Şahin Akçap

Menşure hanımlı meşhur türkülerimiz

Şahin Akçap

Hatırlayınız..TRT Radyolarının unutulmaz başlangıç çıngılı(müziği) Van’ın ünlü türküsü Bizim Eller’den alınmıştır.

“Bizim eller ne güzel eller/Ne güzel eller/Söylesin şirin diller/Oynasın koç yiğitler/Oy bizim eller ne güzel eller” Diye başlayıp:

“Bu dağda maral gezer/Zülfünü tarar gezer/Dağ bizim maral bizim/Avcı burada ne gezer” Diye devam eder.

Ağıtlar da vardır oyun havaları da…

O yıllarda İzmir fuarında henüz tıfıl gençlerken yorulup da banklardan birine oturduğumuzda baktık ki tam karşıdan uzun boylu, ince dal gibi bir delikanlı geliyor. Arkadaşımız Rahmetli Burhan Osmanoğlu hafifçe dirseğiyle dürtüp:

“Vile bak kim geli?” Dedi.

Gelen Atakan Çelik’ti…”Giderem Van’a Doğru” Türküsüyle muhteşem bir çıkış yapmış, türkü listelerinin ilk üçünün zirvesinde yerini almış Van Ercişli ağabeyimizdi.

Saygı ve sevgi karmaşası içinde oturduğumuz yerden kalkıp gözelerimizi üzerinde odaklaştırmıştık.

Bizi fark etti… Yanımıza doğru gülümseyerek gelip:

“Vay benim babalarım. Merhaba!” Diye ellerimizi sıktı. Ayaküstü hal hatır sordu. O bizi tanımıyordu ama biz onun türkülerini artık ezbere biliyorduk.

Fuarda Ekici Över Gazinosunda sahneye çıktığını anlattı. Bir ihtiyacımız olup olmadığını sorup, yanaklarımızdan öperek yürüyüp gitti.

Ne severdik onun türkülerini… Hele “Ezem ezeme oğlan bıyık bezeden oğlan” Türküsünü koru oluşturup söylerdik.

Atakan Çelik’le birlikte çıkış yapan Vanlı türkücülerden Hüsamettin Subaşı’da gönül telimizi titreten türkücülerimizdendi.

O’nun gözde olan türküleri arasında “Gel beri yar gel beri”, “Atem tutan men seni/Şekere katem men seni/Akşam baban gelince/Önüne katam men seni/”,”Boyakçının gelini”,”Bahçeye gel ki görem” Ve “Menşure hanım” Türküleri Dillerden düşmeyenlerdi.

Görevli olduğum Antalya Öğretmenevinde konuk olan bir öğretmen Hanım yanıma yaklaşıp sormuştu:

“Hocam siz Hüsamettin Subaşı ile kardeş misiniz?”

-Hayır! Demiştim, hemşeriyiz. Fiziksel benzeyişimiz gözünden kaçmayan hoca hanımla bir öğle dinlenme anında uzun uzun Van’ı ve folklorik değerlerini konuşmuştuk. Daha sonra bu öğretmenimiz Van’a bir haftalığına geziye gitmiş sonra da yazdığı mektupta:

“Hocam sevdiğiniz kadar güzelmiş memleketiniz. Tabiatının güzelliği insanının içtenliğiyle bütünleşince ortaya inanılmaz değerler çıkmış.”Diye teşekkür etmişti.

Son dönemin aklımda ve yüreğimde iz bırakan isimlerin dördünden bahsetmek isterim.

Birincisi rahmetli Revnak Özalkan… İkincisi Abdullah Faruk Taşdemir… Üçüncüsü de Mehmet Murat Oto… Dördüncüsü Hasan Cemil Sensever.

Revnak Özalkan’la o kahreden hastalığı süresinde Akdeniz akşamlarını sazıyla, sözüyle yaşamıştık. Naif, berrak yürekli, dost öğretmenimiz saz ve söz ustalığının yanı sıra iyi bir besteciydi.

