Şahin Akçap

Kutsal armağanlar

Şahin Akçap

Hayatımın en güzel ve en anlamlı armağanlarını yedi numaralı küçük kardeşim Hasan göndermiş.

 

Üç kez öptüm ve saygıyla başımın üzerinde tutarak teşekkür ettim.

 

Armağanlardan birisi Elmalılı Hamdi Yazır’ın büyük emeklerle Türkçe’ye çevirdiği Kuran’ı Kerim’in meali, diğeri özenle hazırlanmış ipek seccade, üçüncüsü ise doksan dokuz taneli tespihti.

 

Armağanların görüntüsünde belleğimde kalmış anıları ileriye doğru tıpkı bir film şeridi gibi sararak tek tek anımsadım.

 

Yıl 1987–1988…

 

Van’dan Antalya’nın Elmalı ilçesine nakil tayinimiz olmuştu. Bütçemize göre bir ev arayışı sonunda Seksen Evler Mahallesindeki bir eve indirtmiştik yükümüzü. Mütevazı mahallemizin sonradan tanışık olduğumuz komşuları bizlere yabandan gelmişlerin soğuk yüzü yerine sımsıcak ilgilerini sunmuşlardı.

 

Güzel ve iyi yürekli komşularımız Aysel ablalar, Doğan Ayhan ve ailesi, Kurban Bayramı arifesine denk gelen göçümüzün yorgunluğunu henüz eşyalarımızın denkleri çözülmeden göstermişler, eve yerleşinceye kadar tepsiler üzerine dizdikleri rızklarını bizlerle paylaşmışlardı.

 

Elmalı’nın uzak mesafedeki Tavullar Köyünde bulunan okuluma günü birlik otostop yaparak gidip gelirken eşim de mahallemizin hemen yakınındaki İmam Hatip Lisesinde Türkçe öğretmeni olarak görev yapıyordu.

 

İlk günlerin sonrasında dikkatimizi çeken bir şey vardı. Alışık olduğumuz ezan sesini duyamıyorduk. Komşularla bu durumu konuştuğumuzda yakın çevrede bir camii olmaması nedeniyle ezan sesinden mahrum kaldığımızı anlamıştık.

 

İmam Hatip Lisesi’nin görünüşte buz gibi ve itici oysa tanıştığınızda içten ve yapıcı, iyi yürekli müdürü Maksut Esen hocayla görüşüp sorunu çözmeyi başarmıştım. Seksen Evler Mahallesinin ses dolaşımına uygun bir noktasındaki binaya kurulan seyyar bir ses sistemiyle İmam Hatip Lisesinin son sınıf öğrencileri namaz vakitlerine göre nöbetleşe ezan okumaya başlamışlardı.

 

Elmalı’dan Antalya’ya tayin olduktan sonra inanılmaz bir rastlantıyla karşılaşmıştık. Kiralık tutuğumuz dairenin bulunduğu Çallı Emniyet Müdürlüğü arkasında yer alan apartmanın tam karşısındaki Çallı Camii komşumuz olmuştu. Balkonumuzdan caminin minik bahçesi ve şadırvanı (abdest alınan çeşmeler grubu) ilk bakışta görünüyordu.

 

Zaman akıp geçerken kent içinde dostlarla Cuma namazı kıldığımız camileri Ramazan ayı sırasına Antalya Ekspres Gazetesi köşesinde tanıtmaya başladım. İki etkili yazım Antalya Müftülüğünün dikkatini ve ilgisini çekmişti.

Birisi Mavi Cuma başlıklı yazımdı… Bu yazımda mimarisinde mavi renk kullanılan ve denizi gören şirin Mavi Camiiydi. Mezbaha mevkiinde, Lara’ya açılan deniz yolu üzerindeki bir arsayı hayırsever camii için tahsis etmiş ve o cami muhteşem bir doğanın içinde yükseltilmişti.

 

İkinci yazım da ezan okurken mikrofonu kullanamayan ve sesini işitsel anlamda boğucu ve rahatsız edici bir desibele dönüştüren müezzinlerin sorumsuzluğundan söz etmiş bu durumla Antalya Müftülüğü’nün ilgilenmesini dilemiştim. O tarihlerde bu sorunla gerçek anlamda ilgilenildi ancak bir süre sonra Ezan’ı Muhammedi’n huşu veren ahenginden yine uzaklaşıldı.

