Şahin Akçap

Kırık leblebiler

Şahin Akçap

Pazar yerinin kalabalığından sıyrılan yaşlı kadın elini sıkı sıkıya tuttuğu küçük torununu çerezcinin tezgâhına yanaştırıp:

“Aç bakayım cebini, bak ne alacağım sana.” Dedi.

Minik oğlanın gözleri parladı, gülümsedi ve cebini küçük, yumuk elleriyle araladı.

Yaşlı kadın bir lirayı çerezciye uzatıp:

“Doldur bakayım torunumun cebini leblebiyle amcası.”Dedi.

İşte o an hep beynimin içinde durmaksızın çalışan film makinesi hızla çalıştı, filmi geriye doğru sarıp başladı görüntü vermeye.

Akbaş oğulları Van’ın kadim esnaflarındandı. En babaları Ömer Akbaşoğlu’nun çerezci dükkânı Van Halk Pazarı’nın eski küçük camisinin köşesindeydi. Arnavut tipi paket taşlarla kaplı yolu takip ederek ulaşırdık dükkânına. Daha caminin köşesini dönmeden; kavrulan leblebi, çekirdek kokusuyla karşılaşırdık.

O dükkândan alınan nice çerezleri taşımıştım neneme. Keyiflerin kaybolduğu, huzurun alarm zillerinin çaldığı bir sırada derkenar tuttuğu çıkınından ya da zulasından çerezleri çıkarır, çay bardağı ölçeğiyle her kese paylaştırıp, mayhoşlaşmaya kapı aralamış gönülleri tat katardı. Nenemizin geleneğini o rahmetli olduktan sonra babamız sürdürmüştü.

O yıllar hani Ayhan Işık’ın sinemamızın kralı payesini aldığı o yıllar küçük kentimizde sosyal olanaklarından bir kaçından biriydi sinema. Sinemaya gitmeden önce Leblebici Ömer’in mekânına uğrar kırmızı on kuruşluklarla ya da sarı yirmi beş kuruşlar vererek taze, sıcacık, kavrulmuş kırık leblebilerle doldurturduk. Ömer ağabeyin terazisi mi çok tartar ya da ceplerimiz mi küçüktü kırık leblebilerle ağzına kadar dolar, taşmasınlar diye avucumuzun üzerine bastırırdık. Çoğu zaman kâğıt külahların içine boca etse de ilah ceplerimize katardık. O soğuk günlerde sıcacık leblebiler canımızı ısıtırdı.

Yüz elli kuruş yeterdi bir günlük sinema keyfine… Sinema yüz, on beş kuruş kırık leblebi, otuz beş kuruş da gazoz…

Ama hepsinden önce kırık leblebi… Ne kabuğu vardı kirlilik yaratan, ne de yerken çıkan çıtırtısı. Her daim parmaklar arasına dolanan sıcaklığı ve hoş kavruk kokusuyla en revaçta takıntımızdı.

Pazar yerinde büyük annesinin eline sıkı sıkıya yapışmış oğlan çocuğu cebine doldurulmuş leblebilerle kalabalığın içinde uzaklaşırken çerezciye yanaşıp sordum:

-Kırık leblebi de var mı?

Yazarın Diğer Yazıları