Şahin Akçap

Kum saatinden akanlar

Şahin Akçap

Sevgili kardeşim Haluk Bekiroğlu’nun sosyal paylaşım sitelerindeki akıl dolu paylaşımlarını yakından takip edenlerdenim.
Haluk’un dergâhı Kent Kırtasiye’yi ziyaret edenler ince belli bir bardak kıtlama çayının eşliğindeki hoş sohbetlerini de bilirsiniz. Sohbetlerini boş kubbede kalan hoş bir seda olarak bırakmaz. Konuklarıyla birlikte çektiği resimleri de sitesinde paylaşır. Memleket havası almaya giden erik kızartanların hasret dolu görüntüleri o kadar çoğaldı ki deyim yerindeyse bir albüme dönüşmeye başladı.
Haluk tıpkı Bal Mahmut gibi nüktedan… Söyleşilerini hayatın gerçeklerini kara mizahla bütünleştirir. Her kahkahanın ardından:
“Hım falanca konuya gönderme yaptı.” Düşüncesi yerleştirir belleğinize.
Geçen gün telefondaki konuşmamızda:
—Aklından geçenleri yazsana... Su gibi akıcı bir üslubun var.” Dedim.
“Yazmak çok ciddi bir iş.” Dedi. Bir süre sonra çok önceleri yazdığı bir denemesini e postayla gönderdi.
Cümbüş başlıklı yazısını bugün köşemde yayınlıyorum. Ve O’nun bundan böyle arada sırada olsa da düşüncelerini yazmasını öneriyorum.
İşte Haluk Bekiroğlu’nun o güzel ve düşündüren yazısı.

