Şahin Akçap

Leçek

Şahin Akçap

Takvim yapraklarını gün gün biriktiriyordu. Her düşen gün biraz daha sevincini çoğaltıyordu. Günler geçtikçe bavulundaki armağanları da çoğaltıyor; patiler, çoraplar örüyordu.

 Yazdan güne serdiği zerzevatları pamuk bezden diktiği torbalara katıyor kızına her torbayı vereceği hane reisinin adını yazdırıyordu.

 O gün balkondan mavi gölün üzerinden dizi dizi uçan turnaları seyretti. Onlar habercileriydi yaklaşan günlerin. Onların kanatlarına benzetiyordu çelik kanatlı uçakları. Gün geldiğinde tıpkı turnalar gibi uçacaktı. Dağları, vadileri, ovaları aşıp torunlarına kavuşacaktı.

Nasılda özlemişti. Özlem tutuşup yüreğini kavurduğunda fotoğraflarına bakıyordu. Şimdi serpilip, büyümüşlerdir diye içinden söyleniyordu.

Doğru söylemişti söyleyenler… Torunlar bir kat daha fazla seviliyordu evlatlardan. Çünkü onların bakışlarından, yürüyüşlerinden, seslerinden her bir evladın bebekliğinden, çocukluğundan, gençliğinden izler görüyordu. Onların suretlerinde gelip geçmiş günlerin unutulmaz hatıraları vardı.

 Son iki güne girmişti… Hazırlıklarını gözden geçirdi… Her bir evladının evinin armağanlarını tek tek kontrol etti. Birisi diğerinden ne bir eksik, ne bir fazla olmamalıydı.

 Birilikte yaşadığı kızından yardım istedi. Benim fark etmediğim bir eksik olursa söyle dedi. Yöresel yemeklerin otunu, baharatını tüm malzemelerini bir koli içine yerleştirdi. Onlarla baba ocağının nefasetini hatırlatacaktı. Evlatlarına ve torunlarına bakın bunlar bizim oraların geleneksel ürünleri, bunlarla büyüdü anne ve babalarınız diyecekti.

 Her gelinini, her damadını gözlerinin önünden geçirdi. Hepsi farklı huylara sahipti. Onlara nasıl davranacağını, incitmeden, acıtmadan nasıl gönül alacağının hesaplarını kurdu kafasının içinde.

 Kaldığı her evlat evinde sabahları kahvaltıya murtuğa pişirecek, kavut kavuracaktı. Birden gülümsedi. Aklına büyük oğlunun yavruları geldi. Onlar tereyağı içinde kavrulmuş unun üzerine kırılan yumurtadan yapılan murtuğaya “Babaanne omleti” Diyorlardı. Her deyişlerinde nasılda gülücükler yaratıyorlardı yüzünde.

 Ve gideceği güne bir gün kala sandığına özenle kaldırdığı leçekleri çıkardı.

 Özenle naylon muhafaza içine koydu. Kimisinin kenarını mavi, kimisinin kırmızı, kimisinin de sarı boncukla işlemişti. Her bir leçeği misafir olacağı evlat evine veda ederken bırakacaktı. Onlar büyük annenin yadigârı olarak, hatırlanması için kalacaktı.

 Uyumadan önce içinden:

 “Allah’ım son bir kez daha meni balalarımla buluştur, torunlarımın kokusunu alayım.” Diye dua etti.

Yazarın Diğer Yazıları