“Sinemdeki yarayı leçekle bağladım” Mısrasının geçtiği türküsünde gözyaşlarımı tutamazdım. Ve kendi eseri olan “Tan olaydı/Gün olaydı/Kaldığın yer Van olaydı” Türküsü bugün Halk Müziğimizin sayfalarında yerin almaya layık görülmüştü.

Faruk Taşdemir kardeşimde sazın tellerinden, sözün dillerine uzayan yolun eşsiz yolcularında oldu.

2016 yazında bir araya geldiğimiz Mehmet Murat Oto uduyla Van Türkülerine farklı bir iz açmıştı. Zengin birikimi, udunun ezgileriyle birleşince bizlere görkemli bir Van akşamını yaşatan dostlardan olmuş, finalde bin bir emekle hazırladığı emek dolu VAN TÜRKÜLERİ araştırmasını armağan etmişti. Gecenin finalinde Van Sesi Gazetesi Genel Yayın Müdürü değerli dostum İkram Kali’nin derlediği “Dıgırlana dıgırlana” Türküsünü unutulmaz an olarak sunmuş ve biz bu arada Sayın Kali’nin türkülerle olan araştırmacı yanını öğrenmiştik.

Hasan Cemil Şensever benim okul arkadaşım güzel insan. O da şimdi Sanat Müziğinin o harikulade koridorlarından geçerek güzel besteleriyle ruhlarımızı şad etmeyi sürdürüyor.

Türkülerimize dönelim isterseniz…

Menşure Hanım türküsü Van’ı hatırlatan, Van kadınının iç dünyasını ezgileştirilen güzel türkülerimizden biridir.

Elinde oya/Gidiyor toya/Dudağı boya/Menşure Hanım

Elinde maşa/Gider ataşa/Kızlara paşa/Menşure Hanım

Elinde mili/Bülbüldür dili/Mehlenin gülü/Menşure Hanım

Türkü bilmeyen insanı sevmez, insanı sevmeyen türkü söylemez derdi rahmetli Fevzi Leventoğlu.

-Hocam sesimiz bet, nasıl söyleyelim. Dediğimde, omzuma elini koymuş.

“Sen hele bir söylemeye başla türküler senin de sesini baka nasıl güzelleştirecek.” Demişti.

Anadolu türkülerin yurdudur.

Henüz öğretmenliğin ilk günlerinde, Şanlıurfa’nın Akçakale İlçesi’nin Harran ovasındaki bir köyde pilli radyomdan haber kanallarını ve türküleri ararken çok çile çekerdim. Suriye köylerine yakın olan sınır köyünde o küçük radyomun gücü Arap radyo kanallarını aşamayınca çareyi teyp edinerek bulmuştum.

Kent merkezine indiğimde çocukluk arkadaşım olan sevgili Necdet Altıntepe ve Urfalı kadim arkadaşlar Emin ve Müslüm’le türküleri konuşurduk. Fıstık bahçeleri altında kurulan çiğ köfteli, künefeli çilingir sofralarında türkülerimizi konuşurduk.

Halka olup oturduğumuz sofrada sırayla her kes bir türkü söylerdi. İşte o zaman fark etmiştim ki Urfa ve Van ağzıyla söylenen türküler birbiriyle örtüşmekte. Emin arkadaşımız da bu düşüncemizi perçinlenmek için:

“Urfalıyam/Van dilinin bilirem/Bülbül gibi daldan dala konirem.” Şiirini söyleyerek düşüncemizi somutlaştırmıştı.

Elbette ki Anadolu’nun yüreği birdir. Türküleri de bir. Acıları, sevinçleri, söylemekten çekinip, sakındıklarını türkülere döker.

Kimi zaman:

“Gökten bir çift suna düştü”

Kimi zaman:

“Kerpiç duvar taşlıdır.”

Kimi zaman da:

“Çorabı çektim dizime/Çıktım Erek’in düzüne” Türküsünü söyler.

Türkülerimize can veren, yüreklerimize sevgi ve barış tohumu eyleyip eken hemşerilerim başta Ruhi Su olmak üzere bu yazıda adı geçen ve geçmeyen tümünü minnet ve saygıyla selamlıyor, türküsüz kalmayın diyorum.

Yazarın Diğer Yazıları