Cümbüş!
Şimdilerde eğlence, şamata ve bazen gürültü anlamında da kullanılıyor.
Ama benim için veya benim kuşağım için “CÜMBÜŞ” bir çalgı aleti, bir saz.
Nişanlarda, düğünlerde çalınan bir telli saz.
Benim çocukluğumda nişan törenleri vardı.
Şimdiki gibi nişanlar aile içinde yapılmazdı. Evlenecek delikanlı ve genç kız için nişan törenleri yapılır ve nişan yüzükleri bir törenle, eğlenceyle takılır dı.
O zamanlarda “flört” sözcüğü bilinmiyordu. Bugün bizim cinsellik için kullandığımız “sevişme” sözcüğü flört sözcüğü yerine kullanılırdı.
“Sevişerek evlenmişler” diye bir söz vardı. Şimdi düşünebiliyor musunuz? “Sevişerek evlendiler” sözünün neleri anımsatacağını.
Nişan işte bu “sevişerek evlenemeyenler” içindi. Çünkü genellikle görücü usulle evlenilir ve nişanlılık süresi evlenecek çiftlerin bir birini tanıması için önemliydi.
Ama bu bile bir işe yaramıyordu bazen…
Amaç birbirini tanımak olan ve birbirini tanıdıktan sonra evlenip evlenememek konusunda fikir sahibi olmak amaçlı bu nişanlılık da çoğu kez ve yüksek oranda amacına ulaşmıyordu.
Hâlbuki evlenmeden önce bu genç insanlar biri birlerini tanısınlar ve anlaşamıyorlar ise resmi bir hüviyeti olan evlenmeyi gerçekleştirme konusunu sorgulasınlar amaçlı olan “nişanlılık” dönemini bitirmekte bu günkü anlamdan çok daha ağır bir “dul kalma” sorunu yaratmıştı.
Yani çok doğru olan amaç bile insanoğlu tarafından amacından saptırılmıştı.
Nişan bozmak yürek isterdi.
İşte belki bu gün yaşadığımız “boşanma” veya aile içi sorunların temelinde belki de bu kurumu veya bu ritüeli doğru kullanamamak yatıyor.
Daldık gitti.
Neydi derdimiz?
Cümbüş.
Cümbüşten nerelere geldik.
Niye geldi aklıma ki CÜMBÜŞ.
“Cümbüş”. Çocukluğumun çalgısı. Veya, aslında çocukluğumuzun çalgıcısı.
Çocukluğumda bu demin sözünü ettiğim nişan törenlerinde, düğünlerde Van da bir çalgıcı vardı.
Aslan!
Çalgıcı ASLAN. Cümbüşçü ASLAN.
Aslan “ âmâ” ydı. Ne demek “âmâ” ?
Gözleri görmez. Yani “KÖR”
Sanayileşmemiş, sanayi devrimini kaçırmış bir toplum. Orkestra diye bir şey yok. Org icat edilmemiş.
Ama o özgün tavrı, sesi ve CÜMBÜŞ ü ile gözleri görmeyen ASLAN var Van’da.
İyimiydi, kötü müydü? Bilmiyorum, anımsamıyorum.
Ama Aslan önemli bir insandı Van da.
Nişanı, düğünü olanlar onun peşinden koşar, nişanına, düğününe getirmek için uğraşır ve belkide araya aracılar sokarlardı.
Aslan Van’ın en önemli insanlarından biriydi.
Başka çalgıcı yok muydu Van da? Vardı mutlaka. Ama ASLAN farklıydı. Her hangi bir çalgıcı değildi O. Bu gün ki tabirle “sosyete” çalgıcısıydı.
Nişan törenlerinin, düğünlerinin prestijli çalgıcısıydı ve O nu nişanına, düğününe getirebilene de saygınlık sağlardı.
Rica, minnet gelirdi nişanlara, düğünlere.
Ve her kez ASLAN ı beklerdi.
Ve ASLAN geldiğinde düğünün, nişanın havası değişirdi.
Çalgıya ara verdiğinde O’nunla sohbet etmek, arkadaşlığını kazanmak, dostluğunu kazanmak önemliydi.
Ertesi gün veya ertesi günlerde ASLAN la tanıştıklarını söylemek bu gün için bir Bakan veya Başbakan la tanışmış olmaktan çok daha önemliydi. Zaten bu Anadolu’nun en uç vilayetinde Bakan veya Başbakanla tanışmak diye bir şey söz konusu değildi. Hayal bile değildi.
Ama ASLAN!
O ulaşılabilecek, tanışılabilecek biriydi.
Anadolu insanı o zamanlar sanata veya sanatçıya daha mı saygılıydı acaba?
Bu gün için niteliği ne olursa olsun.
Aslan şarkıcı mıydı? Bilemiyorum ama Van için bizim o küçük ama saf, temiz dünyamız için önemliydi.
ASLAN. Çalgıcı ASLAN. Cümbüşçü Aslan.
Önemli bir ADAM dı Van için. Bizler için.
Çocukluğumun en önemli insanlarından ASLAN.
Konuşamadığım, parayı sesinden tanıdığım, kalın çerçeveli, yeşil camlı gözlüklerinin ardında görmezliğini gizleyen ASLAN.
Yıllar sonra gören gözlerimin görmezliğini suratıma şşşrrrakk diye çarpan ASLAN.
Yıllar sonra…
Çocukluğumu, çocukluğumdaki sevinçlerimi, acılarımı, itilmişliğimi, sevmek için değil ama “sevap” kazanmak için başımın okşandığı çocukluğumu unuttuğum veya unuttuğumu sandığım günlerden bir gün!
...
İş yerimin kapısında bir adam…
80 sonrası…
Yani Türkiyenin ve insanını yeniden şekillendiği ve şekillendirildiği bir dönem.
Rekabetçi, acımasız, kır şişeyi dön köşeyi dönemi.
Dayanışma, paylaşma, dostluk, yardımlaşma erezyona uğramış… Her birimiz kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz. Neyi, nasıl, niçin kurtardığımızı bilmeden… Kurtardığımızı sanarak.
İşte o günler. Kapıda bir ses.
"Bakar mısınız?"
Ama bu ses aynı sözü duyduğumdan daha farklı.
Utangaç, sıkılgan veya anlatamadığım başka bir ses.
Başımı kaldırdım “Kim bu?” Diye.
İşte o gün suratıma “şşşrrrraakkk” diye tokat patladı.
Bir zamanların en ünlü ve itibarlı insanı.
Biraz eksik,biraz kırgın.
Aynı siyah kalın çerçeveli ve yeşil camlı gözlüğüyle ASLAN!
Çalgıcı ASLAN.
CÜMBÜŞÇÜ ASLAN.
Affet bizi!
Affedebilirsen…
(Haluk Bekiroğlu)

Yazarın Diğer Yazıları