin Türkiye yaratma heyecanıyla sevdik.

Hayata ihanet etseler bile siyasi ucubelere rağmen asla “Eğitim üretim içindir!” Pusulasının yönünden ayrılmamaya gayret ettik. Savaşa, sömürüye karşı durduk.

Ancak insanımızı öyle çok kirlettiler ki bu kirlilikten öğretmende payını aldı. Saflara ayırdılar öğretmenimizi. Siyasallaştırıldık… Eğitim ve ilim yuvalarını bilimden kopardık. İnanç ve düşünce özgürlüğünü kavga ortamına çektik. Mesleki ve özlük hakları, demokrasi mücadelesini veren sendikalarımız ne yazık ki basit çıkarcı partizan tutumların pençesine bırakıldı. Ham maddesi insan olan öğretmenimizin siyasi çarkların arasında ham maddeye dönüştürülmesine göz yumduk. Öyle ki ülkesinin ve insanlarının haklı mücadelesinde yer alacak öğretmenimizi üç kuruşluk maaş artışlarının getirisine kurban verdik. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın kuralına çivilenip çakıldık. Hacı yatmaz bir düzenin örümcek ağlarıyla kuşatıldık.

Oysa biz öğretmenler için:

“Ülkemizin silahsız ilim ordusunun neferleri.” Denilmişti. Görevi ilim ve bilimdi. Gelinen nokta ise sürekli değişen ve bir türlü rayına oturtulamayan eğitim sistemimiz oldu.

Şu sıralar medyada:

“Hükümet Öğretmenler Gününde öğretmene müjde verecek.”

“Ana Muhalefet Partisi öğretmenlere her yıl öğretmenler gününde bir maaş ikramiye verilmesi için yasa teklifi sundu.” Haberleri dolaşıyor. Ve öğretmenler bu haberlere sadece acı acı gülümsüyor. Çünkü her yıl bu vaatlerde bulunanların vaat ettikleri hiçbir zaman gerçekleşmiyor. Haliyle; “Körler, sağırlar birbirini ağırlar.” Teranesi sürüp gidiyor. Ve öğretmenler her yıl olduğu gibi bu yılda öğrencilerinin sevinçlerini, başarılarını yaralarına merhem edip sararark yaşamaya devam ediyorlar.

Sözün özü öğretmenlerimizi sosyal ve ekonomik yönden mutlu edecek, toplumsal hayatta saygınlığını artırıp yükseltecek babayiğit bir hükümet de henüz iş başına gelmedi… 

Yazarın Diğer Yazıları