 

Takvim yaprakları düşmeye devam etti.

 

Büyük kızımız Nergis’in doğumu gecikmişti. Ancak sağlık sorunlarını aşınca ve yüreğimizdeki umut hep diri kalınca ilk çocuğumuz doğdu. Doğum öncesi dualarımda:

 

—Allah’ım onca çocukların öğretmenleriyiz bize de çocuk nasip eyle. Söz doğarsa, kırk gün sonra İstanbul Sultanahmet Camiinde Cuma namazı kılıp sana şükredeceğim. Dedim.

 

Ve büyük kızımızın doğumundan kırk gün sonra İstanbul’a giderek rahmetli bacanağım Haydar Arslan’la Pakistanlı askerlerin de bulunduğu Sultanahmet Camiinde şükür namazı kıldım.

 

O namaz esnasında hocanın sohbet konuşması tuhaf bir mantık hatası içermişti.

 

—Bakınız ey cemaati Müslim! Pakistanlı askerlerin sakalı var. Sakal sünnettir. Oysa biz imamlar sakal bile bırakamıyoruz. Demişti.

 

O günden sonra toplu namazlarda imamların Kelamı Kadim yerine var olan iktidarların yönlendirmesi konulu sohbetlere yer vermesi inançlarımızın hızla siyasallaştırdığının sinyalini vermeye başlamıştı. Bu tümden yanlıştı ve birçok kez Cuma namazları sonunda camii hocalarıyla edep sınırları içinde tartışmalarıma yol açtı.

 

Hatırlar mısın güzel kardeşim Hasan?

 

Düğünün dinsel değerler doğrultusunda yapılmıştı. O zaman Kuran’ı Kerim okuyan hocadan şu ricada bulunmuştuk.

 

“Okuduğun ne varsa Arapçasından sonra Türkçe’sini de söyle.”

 

Davetli hoca bu dileğimize saygıyla kabul etmiş ve biz Arapça bilmeyenler hocanın neler okuduğunu öğrenmiş olmuştuk.

 

İnanmak başlıklı bir yazımda:

 

—İnanmalı. Ama mutlaka bir şeylere inanmalı. Taşa, ağaca, göğe, yıldızlara. En küçük inanç kıvılcımı sizi en büyük ve gerçek inanca götürür. Demiştim.

 

İnsanın yüreği seccade, tespih boncukları mantığının silsilesi olduğu zaman Allah’la aldatanlar hayatlarımızda fink atabilir mi?

 

Biz devrimcilerin dinsel değerlerle hiçbir alıp veremediği yok güzel kardeşim. Bizim alıp verdiğimiz din tacirleri. Deveyi hamutu ile götürüp arkasından:

 

“Bakara makara.” Gırgırı geçip tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını zimmetine geçirenler.

 

Beş vakit namaza durup bin yalan söyleyenler, iftira atanlar, bühtan batağına batanlar.

 

Bugün İslami biçimselliğin görüntüsünü verenler Gezi Eylemlerinde canlarını Dolmabahçe Camiine atarak kurtaranlara attıkları çamurun içinde nasıl kaldıklarını gördük. Kabataş iskelesinde bir grup genci üzerime işediler diye suçlayan vicdanını ayaklar altına almış kadının yol açmak istediği kargaşa aklıselim vatandaşlar tarafından boşa çıkarıldı.

 

Zalim ve hainler güzel dinimizi hoyratça kullanarak en çok dinimize zarar verdiler. Ortadoğu batağını cehenneme dönüştüren İşit sapkınları gerçek anlamdaki Müslümanlığa verdikleri tahribatın ölçüsü giderilebilinir mi?

 

İyi ki senin gibi gerçek inanç sahipleri var sevgili kardeşim.

 

Şeytanlarla mücadelede gerçek inanç sahipleri bu dünyanın umududur.

 

Geçtiğimiz gün TRT 1 Benim Adım Khaan filmini izledim. Etkileyici ve düşündürücü bir filmdi. İnternetten izlenebilir.

 

Kutlu Doğum Haftasının kutlandığı Antalya Murat Paşa Camiinin duyuru panolarına güzel bir söz afişe edilerek asılmıştı. Dün o afişi sosyal medyada paylaştım.

 

“Dünya bize, bizler birbirimize emanetiz.”

 

Bence bu güzel söz bunca yazdıklarımın ve anlatmaya çalıştıklarımın ana fikri olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları