Şahin Akçap

Labirent

Şahin Akçap

Korku imparatorlarının bilinçaltlarında korkuları yatar.

Derinliğine incelendiklerinde çocukluklarından kalan baskının zaman içinde büyüyerek öç almaya doğru büyüdüğü anlaşılır.

Korku olgusunu yaratan baskıdır. Baskı gören insan ne kadar dikleşirse dikleşsin gün gelir siner. Ama yakaladığı ilk fırsatta kendisine yapılanların intikamını misliyle alır.

Bir liderin özgeçmişinde anlattıkları arasında baba baskısının bıraktığı derin izleri görürüz. Bağıran ve sıkça yeren bu da yetmez gibi dayak yöntemine başvuran babasının yarattığı sinmiş, bezmiş, korkak görünen kişiliği güç fırsatını yakaladığında onu mutsuzluk veren bir makineye dönüştürür. Fırsatı yakalamış içinde biriken öfkenin kusmanın günü gelmiştir. Hiçbir şey ve hatta en kutsal bildiği inançları bile onu durduramaz.

Biz eğitimcilerin fark ettiği basit görünen ama aslında ne zaman ne yapacağı belirsiz olan bu insan tipinin ruhsal eğitim desteği almadığı zaman her suçu işleyecek tiynete büründüğünü zaman içinde görürüz.

Ne yazık ki ülkemizde oluşan yeni insan tipinde eksik olan saygı, sevgi ve hoşgörü olası sosyal çelişkilerde toplumsal bir patlamanın öncülerini çoktan yaratmaya başlamıştır.

Çabuk tahrik olan deyim yerindeyse gaza gelen zayıf karakterli insan tipini her gün her yerde görebiliyoruz. Sevinmeyi ve mutluluğu kutlarken bile tetiğe basmaktan orgazm olacak kadar kendini kaybeden bu insanların kabahatleri akşam haber bültenlerinin utandıran haberleri olmaya devam ediyor.

Acımasız ve duyarsız, sorgulamayan, sorumsuz, paylaşmayan, bireyciliği kurtuluş yolu gören bu insanların artık sosyal hayatta kategorileri de yok.

Kimi lider… Kimi etkili bir iş adamı… Kimi de sanatçı kisvesi altında bir zavallı…

Yani Türkiye uzlaşmazlığın ve hoşgörünün yoksulluğunu yaşadığı keskin virajlara vites büyüterek girmeye devam ediyor.

Hiç kimse gözünün üstüne yumruk yiyen o naif parti liderinin hoşgörüsünü ne yazı yazdığı köşede ne de realite programlarında Mevlana felsefesinin o aydınlık saçan ışığını da arkasına alarak kitlelerin yüreği katılaşmaya, yumrukları sıkılmaya başlayan bireye taşımıyor. Varsa yoksa cümlemiz çirkinleşen ve kirlenen sosyal hayatımızın çıkışı olmayan labirentlerinde gerilim yaratmak.

Sevgiye ve gülümsemeye ne kadar muhtaç olduğumuzu bilmem anlatabiliyor muyum?

Ey siyaseti kavga sananlar ey!

Kaygı ve serzenişlerimde haksız mıyım?

Yazarın Diğer Yazıları